Simge Çerkezoğlu
‘En Uzun Koşuda Adalılar’ kitabı, 1967-1981 yılları arasında, Türkiye devrimci mücadelesinde aktif olarak yer alan sekiz Kıbrıslı Türk’le yapılan röportajlardan oluşuyor. Khora Yayınevi tarafından basıma hazırlanan kitap, özünde sol mücadeleye dair pek çok önemli olaya, bilinmeyen detaya yer veriyor. Anlatılanlar bende tarifi imkânsız hüzne yol açıyor. Geçmişte verilen mücadeleleri okuyarak, geldiğimiz duruma bakmak, insanı üzüyor. Ali Şahin ise kitabın genç kuşaklara örnek olabileceğine dair inancını dile getirirken, ayrıntıları bizimle paylaşıyor.
Ali Şahin’i biraz daha yakından tanıyoruz. Annan Planı döneminde başlayan sola eğilimi, onu zaman içinde daha politik bir kimliğe taşıyarak, bugüne nasıl geldiğine kulak veriyoruz.
“Mağusa’da dünyaya geldim, annem Kıbrıslı, babamsa Türkiyeli… Annem ve babam ben küçükken ayrıldıkları için ailemin Türkiyeli üyeleri ile fazla bir etkileşimim olmadı. Tipik bir Kıbrıslı çocuk olarak büyüdüm. Siyasal anlamda sola yönelmem ise kuşağımla benzerlik göstermektedir. Ben de Annan Planı döneminde sola yöneldim, politize oldum. Tabii benim o zamanki sol algım daha çok Kıbrıs konusu bağlamındaydı. Hatta Annan Planı’nın ardından yaşadığım derin hayal kırıklığı beni bir süre politikadan soğuttu. Daha sonra, üniversite yıllarımda yeniden sola dahil oldum. Bu kez Doğu Akdeniz eylemlerine katıldım. Bu süreci Baraka’ya dahil olmam izledi. Böylece Baraka’nın yayını olan Argasdi dergisinde makaleler yazmaya başladım. Yazmak anlamında çok ciddi metinler olduğunu söyleyemem ama yazma sürecimin bu şekilde başladığını söyleyebilirim. Bazı yazılarım Türkiye’deki sosyalist yayın organlarında yayınlandı. Kitap anlamında ilk çalışmam ise Khora yayınlarından çıkan ‘En Uzun Koşuda Adalılar’ çalışmam oldu.”
“Geçmişteki doğruları hatırlamak günümüz soluna güven kazandıracaktır”
Özü itibarı ile Türkiye Devrimci Mücadelesinde Kıbrıslı Türklerin rolünün anlatıldığı bu kitabı okuduktan sonra, aslında bu sürecin anlatılmasının ne denli gerekli olduğunun farkına varıyorum. Ancak Ali’nin bu kitabı neden yazdığını kendisinden dinliyorum.
“Okuduğum kitaplar içerisinde her zaman tarihe ayrıca önem veriyorum. Tarihin her zaman güncel siyasetle bağı olduğunu düşünmekteyim. Bugün nerede durduğumuzu, dün nereden geldiğimizi anlayamadığımız sürece, yarın nereye varmak istediğimizi bulamayız. Bunun için geçmişte nereden geldiğimize bakmamız gerekiyor. Bugün baktığımda solun, 90’lı yıllardan bu yana, sosyalist devrimlerin hüsrana uğramasının ardından, geçmişe dair muazzam bir küskünlük, mahcubiyet söz konusu. Sanki sol sadece başarısızlıklardan ibaret gibi genel algı söz konusu. Benzer algı bugünkü siyaseti inşa ederken de güven kaybına neden oluyor. Bense tüm bunların aksine, geçmişe dönmenin, geçmişi tekrar etme anlamında değil ama yapılan doğruları vurgulama anlamında günümüz soluna güven kazandıracağını düşünmekteyim. Dünyaya baktığımızda kimi komünistler ya da devrimciler emek, çalışan hakları, kadın hakları konusunda mücadele verdi. Elbette bu çabaların kusursuz olduğunu iddia edemeyiz ama bu mücadelelerin, tüm taleplerin sosyalistler tarafından söylendiğini kabul etmeliyiz. Ülkemize baktığımızda da benzer durum söz konusu. Fakat bizde de aynı sorun var. Oysa geçmişten kopmak değil, geçmişi aşmaya çalışmak gerek. Geçmişi olmamış gibi bir mahcubiyetle anmak çok sıkıntılı, kaldı ki mahcup olacak olaylardan çok daha fazla kazanılan, sahip çıkılması gereken değerler söz konusu. Bu nedenle geçmişe gitmenin bir politik görev olduğunu düşünmekteyim. Tüm bu düşüncelerle böyle bir kitap yazmak, özellikle 1967-1981 döneminde Türkiye devrimci mücadelesinde Kıbrıslı Türklere değinmek istedim.
“1974 sonrası sol kuşak çok az kitaba konu oldu”
Kitabın özellikle sözlü tarih yöntemi ile yazılmış olmasının özel bir nedeni var. Ali’ye göre 1974’ten sonraki dönemi kapsayan Kıbrıs solu anlatılmayan gizli bir değer. Bu nedenle Ali birebir o dönemin tanıklarıyla konuşarak süreci anlatmayı seçtiğini söylüyor.
“Kıbrıs solunda genelde 1974 öncesi sol mücadele yazılmış bulunmaktadır. 1974 sonrasına dair nadir kitaplar yayınlandığını görüyoruz. Tabii özellikle 1958’li yıllarda solcuların Türk Mukavemet Teşkilatı’nın şiddetine maruz kalması ile o yıllar çok anlatıldı, o yıllara dair çok fazla kitaplar yazıldı. Çünkü pek çok kişi bu uğurda hayatını kaybetti. Fakat 1974’ün hemen öncesi başlayan Kıbrıslı Türk solunun ikinci dalgası diyebileceğimiz, 1968’li yıllarda KTÖS mücadelesi ile başlayan, 1970’li yıllarda kısmen CTP ile devam eden dönem ise çok az yazıldı. Hatta 1974 sonrası sol kuşak çok az kitaba konu oldu diyebilirim. Oysa günümüz siyasetini esas şekillendiren bu yıllar. 1964’te başlayan, 1974’te daha da kızışan tartışmalarla bugünkü siyasal pozisyonun aldığı şekil daha çok bu dönemde oluştu. CTP, TDP kökeni, YKP, BKP, geçmişte yaşanan siyasal tartışmalar sonucunda siyasal bir konum aldı. Tüm bu nedenlerle, kaynak eksikliğinin de doğurduğu ihtiyaçla ben bir sözlü tarih kitabı yazmayı seçtim. Böylece sekiz kişi ile görüşmeye karar verdim. Daha fazla insanın kapısını çaldım ama bu isimler konuşmayı, anlatmayı tercih ettiler. İstanbul, İzmir ve Ankara’da eğitim gören kişilerle görüştüm. Elbette daha farklı şehirlerde eğitim gören insanlarla da görüşmek isterdim.”
“Solun düşünsel birikimini gün yüzüne çıkarmaya çalıştım”
Ali’ye göre Kıbrıs Türk solu kendi tarihine uzaktan bakıyor, kitaba dair amacı ise geçmişe sahip çıkmayı salık vermek, sol olmayı sadece Kıbrıs sorununa endekslemekten kurtarmak.
“Solun en önemli değeri emektir. Elbette Kıbrıs’ta sol birleşmeyi savunmalı ama gündemini sadece bununla sınırlamamalı. Aksi taktirde bir solcunun barış isteyen bir liberalden farkı kalmıyor. Dünyada 90’lı yıllar sonrası yaşanan çöküntülerden dolayı solun genel sorunu da budur. Ben bu insanlara giderken, onlara sorular yönlendirirken, neler yaptıklarını, nerelerde hata yaptıklarını, neleri doğru yaptıklarını, bu doğruları nasıl daha ileriye taşıyabileceğimizi düşünerek görüştüm. Gündelik sosyal sohbetlerde anılar anlatılırken, ben fikirsel, düşünsel birikimi de gün yüzüne çıkarmaya çalıştım. Elbette bu kitapla her şey konuşuldu, bitti diyemeyiz ama bir tartışma zemini başlattık diyebiliriz.”
“Her kişinin kendine özgü, özel bir hikâyesi var”
Görüştüğü kişiler içerisinde Ali’yi en fazla kimin, hangi olayların etkilediğini öğrenmek istiyorum…
“Bir sürü hikâyeden, kişilerin kendilerinden çok etkilendim. Özkan Yıkıcı’nın hafızasının diriliği, olayları gününe kadar hatırlaması, Ali Fegan’ın hiçbir siyasi serüveni olmamasına rağmen muazzam bir arşive sahip olması... İnanılmaz evraklar saklıyor. Olaylar anlamında Ahmet Ömer’in kardeşini kaybetme hikâyesi çok zordu. Çekinerek sordum, dinledim. Daha önce de konuşmuştu ama yeniden konuşmak elbette zordu. Pembe Afşaroğlu’nun politize olma süreci çok etkileyiciydi benim için. Eğitim için Ankara’ya gittiğinde yurtta yer olmadığı gerekçesi ile sokakta kalınca böyle bir sorun olduğunu fark ediyor. Bu noktada siyasileşmeye başlıyor. Tam da bir solcunun yapması gerekeni yapıyor. Günlük hayatta karşısına çıkan sorunlara göre kendine siyasi yön çiziyor. Sol olmak gündelik sorunlara da çare bulma mevzusudur. Kitap herkesin Türkiye’deki serüveni ile başlıyor. Söyleşide girişler ve sonuçlar benzerlik gösterse de, yaşanılan şehirler, dönemler, bulunulan örgütler, yaşanan sorunlar farklı… O nedenle de aslında her kişinin kendine özgü, özel bir hikâyesi var.”
“KTÖS’ün demokrasi için gösterdiği çaba şükranla anılmalı”
Kitapta beni etkileyen pek çok olay, detay bulunsa da özellikle öğretmen sendikalarının verdiği mücadelenin takdire şayan olduğundan bahsetmeyi bir borç biliyorum. Fuat Fegan ve Hikmet Kıvılcım isimlerine, sol mücadele içinde hayatını kaybetmiş kişiler de ayrıca önem atfediyorum.
“KTÖS, Türkiye Öğretmen Sendikası Fakir Baykur’dan çok etkilenerek kuruldu. Özellikle ilkokul öğretmenlerinin sendikası muazzam öncü rolü oynadı. Özellikle Özkan Varoğlu ile konuştuğumuzda Esat Varoğlu’nun sendikanın kurucuları arasında yer alması, bu dönemin onun gençlik yıllarına denk gelişi… Bey, bayraktarlık, elçilik faşizminin yaşandığı o yıllarda, demokrasinin nüveleri bile yokken çalışan haklarını koruyup, toplumun tüm sorunlarına duyarlılık gösterdiler. İşsiz üniversite mezunları ile dayanışma yaptılar. Ben bunu hiç bilmiyordum. Tabii bu öğretmenlerin pek çoğu da mücahit komutanıydı. Toplumda ağırlığı olan insanlardı. Arif Hasan Tahsin de bunun bir örneğidir. Geçmişin korkutulabilir sindirilebilir kuşaklarından çok farklıdırlar. KTÖS’ün demokrasi için gösterdiği çaba bence şükranla anılmalı. Onlara vefa borcumuz olduğu unutulmamalı. Fuat Fegan ve Hikmet Kıvılcım isimleri de hakikaten önemli. Hikmet Kıvılcım Türkiye sosyalist hareketi içinde çok önemli isim. Belki çok kalabalık kitlelere önderlik etmedi ama fikirsel üretimi anlamında, en üretken önderlerdendi. Hala günümüz Türkçesine çevrilmeyi bekleyen metinleri var. Bu insanın Kıbrıs’tan Fuat Fegan ile ilişkili olması önemli. Oysa yakın zamana kadar da çok bilinmiyordu. Oysa Fegan’nın Kıbrıs siyasetine etkileri büyüktür. O tek başına bile pek çok kitaba konu olabilir. 68 kuşağı solcuların CTP’ye dâhil olmasında da önemli bir isimdir. Siyasal nedenle öldürülen insanları anmak yetmiyor. Politik anlamda bu kişiler bilinmeli, neden mücadele ettiği hatırlatılmalı. Sadece anma olarak kalmamalı. Bağımsız birleşik Kıbrıs istekleri unutulmamalı.”