“Çokluk” içinde “yokluğun” ülkesiyiz.
“Mal mülk” çok da “aslı” yok!
* * *
Bir milyon nüfuslu güneyi dörde katlarız, üniversite sayısında...
Oysa iş kaliteye gelince ve içeriğe, dünya sıralamasında yerimizi bulamayız!
Mesela güneye 5 günlük gazete yeter, kuzeye yetmez 17!
Siyasi partilerimiz de çok daha fazladır, sendikalarımız, derneklerimiz de…
“Kalabalığız” çok fazla, yalnızlıklar içinde!
Işıklı stadyumda işeyecek tuvalet yoktur, yeni açılmış hastanede hekim!
Ama her köye çim saha yapar, her beldeye hastane temeli atarız.
* * *
“En fiyakalı araç” satışında, nüfusa oranla birinciyiz Avrupa’da!
Yolumuz yoktur, insan gibi sürmeye!
* * *
Yeni bir “yükseköğrenim” yasa taslağı var.
“KKTC’nin ihtiyaçlarına uygun olarak sürekli büyümektedir” diyor.
Her neyse anlaşılan “büyüme”den (!)
* * *
Israrla “bilim adamları” diyor tasarı...
Kadınları saymıyor dili, bir yana…
Acaba memleketin hangi meselesinde bilim insanlarına kulak veriliyor ki?
Sahtelik akıyor paçalarımıza kadar!
Siyasetçilerin iki dudağı arasında bu ülke.
Yaygaracı örgütlerin hırslarında...
Ve “kodamanların” gücüne elbette!
Hani, bilim nerede, hangi işimizde?
Bilime ne zaman hürmet edilmiş ki!
Külliye açılırken mi acaba, dere yatakları betonlaşırken mi yoksa?
* * *
İki sayfa “giriş” var tasarıda, bilimden söz ediyor, dünyadan, küresel rekabetten falan...
Sonra ne oluyor peki?
Meclis seçiyor, “yüksek öğrenimi yönetecek” kurul üyelerini....
Diyelim ki, doğru seçimi yapmış Meclis!
Meclis çoğunluğuna yani aslında hükümete “göbekten bağlı” bir kurulun başarı şansı sizce mümkün mü?
Bir diğer kurul da “üniversitelerin” kendi seçtikleri!
Kendi kendilerini denetleyecekler ha?
Aklım almıyor...
* * *
Çok üniversitemiz var, çok arabamız, çok binamız, çok diplomamız, çok kimliğimiz!
Dünyamız yok, halen farkında değiliz...