Akıncı - Bulut Görüşmesinden Ne Çıkar?

. Trafik kazalarından, çöken sağlık sistemine, kirli siyasete, ekonomik krize, bu sistem eski Windows işletim sistemleri gibi bizlere “mavi ekran” gösterip “ben çoktan çöktüm” mesajı gönderiyor.

Nikolaos Stelya
stelgias@gmail.com

 

            Bu kısa köşe yazısına “absürt” bir soru ile başlasak mı acaba? Mesela okuyucuya şunu sorsak: Son gelişmelerin gölgesinde Kuzey Kıbrıs’ın Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı Türkiye Cumhurbaşkanının Başdanışmanlarından birisi olan Yiğit Bulut ile bugünlerde bir araya gelse acaba bu görüşme nasıl neticelenirdi? İkili bu görüşmede hangi noktaları, düşünceleri ve tezleri öne çıkarırdı?

            “Canım böyle manasız bir sual olur mu?” diyenleri duyar gibiyim. Ama malumunuz olduğu üzere bu topraklardaki en net, anlaşılır ve kinayeli eleştirileri ve tanımlamaları yapan ustanın adına Aziz Nesin derler. Ve Aziz Nesin Hoca bizlere göstermiştir ki, kökleri Nasrettin Hoca’nın literatürüne ve emanetine dayanan mizah çoğu zaman bizim topraklardaki “cism-i münevverleri” açıklamak açısından gayet faydalıdır.

            Son günlerdeki gelişmeler ve tartışılanlar ışığında Akıncı ile Bulut’u aynı fotoğraf karesinde görmek, hayal etmek kimilerine komik ya da anlamsız gelebilir. Ancak bizce meselenin bir de öbür yüzü, buz dağının su seviyesinin altındaki yüzü bulunmakta.

            Kıbrıs’ın kuzeyinde günlerce toplumun hemen hemen tüm kesimleri Bulut’u topa tuttu. Gerçekten kendisinin geçmiş dönemde Kıbrıs için sarf ettiği sözlere katılmak olanaksız. Bulut’un çıkışları Ankara’da “Neoosmanlı” hülyaları dillendirenlerin kulağına hoş gelse de gerek Türkiye’de gerekse de Kıbrıs’ta toplumun geniş kesimleri tarafından kabul görmüyor.

            Meselenin bugün geldiği noktada ve son gelişmeler ışığında, Bulut’un sözleri vesilesiyle insan ister istemez bir “öz eleştiri” yapmak durumunda kalıyor. Özellikle Kıbrıs’ın kuzeyindeki tüm sakinlerin bu “öz eleştiri” yapmasını özellikle faydalı bulanlardanım.

Sığınacak “son limandan” beklenenler

             Hatırlar mısınız, Bulut’un son “salvosundan” biraz evvel Kıbrıslı Türk toplumun kıymetli liderinin Kıbrıs Sorununun gidişatı ile ilgili kayda değer bir çıkışı söz konusu olmuştu. Ne demişti Akıncı? “Çözümsüzlük durumunda Kıbrıslı Türklerin sığınacağı yegâne liman Türkiye.”

             Akıncı’nın “son liman” çıkışını Kıbrıs’ın geleceğindeki gelişmeler açısından belirleyici bir noktada ele alacak olursak şu sualle karşı karşıya kalırız: Mademki gelecekte Türkiye ile özel ilişkiler mevzu bahis olacak, o zaman Kıbrıs Türk tarafının bazı soruları gündemine alması gerekmez mi?

            Örneğin Türkiye ile Kıbrıs’ın kuzeyi arasındaki ekonomik ve siyasi ilişkilerin geleceği hangi yörüngede devam edecek? Ekonomik açıdan Türkiye sermayesinin Kıbrıs’ın kuzeyini kontrol altına aldığı bir süreçte, Türkiye’deki muhafazakâr ve neoliberal tandanslı hükümetin Kıbrıs’tan beklentilerine Kıbrıslı Türkler ne türlü cevaplar verecek?

            Türkiye’den Kıbrıs’ın kuzeyine ulaşan yardımların “kıyımları”, özel makam arabalarına, siyasetçilerin kirli çıkar ilişkilerine hizmet etmeye daha ne kadar devam edecek?

            Konfüçyüs’ün “Bana balık verme balık tutmayı öğret!” ilkesi Kıbrıs-Türkiye ilişkilerinde ne zaman devreye girecek? Bu kaideyi içtenlikle ve cesur bir biçimde dillendirebilecek bir “yiğit” bulunur mu bu topraklarda?

            Kıbrıs’ın kuzeyinde tüm kötülüklerin ana eksenin Türkiye’yi oturtan, özel “cemaat” toplantılarında ülkenin seçilmiş Cumhurbaşkanına söylenmedik söz bırakmayan, adanın güneyinde özel lobilerde ve diplomatik temsilciliklerde farklı hesaplar peşinden koşanlar, ne zaman “öz eleştiri” tılsımının etkisine girecek?

            Adanın kuzeyindeki kirli çıkar ilişkileri daha ne kadar vurdumduymaz bir edayla yoluna devam edecek? 1960 cuntasının etkisinde şekillenen milliyetçi cenahın ve sözde Solun şekillendirdiği, 1980 cuntasının eseri “kktc” denilen yapıda taşlar ne zaman yerinden oynayacak ve 21. y.y.’ın gereklerine cevap veren bir yapı tesis edilecek? FETÖ, karanlık çıkar grupları, cunta kalıntıları ve mafyavari yapılarla mücadele ne zaman vites yükseltecek?

            Kıbrıs Türk kimliğinin yeni yüzyılda “tehlike” altında olan bir kimlik olduğu, aslında Yezidilerin, İstanbul, İmroz ve Tenedos Rumlarının başlarına gelenlerin, bu bölgede ekonomik ve siyasi açıdan tehlike altında olan etnik ve dini grupların karşı karşıya olduğu tehlikelerin Kıbrıs’tan o kadar ırak olmadığı gerçekliği temelinde, Rumlarla istişarelerde bahis konusu olduğu üzere Türkiye ile de temaslarda otonomi esas olmalı kaidesini dillendirecek siyaset ne zaman günyüzüne gelecek?

            Aslına bakacak olursanız sorulacak o kadar sual var ki… Tüm sualleri sormaya kalksak bizlere değil bir köşe yazısı, gazete sütunları, sayfaları yetmeyecek.

Tehlikenin farkında mıyız?

            Şu “tehlike” işini biraz açsak mı? “Canım hiçbir şey olmaz bu sistem böyle oluştu, böyle yoluna devam eder” duyanlara bir iki laf söyleyip yazımızı sonuçlandıralım.

            Yukarıdaki serzenişte bulunanlara kötü bir haberimiz var. Bu sistem böyle yoluna devam etmeyecek. Neden mi? Üç temel nedenden dolayı.

            Birincisi, kuzeydeki çarpık sistem artık toplumun genelinin ihtiyaçlarına cevap verebilecek nitelikte değil. Trafik kazalarından, çöken sağlık sistemine, kirli siyasete, ekonomik krize, bu sistem eski Windows işletim sistemleri gibi bizlere “mavi ekran” gösterip “ben çoktan çöktüm” mesajı gönderiyor.

            İkincisi, halka rağmen birileri tüm şartları zorlayıp bu sisteme uzatmaları oynatmaya çalışsa da Türkiye’deki gelişmeler artık buna pek mahal verebilecek nitelikte değil. 21 Mayıs sonrası Türkiye’de yeni bir süreç başlıyor. Yeni bir iktidar partisi, yeni bir kabine, yeni stratejiler hem Türkiye’nin hem de tüm bölgenin mukadderatı açısından belirleyici nitelikte olacak. Bize gelen son bilgiler bu önemli değişikler içerisinde Kıbrıs’ı bazı önemli “sürprizlerin” beklediği yönünde. Bekleyip hep birlikte göreceğiz (Muhalefetin referandum sonucunu tanımama kararının yankısını ve Kürt Meselesindeki yeni gelişmeleri beklediğimiz gibi…)

            Ve son olarak, Türkiye- Kıbrıs hattında gelişmeler, en nihayetinde fazla radikal değişimlere maruz kalmasa bile, bölgenin kendisi radikal bir biçimde şekil değiştirmekte. Doğalgaz konusundaki gelişmeler ışığında bölgede yeni dengeler oluşmakta. Kıbrıs Rum tarafının Amerikan, Avrupa ve İsrail lobileri ile yakın iş birliği içerisinde yürüttüğü çalışmalar ve diplomatik alandaki son gelişmeler ister istemez adanın kuzeyini değişim rüzgarının yörüngesine sokuyor.

            Uzun sözün kısası, Türkiye ve bölge gibi, muhafazakâr sosyal, siyasi ve ekonomik reflekslerine rağmen, belki daha yavaş ritimde, Kıbrıs’ın geneli de değişim dalgasından nasibini alıyor. Bu noktada esas bahis konusu olan “öz eleştiri” kültürü ve bu noktadaki elim eksikliklerimiz.

            Bir fırtına anında can havliyle bir liman aramak her kaptan açısından esas gerçekliktir. Ancak gidilecek limanda karşılaşılacak olan koşullar, zorluklar ve daha da önemlisi bir ihtiyaç anında o limandan kolay kolay demir alınıp alınamayacağı hususları da oldukça önem arz etmektedir. Umarım Mustafa Akıncı kaptan ve mürettebatı bu gerçekliğin farkındadır.

           

Dergiler Haberleri