“Yarısını tükettiğimiz bu yılın en büyük özelliği nedir?” diye bir soru, kemirip durdu günlerdir beynimi…
Yazın kendini hissettirmesi için Temmuz’u beklemesine bakıp; “mevsimlerin KAYMASI mı?” diye düşündüm… Yok!...
KAYAN yalnızca mevsimler değil!.. Üstelik bu yıla özgü de değil, bu durum..
Geçen yıl yapılan Yerel Seçimler; ardından gelen Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yarattığı “DEĞİŞİM rüzgarları mı? diye düşündüm; tahmin edeceğiniz gibi o da fos çıktı…
“Değişim adı altında yapılanlar; söylenenler kocaman bir aldatmadan başka bir şey değil!” diye düşünürken yakaladım anahtar sözcüğü: ALDATMA!..
Toplumun her organına, sinsice sızmış bu virüs’ün SALGIN haline dönmesi, sanırım bu yılın en belirgin özelliği olacak…
Kusura bakmayın ama, “Bu da yeni bir şey değil ki!” itirazlarınıza kulak tıkayıp; bu tez doğrultusunda sürdüreceğim yazımı…
Başlığa bakıp; aklınıza “eşlerin birbirini aldatması” geldiyse haklısınız: “yeni bir şey değil!”
YENİ olan, her alandaki aldatma durumlarının bu yıl “ 6. DERECE SALGININ EVRESİNE”* ulaşmasıdır…
Tüm, Özel ve Tüzel kişilerin ruhuna sirayet etmiş bu sınırsız ALDATMA hallerinin tümünü yazmaya kalksam; en gelişmiş bilgisayarın harddiski bile yetmez…
Dün akşam, (evin sıcağı yetmezmiş gibi bu düşüncelerle iyiden iyiye bunalıp) kısmen serin bahçeye attım kendimi… Bu aldatma durumlarını (ve hangi birini yazacağımı) düşünürken; bir de ne göreyim bizim kedi kırmızı mantinli bir fareyle konuşuyor!..
Fare, bizim kediye şirin görünmek için türlü hokkabazlıklar yapıp; bir şeyler anlatıyor… Çaktırmadan yanaşıp kulak misafiri oluyorum…
Fare: Bak kedi gardaş, yıllardır bu bahçenin idaresini birlikte yürüttük… İyi/kötü günlerimiz oldu ama hiç birbirimizi aldatmadık… Şimdi sen tutmuş, ezeli düşmanın köpekle görüşüp; beni deliğme hapsetmeye çalışın; ayıp değil?..
Kedi: Bu söylediklerine sen bile inanman fare gardaş… Bana attığın gazıklar bundan Digomuya gider… Hem iyi bilin, ben gardaşım gadar yumuşak başlı değilim… Bana gene gazık atmaya galkarsan hiç düşünmeden köpekle birlik olup; seni bir lokmada yutarım, haberin olsun…
Fare: Ey yahu, anladık; ipler senin elinde… Ama korkma ben değiştim!... Geçen gün bütün bahçe haşaratına okuduğum yeni vizyonu duymadın?
Kedi: Hahhah hay! Güleyim bari; yeni vizyonmuş… Olan ben onun alasını iki ay önce yaptım be; çocuk gandırın!.. Bugüne kadar bahçe sahibinin verdiği her yemekten en kaşarlısını sen götürdün sesimiz çıkmadı; şimdi da vizyon/mizyon ayaklarında “mamaların kime ne kadar dağıtılacağına ben karar verecem” açıklamaları yapan… Hiç utanman yoktur ama?
Fare: Ma sen da anlamdın ama, nedir yaptığım? Helal olsun o tilkiye… Seni bile gandırdı…
Kedi: Tilki da nerden çıktı be… Şimdi da onunla aldatın beni…
Fare: Hahhay; bayılırım bu saf hallerine! Hiç olur da aldatırım seni!.. Mahallede gezen o tilkiyi bilmen sanki; hani kümes kümes gezer… Verdim gendine bir ganatçık da o yazdı bana yeni vizyoncuğu…
Kedi: Yani bahcanın haşarıtını gandırmak için?
Fare: E günaydın!.. Baktım şimdi modadır bu vizyon/mizyon işleri…
Kedi: Ey, ey annadık!.. Gendini alemin açıkgözü zanneden… Hade şimdi yörü deliğine gir de; garanlıkda gara gara düşün !.. Gün ola harman ola….
Bizim kedi amma da uyanıkmış ha… Ben da nedir bunun derdi da, ikide bir karşımda takla atar, ayaklarıma sürünür diye düşünürdüm…
Hem BESLE gendini; hem da arkamdan işler çevirsin!..
Zaten sıcaktan afakan basmış; kafamın tası iyice attı…
Çağırdım kediyi bastım fırçayı:
-O fare da nerden çıktı? Utanmadan arkamdan işler çevirin?
- Ne faresi; ne dolabı efendim?
- Başlarım şimdi efendinden… O kırmızı mantinli fareyi sorarım; anlamaz ayaklarına yatma..
- Haaa, bizim Dağ Prematüre’sini** soran?
- Neyin nesi?
- Yahu bir da doktor olacan, Prematüre nedir onu da bilmen?
* Dünya Sağlık Örgütü (WHO), hastalıkların yaygınlık risklerini, 1 ila 6 arasında derecelendirir… 4. evreden, sonra alarm durumu artar…
** Prematüre: Anne karnındaki gelişimini tamamlayamadan (erken) doğan bebek…