Başımıza vura vura davula döndü ama hâlâ davulun derisi sapasağlam…
Ne mi vuruyor başımıza?
Tabii ki sel baskınları…
Ama bu kadar vurmasına rağmen kafamızın derisi hâlâ sapasağlam, hiç yara almıyor, akıl koymuyor!
O kadar kalın ki!
***
İnsan yağmurdan bu kadar korkar hale gelir mi?
Gelirmiş.
Biz geldik işte!..
Yağmuru bekle, ekinler yeşersin, barajlar dolsun, kuyular fışkırsın diye…
Ama!!!
Fışkıran kuyular değil, yolların içindeki rogar kapakları oldu…
Pis sular yağmur sularına karışıyor, her yere doluyor.
Kanalizasyon ile yağmur suyu drenaj kanalları birbirine girmiş, neyin ne olduğu belli değil.
Sanki yumak dolanmış gibi bizim de kanallar birbirine geçmiş, çözülmüyor.
Nasıl olur, kim, ne becerir böyle bir şeyi bilinmez!
Battık çıktık yine…
Lefkoşa çöktü.
Civarı aktı gitti.
Sular arabaları içine aldı, sürükledi,
Evleri, işyerlerini her zamanki gibi sular bastı,
Bu kez apartmanlar bile suların altında kaldı.
Ya öğrencilerimiz!
Okulda mahsur kaldılar,
Büyük bir afetteymiş gibi askerin yardımıyla çocuklar okuldan çıkabildiler.
Oysa ki yağan sadece yağmurdu…
Sel suları yollardan şelale olmuş akarken,
Şehir içi ve şehirlerarası yollar kapandı.
Kimileri yolda kaldı, kimileri olduğu yerden kımıldayamadı.
***
Alayköy-Yılmazköy arası yolda görüntüler korkunçtu.
Yolun bir tarafından diğer tarafına yağmur suları taşmıştı.
Önüne çıkanı içine alacakmış gibi…
Peki neden?
Çünkü dökmüştük asfaltı çağdaşlık adına! “size yol yaptık” demek için…
Ama unutmuştuk.
Neyi?
Suya akıp gideceği yer bırakmayı…
Kimi yerde asfaltın altına ince bir boru koymuş “nasıl olsa buradan akar” demiştik.
Kimi yerde hiçbir delik bile bırakmamıştık.
“Nasıl olsa yağmur da yağmaz, hem zaten paramız da yetmez ne köprü yapmaya ne de başka bir önlem almaya…” demiştik.
Ama yağdı yağmur…
Hem de kaç kez!
Ama geçemedi, akamadı sular hem de kaç defa…
Vurmuştu kafamıza çok defa…
Tak tak tak…
Hatta dum dum dum…
Ama o kadar kalın ki!
Girmedi… Duymadı o sesleri…
Yine yaptı o kafa betonları suyun yoluna…
Yapmaya da devam ediyor.
Evleri, duvarları, apartmanları, yolları…
Ne uğruna?
Rant uğruna, oy uğruna…
***
Delinmedi bu kafa, incelmedi, duyamadı yağmurun sesini, girmedi içine akıl!
Yağdı yağmur, aldı götürdü yine,
Ama bir şeyi alamadı…
O akılsız başımızı…