Dilek Öncül
Merhaba!
Bu hafta Alaşiya’dan (Kıbrıs’ın adı Hitit kaynaklarında Alaşya olarak geçer) yani bu topraklardan sesleniyorum size.
‘Alaşiya Mektupları’, Kıbrıslı Türk ve Rum sanatçılardan ‘Dünya Barışına’ çağrı. Mektupları, Mine Ömer ve Tamer Öncül derlemiş.
Ömer, duygularını; “Bazı anılar vardır ki sizi hiç bırakmazlar. Peşimi bırakmayan anılarla baş edemediğim bir gün, biz savaşı yaşayanlar, neden barış istiyoruz sorusuna yanıtlarımızı, gelecek kuşaklara yazacağımız mektuplarımızla anlatabiliriz diye düşündüm” şeklinde dile getiriyor.
“Keşke hep çocuk kalabilse insanlar… Zehirli dillerinden salyaları akmasa, masal diye anlatırken vahşeti… Evlerimizi yıkacaklarına, putları yıksalar keşke. Ne çocuklar göç yollarında ölür; ne de PUTlar uğruna bombalanırdı şehirler..
O zaman, kanlı çizgiler bölmezdi toprakları; ne dikenli teller olurdu, ne de duvarlar…” diyor Tamer Öncül de.
Kıbrıslı Türk ve Rum Sanatçılardan barışa mektupların yazarları: Ahmet Yıkık/ Arif Albayrak/Bedia Balses/Ceyhan Özyıldız/Çiğdem Kutlu Güney/Dervişe Güneyyeli Kutlu/Emel Kaya/Emilios Solomou/ Evrithi Giperiklis Papatopulu /Fatoş Avcısoyu Ruso/Fatma Akilhoca/Feriha Altıok/Fikret Demirağ/Gürgenç Korkmazel/Hakkı Yücel/İbrahim Aziz/Kostas Limbouris/Maria Sıakallı/Mine Ömer/Myrto Azina Hronidy/Neşe Yaşın/Neriman Cahit/Raşit Pertev/Senem Gökel Şirin Zaimoğlu/Tamer Öncül/Vivian Avraamidu Plumbi/Zehra Beyli/Zeki Ali.
Hüzün yanında her şeye rağmen umut da var mektuplarda… Kimi mektuplar bir hikâye gibi kurgulanmış-masalsı, bazısı anı şeklinde. Yazarların kimi 1 yaşında kimi üniversite öğrencisi 1974 savaşında… Hayalleri var, gelecek planları var ama birdenbire her şey değişiyor ve bir savaşın ortasında, hayallerle gerçeklerin arasında, sıkışıp kalıyorlar. Ya 1963… Bu küçücük Ada’nın metre karesine düşen onca acı, onca gözyaşı, onca barut… Göçmen olmayı bizden iyi kim bilebilir ki! Ve ölümü…
Resmi tarih, karşı tarafı, insan olmayan vahşi bir uzaylı-yaratık gibi gösteriyordu her iki tarafta, ta ki 2003’te kapılar açılıncaya kadar. Yine değişen çok şey yok aslında resmi devlet politikaları açısından. Ama insanlar sınırları geçip birbirlerini aradılar. Türkler ve Rumlar, birbirini görme, geçmişi ve şimdiyi konuşma fırsatı buldular… Hiç tanışmayanlar, bildiler birbirlerini… Ne çok benziyordu hikâyeleri, anıları ve acıları oysa… Kimileri gurbete gitmişti; ‘bari çocuklarımızın bir umudu, geleceği olsun’ diyerek, ama yürekleri, akılları Kıbrıs’taydı hâlâ… Kimileriyse geçmişte yaşıyordu; mutlu günlerini, kaçtıkları evlerini, yarım bırakmak zorunda kaldıkları dostluklarını anarak.
Gelecek kuşaklara neden barış istenildiğini anlatan mektuplar, çoklukla hüzün ve gözyaşı dolu; savaşın ne kadar berbat bir şey olduğunu anlatmak adına. Belki bir gün; bu küçücük Ada’ya barış gelir umuduyla…