Ali Nesim Hoca’yı anarken

Serkan Soyalan

Girne Belediyesi’nin bu yıl 23’üncüsünü organize ettiği Uluslararası Zeytinlik Zeytin Festivali’nde Lirik Şiir Grubu olarak sahne aldık ve şiirlerle Ali Nesim Hoca’yı andık.

Bizim için özlem dolu bir gece olduğunu söylemeliyim…

***

Ülkemizin en üretken şair ve araştırmacı yazarlarından olan Ali Nesim, ürettikleriyle ölümsüzlüğü yakalayan bir değerimizdi.

Ali Hoca ile her sohbetimizde, ağızından çıkanları titizlikle dinler, aklıma not ederdim. Çünkü benim için bir ders niteliğindeydi. Bu sohbetlerimizde de konu döner dolaşır mutlaka zeytinde buluşurdu.

“Ağaçların en kutsalıdır” derdi hep Ali Nesim Hoca.

Zeytin ağacına dair efsaneler ve ritüeller olduğuna da değinirdi. Hz. İsa’yı düşmanlara karşı koruyan bir ağaçtır mesela, kutsallığı da ondan gelir.

“Bir zeytin ağacının üzerine çıkıp saklanmış Hz. İsa ve düşmanlarının kendisini öldürmesinden korunmuştur” şeklinde anlatır bu olayı Ali Nesim.

Ali Nesim şüphesiz idealist bir yazardır. Hayatı boyunca önceliği olarak toplumunu bilgilendirmek ve topluma hizmet etmek olmuştur.

Araştırmacı kimliği ile sosyo-kültürel belleğimizin oluşmasına büyük katkılar sağladı.

***

Bazen tiyatroya, bazen efsanelere, bazen sanata, çoklukla da doğaya değinirdik buluşmalarımızda. İçten, duygulu ve samimi bir ses tonu ve kucaklayıcı bir kişiliği vardı Büyük Usta’nın.

“Duygu” doluydu Hoca dedik de, bu noktada Eralp Adanır’ın Ali Nesim Hoca ile yaptığı bir söyleşiden (Kum Saati, BRT, 23.09.2006), Hoca’nın duygulara dair söylediklerine bakalım:

“Maalesef ilk ortadan kaldırılan şey duygulardır. Çünkü bize öğretilen ilk şey nedir? İşte duygularını açığa çıkarma, bedensel isteklerini sürekli olarak kontrol altına al, hiçbir zaman karşındaki senin ağladığını görmesin, duygularını hissetmesin. Bu ne olacaktır, önce bedensel köleliği getirecektir. Ardından zihinsel köleliği getirecektir. Bizler bir türlü köleyiz. Zihinleri hep köle olanlar, bedenleri hep köle olanlar. Zaten tümümüz bedensel olarak köleyiz. Zihinlerinin özgürlüğünü kurtaran beş on kişi belki bulabiliriz.”

***

Ali Nesim, Akdeniz insanının yaşama bağlılığını ve yaşama sevincini eserlerinde hissettirir.

Yukarıda belirttiğim programda, toplum olmayı şöyle anlatıyordu Ali Nesim Hoca;

“Şimdi tabii toplum; günlük yaşamda insanların davranışlarını kontrol eden bir mekanizma içerir. Fakat insanların yaşamı, günlük, toplum içinden ibaret değildir. Diyelim ki sanat, mutlaka toplum üstü ve toplum dışı olmayı gerektirir. Felsefe; toplum kurallarının dışında düşünmeyi ve yaratmayı gerektirir. Eğer her şeyi topluma göre düşünür ve topluma uyandırmaya çalışırsak, dünyada hiçbir yaratıcılık olmaz. Bilim olmaz, gelişme olmaz, sanat olmaz, biz de olamayız. Yani sıradan böyle binayı bir araya getiren tuğlalar var ya birbirinin aynısı, işte toplum da öyle insanlardan oluşur. Böyle bir toplumda hiçbir yaratıcılık olamaz. Hiçbir gelişme de olamaz, böyle bir toplumdan hiçbir şey de beklenemez. Belki ahenkli, dışa karşı görünümü mükemmel bir toplum havası verebilir. Ama önemli olan o toplumun sesini duyurabilmesidir. O toplumda düşünürlerin, yazarların çıkabilmesidir. Arada bir böyle düşünürler çıkıyor. Son olarak Mısır’ın kaybettiği Necip Mafruz şu anda bağlı olarak düşünseydi Nobel Edebiyat Ödülünü alan bir yazar olamayacaktı. Çünkü toplum bize ne diyor, toplumun öğrettikleri boyutta düşüneceksin. Ona göre yazacaksın. Bu yazdıkların hiçbir zaman bir ses veren, insanlara yeni bir şey öğreten eserler olamazdı.”

***

Ve kendinden satırlar… Doğduğu, çocukluğunu geçirdiği Beşparmak Dağları eteklerini kendi ürettiklerinin merkezine aldı Ali Nesim Hoca.

İşte Ali Nesim ile Beşparmakların arasındaki o sımsıkı ilişki:

"Ben tam Beşparmak dağlarının veya St. Hilarion’un altında doğdum, benim köyüm oradaydı. Çocukluğum Beşparmak dağının eteklerinde geçti, o dağın eteklerinde oynadım, davar bekledim, öküz bekledim, zeytin harup topladım. Hemen hemen her hafta o ormanda, büyük yangından önce dolaşmışımdır. Hayatım orada geçmiştir ve geçmektedir. Beşparmaklar, St. Hilarion veya 101 Evler; bana en büyük ders veren bir öğretmendir. Bana hayatta çok şey öğreten öğretmenlerim olmuştur. İlkokul, lisedeki öğretmenlerim, üniversitedeki hocalarım, okuduğum kitaplar… Fakat benim en büyük öğretmenim St. Hilarion dağıdır. Bu dağ ayakta durdukça diyor ki; benim gibi kendinizi sürekli olarak yenileyin. Bakın diyor bize. Ben büyük bir yangın geçirdim. Veya şimdiye kadar çok büyük felaketler geçirdim. Ama yıkıldım mı, yıkılmadım, ayakta duruyorum. Kendimi, yaralarımı yeniden sardım. İşte siz insanlar da böyle olun. Kendinizin hiçbir zaman yıkılmasına fırsat vermeyin.” (Röportajları, Denemeleri, Gazete Yazı ve Haberleriyle Ali Nesim / Eralp Adanır, Kıbrıs Türk Yazarlar Birliği Yayınları, 2016)


İNSAN GİBİ

   Acaba karıncalar hiç aşık olur mu?

   Yahut da arılar?

   Dost olur mu çiçekler birbiriyle?

   Şiir yazar mı kargalar?

   Ve bulutlar kin tutar mı toprağa?

   Acaba düşünür mü koyunlar da…

   Ve inekler yarın ne yiyeceklerini bugünden belirleyebilir mi?

   Suyun toprağı çok sevdiğini bilirim! Toprakla ağaç arasındaki bağlantıyı da.

   Büyük bir dayanışma vardır doğada! Birlikteliğin en güzel örnekleri saklıdır çevremizde. Değişmez, dengeli kurallar doğanın düzenidir ve insan da bu düzenin bir parçası.

   Yaşamı güzelleştirmekle işe başlayan insan doğadan bir adım ileriye fırlamıştır.

   Aklını kullanmıştır dahası ve yaşamına aklıyla yön vermiştir.

   Artık insan bir “toplumsal hayvan” olmanın ötesinde bir “düşünen hayvandır”… bir üstünlük.

   Akıllı olma, (ya da aklını kullanma) insan olmanın bir sonucu değil, insan olmanın bir önkoşuludur. İnsan olmak eşittir akıllı olmaktır.

   Güzeli aramak ve sevmek ve aşık olmak ve dostluklar kurmak.

   Geleceğine yön vermek ve üretmek hep insan olmanın önkoşuludur artık.

   Ne güzeldir, sevecen duygularla birbirimize bağlanmak ve sözleri şiir niteliğinde söylemek… Müzikli bir yaşamın içinde bir assolist olarak yer almak ne güzeldir!

   Yaşam olup bitmiş, önceden belirlenmiş bir süreç değil ki arayıştır.

   Aradıkça güzelleşir. Güzelleştikçe sevilir. Tıpkı akılla yaşam gibi. “Akılla yaşam”, doğal olan yaşamın daha da güzelleşmesinin, sevilmesinin ve kalıcılığının nedenidir.

   Akılla yaşam; insanın kalıcı eserler üretmesinin tek kaynağıdır.

   Dönüp baktığımızda geçmişe ve yol almak istediğimizde geleceğe… Elimizin altında bir yığın kültürel üretkenliğin ve uygarlık birikimlerinin bulunduğunu görmek ne kadar da gurur verici… Ve ne kadar da güven verici!

   İnsan gibi yaşayarak insan gibi düşünelim ve insanlığa olan güvenimizi kaybetmeyelim.

   Çünkü insan her leyden vazgeçebilir fakat kendini insan yapan niteliklerden asla vazgeçebilmez.

   Sevgi gibi ve dostluk gibi ve dayanışma ve yaratıcılık ve sanat gibi ve hele de hele, akıl gibi bir yükten asla vazgeçebilmez insan, eğer insan olarak kalmak… Ve insan gibi yaşamak istiyorsa.

Ali Nesim