Akıncı, Nisan 2015’te KKTC CB makamına seçilmesinin hemen ardından Kıbrıs sorununa çözüm bulmak için Anastasiadis ile görüşmeleri başlattı. İki liderin de gayreti dengeli idi, halklarda çözüme ulaşma umudu yükseldi.
Bir yıl sonra da, Güney Kıbrıs’ın genel seçimlerinde ‘Hayır’ cephesinin etkili sonuç alması, Anastasiadis’i kendi seçimleri konusunda endişelendirdi ve görüşme sürecinde oyalamalara oynamaya başladı. Süreç artık Akıncı’nın iteklemesi ile devam ediyordu. Eylül 2016’da yoğunlaştırılmış görüşmeler ve sonrasında New York’ta BMGS ile birlikte görüşme, İsviçre’de Mont Pelerin – Cenevre - Crans-Montana görüşmeşleri de hep Akıncı’nın baskısı ile gerçekleşti. Önceliğini yeniden seçilmeye veren Anastasiadis, çözüm görüşmelerinde “yapayım da olmasın” stratejisi ile masada oldu… Ancak, ada genelinde çözüm olacağına dair inanç ve beklentiler hep yüksek durdu; bunda BM temsilcisi Eide’nin de katkısı vardı.
Temmuz 2017, Crans-Montana’da görüşmeler çöktü… Akıncı’nın gayretleriyle Anastasiadis ancak buraya kadar gelebildi ve bitirdi… Bu sonuç elbette ki Akıncı için büyük bir hayal kırıklığı idi, bunca emeğin ve kat edilen yolun sonucu çöküş olmamalıydı. Son zamanlarda halkına, çözüme ulaşma konusunda ihtiyatlı iyimserlikle açıklamalar yapıyordu; gene de sonuç onun için hüsrandı… Buraya kadar, Akıncı’nın hakkını vermek gerek ve süreci kendi iyi niyetli ve çözüm odaklı zorlamaları ile gidebileceği yere kadar götürdüğünü de teslim etmek gerek…
Crans-Montana’da çöküşün ardından yaptığı açıklamalar, yaşadığı büyük hayal kırıklığının duygusal ifadeleri idi… Yorgunluk da vardı, gerilim de… İçinde ne fırtınalar kopmuştur?!. Bunlar, herhangi bir kişi için anlayışla karşılanabilir ancak bir liderden beklenti, öfke ve duygu denetimidir. ‘Duygulara yenilmek - öfkelere kapılmak’ herhangi bir birey için olağan görülür; bir halkın kaderini elinde tutan bir liderde hayır…
Akıncı o gece o sözleri söylememeliydi; “benden buraya kadar” anlamına gelen ve Kıbrıs sorununun çözümünü gelecek nesillere devreden ve onlara şimdiden başarılar dileyen o açıklamayı yapmamalıydı. O da insandır, evet ama o sorumlu olduğu halkına karşı kendi iç dünyasının feveran halleri ile açıklama yapamaz, yapmamalıydı… Ve eğer, kendisinin yürüttüğü görüşmelerin bir çöküş yaşadığını, başarı sağlayamadığı için üzgün olduğunu söyleyip, adada sürdürülebilir barış içinde bir geleceğin daha nasıl kurulabileceği üzerinde çalışmaya yoğunlaşacağını söyleyip dursaydı yeterli idi… Bu sözlerden sonra, isterse bir odaya kapansındı, gerilimlerinden kurtulmak için ne isterse yapsındı… Ama halka mesajını ezik, yorgun, bitkin, kırgın bir lider havası ile değil, geleceğe dair iddialarını hala daha koruyan bir lider edasıyla vermeliydi.
Ve eğer, kendi yapabileceklerini tükettiğini ve bundan sonrasını gençlere devrettiğini söylüyorsa, CB makamında geri kalan yaklaşık üç yıllık süreyi kullanmayıp, gelecek süreçlerin devrini erkene almayı da beraberinde düşünmesi ve açıklaması gerekiyordu. Göreve devam edip de, artık Kıbrıs görüşmeleri olmayacağına göre, iç konulara odaklanacağını söylemek de, sarf ettiği büyük sözlerden sonra hafif kalır; Kıbrıs sorununu çözmeyi devrettiği gençler de iç konularda da çalışabilir, yapılabilecekleri onlar da yapabilir ve sırf bu mazeretle hala daha makamda kalmak tavrı haklı bulunamaz.
Bütün bunlardan Akıncı illa ki istifa etsin diye bir yorum çıkarmak yanlış olur; kendi sözleri böyle bir beklentiyi yarattı, tetikledi ama… Bazılarının, “çözeceğine söz verdin, oy verdik; çözemedin, istifa et” yaklaşımları kendi beklentileri açısından doğru olabilir ama her seçilenden vaat ettiğini yerine getirmediği için istifa etmesi istenecekse, hele ki kendi gayretlerine rağmen ama kendi dışındaki etkenler nedeniyle yerine getirememişse, kimse dönemini tamamlayamayacak.
Akıncı’nın, bir lider olarak, bundan sonrası için verdiği mesajlarında da çelişkiler ve yalpalamalar var; siyasi yaşamı boyunca hep federal çözüm için uğraştığını söylerken de, tutarlı kalmalıdır. Evet, çözüm olmamışsa, Kıbrıslı Türklerin adada yaşamlarını sürdüreceği siyasi yapı, halen mevcut olan siyasi yapıdır. Bu yapı da bunca yılda kökleşebileceği kadar kökleşti, kökü falan da yok aslında; “mal ortada” derler… Akıncı, bununla devam demekte bir yere kadar haklı çünkü bunun yerine şimdilik başka bir şey konamıyor; ama bunun AB çatışında Güney ve Kuzey Kıbrıs’ın iki eşit yapı olarak kök salacağını söylemek, çok başka bir şeydir. İşte bu, evet ve kesin, iki ayrı devletli çözümün utangaç ifadesidir; Akıncı’nın çelişkisidir.
Şimdi bunu böyle ifade etti diye, “sana oy verdik, bizi kandırdın, istifa et” talepleri de kendi içinde haklı olabilir ama tutarlı değil. Döneminin sonunda yeniden aday olursa, bu nedenle seçmen kendisine oy vermez, siyasi tarihte de ‘halkını aldatan liderler’ listesinde yer alır; yeniden seçilirse, halkının çoğunluğu kendini aldatılmış hissetmedi demektir.
Dolayısıyla, Akıncı’nın istifa etmesi veya etmemesi bir şey çözecek değil, görüşmeleri başlatacak da değil. İstifa etse seçim olacak, bir yıl içinde yapılacak iki seçim var, üçüncüsü de gelirse halk ‘seçim yorulması’ndan muzdarip, sandığa ilgisiz kalacak. Zaten, belediyeleri seçecek, çoğu batık; meclisi seçecek, çoğu ‘etik – ahlaki değer’ malülü; bir de CB seçecek, o da ‘uzayıp giden o tren yolları …’ türkücüsü… ‘Seçsen ne olacak?!’ tavrı en demokratik hakkın kullanımını anlamsız yapacak.
Sonuç olarak, Akıncı’nın istifa etmesini istemek ve beklemek ve bu yönde görünüşte eleştirel ama özünde popülist yaklaşımlar sergilemek sadece gündem yaratmakla ilgili kalacak. Akıncı’nın lider imajı zaten çizilmiştir; döneminin sonunda kadar sadece, kendi söz ve tavırlarında tutarlı olsun, öfke – duygu kontrolü yapsın, kamuya verdiği mesajlarında dış-vurumuna özen göstersin, umutları makul ve dingin tutsun yeter…