15 yıl öncesinin Türkiye’sini sanırım gençler hariç herkes hatırlar. Hani bir MGK toplantısında dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sencer elindeki Anayasa kitapçığını dönemin Başbakanı rahmetli Bülent Ecevit’e fırlattığı için bir günde tepe takla giden Türk Lirası ve Türkiye ekonomisinin yaşandığı günlerden bahsediyorum.
Hani enflasyonun, devalüasyonun günlük hadiselerden olduğu, alım gücünün sürekli gerilediği, işsizliğin her geçen gün çığ gibi büyüdüğü o yıkım dolu günlerden bahsediyorum.
Hani demokrasinin d’sinin bile tam olmadığı, insanların yolda giderken kaybolduğu, “faili meçhul” cinayetlerin arttığı, güvenlik güçlerinin insanları sokaklardan, evlerden sorgusuz sualsiz alıp götürdüğü ve nereye götürdüğünü bile söylemediği o karanlık günlerden bahsediyorum.
Bütün komşularıyla sorunlu olduğu, tek bir komşusuyla bile iyi ilişkiler kuramadığını, hepsi ile şu ya da bu nedenle sorun yaşadığı o kabus dolu günlerden bahsediyorum.
Türkiye son 12 yılda bütün bu alanlarda aldığı olumlu yolu ansızın terketti.
NEDEN?
Neden komşularla sıfır sorun politikasından, hem de Ermenistan’la bile diplomatik temaslar kuran ve uzlaşma aşamasına kadar gelen ama son anda 1990’lı yıllardaki dönemin derin devletinin darbe girişimleri nedeniyle mayhoşi olan Azerbaycan’la ilişkilerin daha da bozulmaması için anlaşmayı imzalamaktan vazgeçen Türkiye şimdi neden hepsi ile sorunlu?
Neden ansızın AB ile uyum sürecinde geçirdiği demokratikleşme ile ilgili yasaları değiştirip eskiye dönme kararı aldı?
Neden Kürt sorununu aşmak için çözüm sürecini gündeme getirmişken bunu ilerletmekte ikircikli davranıyor?
Ve neden Kıbrıs sorununu çözmek için 2004 referandumunda sergilediği tutumu ileri götürmek yerine bugün “iki devletli çözümü konuşalım” diyor?
Bütün bunları anlamak gerçekten zordur. Hele bütün bunların 17-25 Aralık yolsuzluk soruşturmalarından sonraya rastlaması düşündürücüdür.
Türkiye’nin yüzyıla yaklaşan cumhuriyet tarihi darbeler ve darbe girişimleriyle anılır. Eskiden darbeleri ve darbe girişimlerini “Derin Devlet” yapardı. İddiaya göre şimdilerde “Paralel Devlet” yapıyor.
İşte bu polis ve yargı içinde yuvalanan paralel devletin 17 Aralık 2013’te başlattığı ve dönemin bakanlarını ve bakan çocuklarını kapsayan yolsuzluk soruşturması, bu soruşturmada dönemin Başbakanı Erdoğan’ın oğlunun da adının geçmesi sonrasında herşey değişti.
Demokratikleşme buraya kadardı.
Çözüm süreci buraya kadardı.
Komşularla sıfır sorun siyaseti buraya kadardı.
AB üyeliğinin ileriye götürülmesi için uyum yasalarının ileriye götürülmesi buraya kadardı.
17 Aralık’tan sonra Türkiye’de herşey değişti. Evet bu tarihten sonra AKP 2 seçim kazandı. 30 Mart Yerel Seçimleri’nden başarıyla çıktı. İlk kez gerçekleşen 12 Ağustos Cumhurbaşbaşkanlığı seçiminden de ilk turda zaferle çıktı.
Ama her iki seçimde de beklediğinin altında oy aldığını gördü. Bu AKP’yi “tedbir almaya” yönlendirdi. Önce yargının bağımsızlığını ortadan kaldıracak, yargıyı siyasi iktidarın yönlendirisine açık hale getirecek yasal değişiklikleri parlamento çoğunluğuna dayanarak geçirdi. Ardından polise “sorgusuz, sualsiz gözaltına alma” yetkisi veren yasal düzenlemeleri gündeme getirdi.
Bütün bu düzenlemeler Türkiye’nin eski günlere doğru sürüklenmekte olduğunun göstergeleridir.
Eski günlerde idare derin devletteydi. Şimdi derin AKP’de olacak.
Türkiye son 12 yılda AKP ile aldığı yoldan, yine AKP ile geri dönüyor. Yazık, hem de çok yazık..