Kıbrıs’ın kuzeyinde ciddi bir ekonomik buhran var.
Hükümetin eli kolu bağlı, Ankara’dan randevu bekliyor.
Muhalefet ne diyeceğini bilemiyor, çünkü alternatif önerisi yok.
Ankara kendi derdinde… Buralara bakacak vakti ve enerjisi yok.
TL eridikçe eriyor. Dövize bağımlı KKTC’de en temel ihtiyaçlar bile sayılı alınıp satılmaya başlandı.
Alım gücü yılbaşından bu yana yarı yarıya geriledi.
Kimse yarını kestiremiyor.
Dar ve sabit gelirli aileler zaten ayın sonunu zor getiriyordu.
Şimdi orta düzeyde geliri olanlar da kara kara düşünüyor.
Hatta zengin sayılabilecek insanlar bile gelen dalganın altında kalmaktan endişe ediyor.
Piyasadaki ekonomik faaliyetler azalıyor. Gerek ithal ürünlerde, gerekse yerli üretimde toptancı-tüccar-tüketici üçgeni daralıyor. Daha doğrusu bu üçgende para akışı durma noktasına geldi.
Tüketici daha az harcıyor. Satıcı daha az kazanıyor. Toptancı verdiği malın parasını tahsil edemiyor.
Bu durumda ilk başta emekçiler zarar görecek. İşten çıkarmalar başlayacak. İşletmeler küçülmeye yönelecek. Masraflarını kısmaya çalışacak. İşsizler ordusu büyüyecek.
Mal ve hizmet satanlar borç ödemekte zorlanacak. Nakit akışı zayıfladığından banka, kamu ve piyasa borçlarında rakamlar şişecek.
Aracılık, toptancılık yapanlar sermayelerinin gücü oranında direnebilecek. Direnemeyen kurda-kuşa yem olacak.
Tefeciler ve mafya bu dönemde ‘elden düşme’ ne varsa ucuza kapatacak. ‘Batan gemiye hücum’ yaşanacak.
TL ile geçinemeyen insanlar Euro ya da Sterlin kazanabileceği yerlere göç edecek. Belki de –ve kuvvetle muhtemel- Güney’de çalışanların sayısında 2003 sonrası gibi patlama yaşanacak.
* * *
Peki ama Kıbrıs’ın kuzeyi böylesine derin bir ekonomik felakete doğru yol alırken ve de ülke yönetiminin eli kolu bağlıyken, Avrupa Birliği seyirci pozisyonunda mı kalacak?
Her ne kadar adanın kuzeyinde AB müktesebatı askıdaysa da, bu topraklarda yaşayan on binlerce AB yurttaşı var.
Brüksel yönetimi, zaten her türlü izolasyonlar nedeniyle on yıllardır bir yığın zorluklar yaşayan Kıbrıslı Türklere sırtını dönemez.
Dönmemelidir.
Ama nasıl?
AB’den herhangi bir şey talep eden mi var?
Mesela hükümetimiz ya da Cumhurbaşkanı AB yetkilileriyle görüşüp durumun vahameti hakkında bir söz ettiler mi?
Bir yardım talebinde bulundular mı?
Elbette her toplum, her ülke ekonomisinden sorumludur. Ancak unutmamak gerekir ki Kıbrıs Türk Toplumu –bir şekilde- AB’ye uyum sürecindedir. Sürüklendiğimiz bunalım, Kıbrıslı Türklerin ekonomik kriterler bakımından ve de psikolojik olarak da AB’den kopmasını getirebilir.
AB Kıbrıs’ın kuzeyini gözden çıkarmış olabilir mi?
Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşayan AB yurttaşlarını ‘ne halleri görsün’ diye kaderlerine terk etme kararı mı aldı?
Bu sorular AB yetkililerine derhal sorulmalıdır.
Hükümet ve Cumhurbaşkanı bu yönde adımlar atmalı, sivil toplumdan ve akademi camiasından da destek almalıdır.
Oturup beklemekle elimize bir şey geçmediği gibi, en azından Brüksel’e ‘Burada biz de varız ve battık, haberiniz olsun’ mesajı vermiş oluruz.