Yine bir Akıncı açıklaması ve yine Türkiye’den gelen tepkiler…
Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın son ve daha önceki açıklamaları elbette ki Kıbrıslı Türklerin duygularına hitap ediyor olabilir ancak duygular her zaman politikada kullanılabilecek bir argüman değildir.
Sizi yanlışlara sürükleyen, sürecin sonunu istemediğiniz noktalara getiren ve bir daha da düzeltemeyeceğiniz durumlara neden olan, vizyonu olmayan politikalardır.
Akılcıl politikalar değillerdir.
***
Günlük yaşantınızda da aynı durumlarla karşı karşıya gelebilirsiniz;
Karşı olduğunuz bir durum karşısında veya görüşlerine katılmadığınız bir insana karşı ani çıkışlar yapıp, duygusal yaklaşımlar gösterebilir, sonra da yaptığınızdan, söylediğinizden pişmanlık duyabilirsiniz…
O an için içinizi boşaltmış, kendinizi rahatlamış hissedebilirsiniz ama geri dönüşü yoktur, ilerisi için düşündüğünüz belki bir işbirliği battal olmuştur, bitmiştir.
***
Ben sıradan Mustafa Akıncı’yı Türkiye’yle ilişkiler bağlamında sorulan sorulara verdiği yanıtlar için suçlamıyor, hatta “ne güzel söylemiş” de diyebilirim…
Ancak Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın bu sorular karşısında verdiği yanıtlara daha itinalı sözcükler seçmesini beklerim…
***
Verilen bu yanıtlar Devlet Bahçeli gibi birinin çıkıp yıllar yıllar öncesinde kalması gereken “Kıbrıs Türk’tür, Türk kalacaktır” tekerlemesini tekrarlamasına, sinirlerin gerilmesine neden olur. Veya Erdoğan’ın Yardımcısı Fuat Oktay’ın da çıkıp “Her şartta KKTC’nin yanında olan, hak ve menfaatlarini koruyan TC için kullanılan ifadeleri kınıyorum” demesine de fırsat verir.
Sanki 1974’ten sonra fetih politikalarıyla Kıbrıs’a insan yığan, sürekli vatandaş yaptırtan, ülkeye yaptığı ihracatlarla paramızı alan, iş insanlarına teşvik uygulattırarak inşaatlar, yollar yaptıranlar, 100 kişiye 500 kişi ekleyerek sonra “paranızı biz yolluyoruz” diyen kendileri değilmiş gibi…
Ben bunları söyleyebilirim, yazabilirim ama işgal ettiğim makam Cumhurbaşkanlığı değil… Gazeteciyim ve bunları yazmak da görevimin bir parçası… Düşündüğüm, gözlemlediğim şeyleri yazmak…
Ancak politikada öyle değil… Hem de devletin tanınmış birkaç kurumundan birinin başında oturuyorsanız!..
Bazen düşündüğünüz şeyleri söylemek doğru olmayabiliyor… Yukarıda yazdığım gibi temsil ettiğiniz toplumu da zor durumda bırakacak sonuçlar doğurabilir…
Adımlarınızı seçerek atmakta, sözlerinizi düşünerek kullanmakta fayda var. Beyniniz daima dilinizin önünde olmalıdır.
***
Ancak Akıncı’nın sözleri belki de önümüzdeki seçimlere dönük olabilir. Duygusallığı akılcılığın önünde tutan seçmenler açısından oy getirici söylemler olabilir… Hoş, bu seçim politikasının, yani Akıncı’nın yanıt verme şeklinin ekstra oy getirebileceğini de düşünmüyorum… 2 ekstra oy gelecekse 5 oy da gidebilir görüşündeyim…
***
Ve başka bir yönden bakacak olursak da (Bu süreç Akıncı’nın bilinçli seçimiyse eğer) Federasyon taraftarları ve Federasyon karşıtları arasında geçeceği düşünülen seçimin Federasyon tarafını da güçsüz bırakacak tartışmalar yaratıcı bir süreç olarak görülebilir ki bu da diğer tarafın yani Federasyon karşıtlarının, iki ayrı devleti savunanların, belki de ‘ilhak’ın taraftarlarının ekmeğine yağ sürecektir.
Faşizme karşı aşk
Aşk Tesadüfleri Sever 2’yi izledim hafta sonu… Sevgili Ülviye Uysal tavsiye etti, gittim. İyi ki gitmişim… Henüz gitmemiş olanlar varsa filmin birincisiyle bağlantısı olmasını beklemeyin. Sadece Aşk’ın yine bambaşka bir hikâyede tesadüfleri sevdiği anlatılıyor… İki ayrı zaman diliminde, güzel geçişlerle iki zamanı da aşkın benzerliği ama ilişki farklılıklarıyla veren filmde yine Kıbrıs’ı buluyorsunuz… İstanbul’daki azınlık Rumlardan genç delikanlı ve Türk bir genç kızın aşkının yukarıda bu zamanda bile yine Bahçeli’nin sarıldığı “Kıbrıs Türktür, Türk kalacaktır” politikası yüzünden yaşanamaması ama yıllar sonra o insanların devamı çocukların aşkı yeniden bulmalarını anlatıyor… Filmi anlatmış gibi olsam da zaten şimdiye kadar birçok kişi birçok mecrada filmi görmeden de görmüş gibi olmuştur herhalde… Sadece sonunu söylemiyorum belki merak kalır diye… Bu hikâyenin de gerçek bir yaşamdan alındığını söylemeliyim. Yani kurgu değil. Böyle olunca daha da ilginç olabiliyor… 6-7 Eylül 1955 olaylarında yine Kıbrıs bahane edilip İstanbul’daki azınlıkların işyerleri, evleri yakılıp yıkılıp insanlar sınır dışı edilmişti… Demek ki gitmeyenler de varmış ki yine 1963’te “Kıbrıs Türk’tür Türk kalacaktır” dedirtenler kalan azınlıkları da yine sürgün etmişler, aşkların yaşanmasına da yine izin vermemişlerdi. Hem iki farklı zamanda yaşanan ilişkilerin farklılığı hem de gerici, şöven politikaların yaşatmadığı aşklar… Gitmediyseniz gidin, izleyin.
Ne/Kim için tadil!
Nasıl yani! Müteahhitler yolları kapayınca Hükümet, Mağusa-Yeniboğaziçi-İskele İmar Planını tadil etmek için söz vermiş. Müteahhitlerle uzlaşan ve tadil etme sözü veren Hükümet, İmar Planı’nı kimler lehine tadil edecek acaba! Yoksa müteahhitler odaların, şehir plancılarının, belediyelerin istekleri, planları doğrultusunda mı tadil ettiriyor Planı?
Yalnızlık…
TV’deki yarışmada “okul haricinde ne yapıyorsun?” diye soruyor sunucu 19 yaşındaki yarışmacıya… “Kitap okurum, çizim yaparım, bilgisayarda oyun oynarım” diye cevap verir genç yarışmacı… Hepsi de yalnız yapılan uğraşlar dikkat ettiyseniz… Çağımız artık gruplar halinde yapılan hobilere, çocukların sokaklarda birlikte oynamalarına izin vermiyor ne yazık ki… Yalnızlaşıyoruz…
“Eğer kirli bir ırmağı içine alıyorsan, bozulmadan kalabilmen için deniz olmalısın.”
Dostoyevski