“Akova’da ilkokulun arkasındaki bir kuyuya 10-15  yaşlı Kıbrıslırum gömülmüş…” – 2 -

Sevgül Uludağ

Kayıplar Komitesi yetkililerine bazı Kıbrıslırum şahitlerle birlikte Yipsu’da (Akova), Lisi’de (Akdoğan) ve Kukla-Galopsida arasında (Köprü-Çayönü) bazı olası gömü yerleri gösterdik…

 

 

Kıbrıslırum şahidimizle birlikte okulun arkasına gidiyoruz birlikte, bize kuyunun yerini göstersin diye…

Yipsu (Akova-Gypsou) 1974’te derme çatma bir “esir kampı”na dönüştürülmüştü ve şahidimiz o günlerde henüz 12 yaşında bir çocuktu… O ve babası ile erkek kardeşi yakın bir köyden geliyorlardı, tutuklanarak buraya getirilmişlerdi. Annesi ve diğer kardeşleri savaş çıkınca güvenli bir bölgeye gitmişlerdi ancak kendisi ve erkek kardeşi, babasına yardım etmek üzere köylerinde kalmışlardı – hayvanlara bakacaklardı… Koyunları ve inekleri vardı…

Tutuklanarak Yipsu’ya getirilmişlerdi, Yipsu’da (Akova) ilkokul binasına… Burada 500’den fazla Kıbrıslırum esir tutulmaktaydı…

Akova İlkokulu binasına bakıyoruz, o kadar küçük bir yer ki, yüzlerce insanı oraya nasıl sığdırabilmişler?

“Kadınları ve kız çocuklarını okulun karşısındaki iki eve götürdüydüler… Okulda ise erkekler ve erkek çocukları kalıyordu… İnsanlar okulun arkasındaki araziye yayılmışlardı…”

Burada, okulun arkasındaki bu arazide, o uyduruk “esir kampı”nda yaşlılar hastalıklar ve ilaçsızlık nedeniyle öleceklerdi… Yaşlı insanlar, yaşlılıktan ötürü öleceklerdi… Yaşlı ve hasta insanlar tıbbi bakım olmadığı için öleceklerdi… Tüm bunlar, Birleşmiş Milletler raporlarına da girecekti… Köyde doktor ve ilaç yoktu, sular kirlenmişti ve içenler hasta oluyordu…

Kıbrıslırum şahidimiz, o günleri hatırlıyor…

“Ölenleri kuyuya atıyorlardı” diyor bize… “İki kuyu vardı, işte oradaki okulun stadyumundan 50 metre kadar uzakta” diyor…

“Bir kuyuda su yoktu, diğer kuyuda su vardı… En az 10-15 Kıbrıslırum’u o kuyuya atmışlardı. Ben kendi gözlerimle gördüm bunu, 12 yaşında bir çocuktum o zaman…”

Bölgeyi inceleyip okulun arkasındaki stadyumun, 1974’teki stadyuma göre genişletilmiş olduğunu anlatıyor bize…

“Ben bu okulda esir iken, stadyum bu kadar büyük değildi – belli ki genişletilmiştir… Belki de bu kuyular stadyumun genişletilmiş olan bölgesinin altında kalmıştır” diyor.

Angeliki şahidimize “Evet, biz haritalardan ve 1974’te havadan çekilmiş fotoğraflardan o kuyuların tam olarak nerede olduğunu bulabiliriz” diyor…

Yağmur yağıyor, yağmur hızlanıyor ve biz arabada oturup, okula bakıyoruz… Okulun arkasındayız… Sonra oradan ayrılıyoruz yağmur altında ve başka bir şahitle buluşmaya gidiyoruz…

Bu yeri bundan tam on yıl önce, Ocak 2009’da Kayıplar Komitesi yetkililerine göstermiştim ve işe döndüğümde, on sene önce çekmiş olduğum fotoğrafları buluyorum… 20 Ocak 2009 tarihinde – tam on sene önce – bu bölgeye köyün “kayıp” destebanının oğluyla, Andreas Sizinos’la birlikte gitmiştim…

Köyün destebanı Dimitris Sizinos, Çatoz’un dışında bir toplu mezarda bulunmuştu – bu toplu mezarda toplam sekiz “kayıp” Kıbrıslırum vardı… Yipsu’dan (Akova) alınarak otobüse ve özel bir araca bindirilen savaş esirleri Lefkoşa’da Pavlidis garajına götürülürken, Çatoz’dan bazı Kıbrıslıtürkler yolda otobüsü ve aracı durdurarak içinden sekiz Kıbrıslırum savaş esirini almışlar, onları infaz ederek yolun yanındaki bir toplu mezara gömmüşler ve onları “kayıp” etmişlerdi… Bunu EOKA-B’nin Muratağa-Atlılar-Sandallar katliamında öldürmüş olduğu 126 Kıbrıslıtürk’ün “intikamı” gerekçesiyle yapmışlardı. Dimitris Sizinos ve onunla birlikte alınıp öldürülenler, EOKA-B’nin Muratağa’da işlediği cinayetler ya da tecavüzlerle hiçbir alakaları yoktu, bunlar masum insanlardı ancak EOKA-B’nin katliamlarının bedelini bu masum insanlar ödeyecekti… Nitekim Dimitris Sizinos’un cenaze töreninde de torunu Dimitris dedesinin EOKA-B’nin katliamlarının bedelini canıyla ödediğini, bu masum destebanın EOKA-B’nin işlediği suçların bedelini haksız yere ödemiş olduğunu söyleyecekti yaptığı konuşmada…

20 Ocak 2009 tarihinde işte Andreas Sizinos’la yani destebanın oğluyla gelmiştik Akova’ya (Yipsu)… Yanımızda Sizinos’un yaşlı arkadaşları vardı – bu yaşlı Kıbrıslırumlar, görgü tanıklarıydı… Yipsu’da Kıbrıslırumlar’ın nerelere gömülmüş olduğunu bana göstermişlerdi – kuyular ve başka noktaları göstermişlerdi… Hemen ardından bir kez daha Yipsu’ya (Akova) giderek bu yerleri Kayıplar Komitesi’nin o günlerdeki araştırma görevlilerine göstermiştim. Ancak aradan on sene geçmiş olmasına rağmen hiçbir şey olmadı – o günlerde çekmiş olduğum fotoğrafları Kayıplar Komitesi araştırma görevlisi Sıla Murat’la paylaşırken ikimiz de şoke oluyoruz: Çünkü on yıl önce göstermiş olduğumuz fotoğraflarda aynı yerleri tekrar göstermiş olduğumuz ortaya çıkıyor…

Bir evin avlusunun fotoğrafı var on yıl önce çektiğim, yine Yipsu’dan (Akova) bir kuyu fotoğrafı var, bir başka fotoğraf var… Sanırım şahidimiz hala hayattadır, yani onu bu noktalara tekrar götürebilirim… Ve bu yerleri tekrar tekrar gösterebiliriz… Aradan on sene geçmiş olsa da, tekrar tekrar deneyebiliriz… Denemeye devam edebiliriz… “İşte burası olası bir gömü yeridir” demeyi sürdürebiliriz…

Kayıplar Komitesi için çalışmakta olan bir diğer kişi bana “Orada bir kuyu olduğunu ve içinde insanların gömülü olduğunu biliyoruz ama bunlar ölü olduğu bilinen kişilerdir” diyor.

“Bu son derece trajik ve çok üzücü” diyorum kendisine… “O kuyuya kayıpların da gömülmemiş olduğunu nereden biliyorsunuz? Eğer bir kuyuda insanların gömülü olduğunu biliyorsak, onları orada çürümeye terk edemeyiz… Bu, son derece insanlık dışı olur…” diyorum.

Kayıplar Komitesi’nin “ölü olduğu bilinen” kayıpları kazma yetkisi olmadığı söyleniyor ki bu da bir başka skandaldır başlıbaşına çünkü Denktaş ve Kleridis, Kayıplar Komitesi’nin kuruluşunu ilan ederken kurulmakta olan Kayıplar Komitesi’nin hem “kayıplar”ın, hem de “ölü olduğu bilinenlerin” akibetini araştırmak ve bulmak üzere kurulduğunu duyurmuşlardı. Böylesi konulara farklı yorumlar getirilebilir ancak iddia şudur ki Türkiye, “ölü olduğu bilinen”lerin gömü yerlerinin kazılmasını istemiyormuş. Ben bunun doğru olup olmadığını bilmiyorum. İki liderin bu işi çözmesi ise hiç de zor değildir. Akıncı ve Anastasiadis, isterlerse Kayıplar Komitesi’nin görevlerini yeniden tanımlayabilirler. Bu onların sadece beş dakikasını alır – daha fazla değil… İnsaniyet için beş dakika… Daha fazla bir şeye gerek yoktur.

Kayıplar Komitesi’nin neyi kazıp neyi kazmayacağı konusunda yapılan bu “yorumlama” gerekçesiyle örneğin 1974’te Paramal ovalarına gömülmüş olan ve birer mezar taşı bile bulunmayan Kıbrıslıtürkler, çürümeye terk edilmiş durumdadır. İngiliz yetkililer, Kayıplar Komitesi’ne bir yazı yazarak bu konuda bir şeyler yapmalarını talep etmişlerdi. Bilgime gelen Kayıplar Komitesi’nin burayı kazmanın kendi görevleri olmadığı gerekçesiyle reddetmiş olduğudur. Çünkü bunlar “ölü olduğu bilinen” şahıslarmış…

Zaman zaman Kayıplar Komitesi ölü olduğu bilinen şahıslar için de kazı yapıyor – sanırım tamamen rastlantı sonucudur bu… Oysa bu, yani “ölü olduğu bilinen” veya “kayıtsız kayıp” olarak bilinen “kayıplar”ın bir başka büyük dramıdır ve Kıbrıs’ın kanayan bir yarasıdır, bu konuyu insani biçimde ele alarak bu yaraları iyileştirmemiz gerekir.

“Kayıplar”ı farklı kategorilere koyarak aralarında ayırımcılık yapmak, bazılarını aramak, bazılarını hiçbir şey yapmaksızın oldukları yerde çürümeye terk etmek insanlık dışı bir durumdur…

Eğer bir şahsın nereye gömülmüş olduğu kesin olarak bilinmiyorsa, kesin olan o şahsın “kayıp” olduğudur.

Benim için “ölü olduğu bilinen” diye bir kategori olamaz – okulun arkasındaki kuyuya gömülmüş olduğu söylenen 10-15 yaşlı Kıbrıslırum hakkında hissettiklerim budur…

Kayıp yakınlarının acıları pahasına sözcüklerle oynamaktan vazgeçmeliyiz, daha insancıl davranmalı ve yaraları sarmak için mümkün olan her şeyi yapmalıyız. Bu konuda en büyük görev de iki toplum liderine, Sayın Akıncı ve Sayın Anastasiadis’e düşmektedir… Eğer bu topraklarda bir geleceğimiz olsun istiyorsak, bunun tek yolu budur: ayırımcılık yapmaksızın bütün yaraları sarmak, travmaları iyileştirmek, ister “kayıtlı”, ister “kayıtsız” olsun, tüm “kayıplar”a eşit davranmak… Yakınlarına eşit davranmak…

 


Emekli Büyükelçi Leonidas Pandelidis, Kayıplar Komitesi Kıbrıslırum Üyeliği’ne atandı…

Lefkoşa, 22 Nisan 2019 (T.A.K.): Kıbrıslırum Yönetimi Başkanı Nikos Anastasiadis Kayıp Şahıslar Komitesi’ndeki Kıbrıslırum üye görevine eski büyükelçi Leonidas Pandelidis’i atadı.

Kıbrıslırum radyosu RIK, Kıbrıslırum Sözcü Prodromos Prodromu’nun, KŞK Kıbrıslırum üyeliğine Pandelidis’in atandığını açıkladığını duyurdu.

Prodromu, Pandelidis’in Kıbrıslırum üye görevini üslenmesiyle birlikte, diplomatlık deneyiminden edindiği deneyim ve temaslarını da kullanarak kayıplar konusunu çok daha etkin toparlama çabasını güçlendirmeyi hedeflediklerini söyledi.

Prodromu, Leonidas Pandelidis’in eski büyükelçi olması hasebiyle konuyu çok iyi bildiğini, önceki görevin nedeniyle Kıbrıslırum kayıp yakınları örgütleriyle arasında çok iyi ilişkiler bulunduğunu da sözlerine ekledi.

Anastasiadis, KŞK’daki Kıbrıslırum üye Nestoras Nestoros’un 4 Nisan’da dolan sözleşmesinin uzatılmaması üzerine boşalan üyeliğe geçici olarak Nikos Thedosiu’yu atamıştı.

ANASTASİADİS’TEN İKİ “YENİ” KRİTER

Öte yandan Anastasiadis’in, Nestoras Nestoros’un sözleşmesinin uzatılmaması üzerine 4 Nisan’da boşalan ve yerine 18 yıl “Kıbrıslırum Kayıp Yakınları Komitesi” başkanlığında bulunmuş Nikos Theodosiu’nun “geçici” olarak atandığı Kayıp Şahıslar Komitesi (KŞK) Kıbrıslırum üyeliği için iki “yeni” kriter getirdiği öne sürüldü.

Politis “(Kayıp) Yakınlarına KŞK Konusunda Hayır… Kıbrıslı Rum Temsilciye Başkan Karar Verecek” başlıklı haberinde Anastasiadis’in KŞK’daki Rum temsilci için belirlenecek kişinin “kayıplar konusunda bilgi sahibi olmak” ve “kayıp yakını veya konuya doğrudan müdahil olmayan birisi” olmak şeklinde “yeni” kriterlerini getirdiğini yazdı.

Edindiği bilgilere dayanarak Theodosiu’nun atanmasının açıklandığı ilk günden itibaren Kıbrıs Türk tarafının, Theodosiu’nun konuya doğrudan müdahil olduğu gerekçesiyle protesto ettiğini belirten gazete, “KŞK görev emrinde ifade edilen doğrudan müdahil kişi atanamaz hükmünün tarafların Komite’deki temsilcileri değil temsilci yardımcıları ile ilgili olduğuna dikkat çekiliyor” diye yazdı.

(TAK Ajansı Rumca Haber Bülteni’nden – 22.4.2019)