Simge Çerkezoğlu
Pangea Festivali bu yıl 5-7 Temmuz tarihleri arasında, Alevkayası Piknik Alanı’nda gerçekleşiyor. Bu yıl, geçtiğimiz yıldan farklı olarak, festivalde beş grubun canlı konserleri de yer alacak. LuXus grubu ise benim için Festivalin en gözde isimlerinden… Özgün şarkıları ve farklı düzenlemeleri ile dikkatleri üzerine çeken grubun solisti, Alper Bakıner’le sizin için Kadıköy’de buluştuk. Festivali, grubun hikâyesini ve müzikle geçen hayatını konuştuk.
“HER ALANDA USTA ÇIKAR DÖNGÜSÜNE İNANIYORUM”
Küçük yaşta müziğe ilgi duymaya başlayan Alper Bakıner, 2005 yılında üniversiteden arkadaşları, Ozan ve Kamu ile birlikte LuXus grubunun çekirdek yapısını oluşturdu. İlk olarak keman ve akordeon enstrümanlarıyla başlayan süreç, farklı repertuar denemeleriyle albümleri olan bir gruba dönüştü.
“Babamın davulcu olmasından etkilenerek enstrüman çalmaya ergenlik çağında başladım. Davul, klavye, bağlama, gitar, keman hepsini çaldım… Farklı tarzlarda enstrümanlar deneyimledim. Bu müzik sevgimi Marmara Üniversitesi Müzik bölümü takip etti. Ancak öğretmen olmayı ret ettim. Bunun yerine müziği sokakta aradım. Sonunda kendim gibi düşünen üniversiteden iki arkadaşım Ozan ve Kamu ile birlikte LuXus grubunu kurduk. LuXus biraz da spontane şekilde oluşan bir grup. İşin asıl kökü ve kaynağı bizim Ozan ve Kamu’yla şu anda artık çeyrek asıra varmak üzere olan can yoldaşlığımız. LuXuS ismi de işte bu birlikteliğin çatısı oldu. Grubun ismi Latincede ışık anlamına gelen Lux kelimesinden geliyor. Bize göre tam zamanlı öğretmenlik ile müzisyenlik yan yana yürütülebilecek şeyler değildi. En azından benim bünyem bunu kaldırmazdı. Bir de zaten eğitim sistemiyle taban tabana zıt fikirlerdeyiz. O yüzden benim için öğretmenliğin zevkli bir tarafı yok. Ben her alanda usta-çırak döngüsüne inanıyorum. Ve bunu yarı zamanlı olarak gerçekleştirme hayalini kuruyorum gelecekte. Ama önce benim ustalaşmam lazım tabii.”
“MÜZİĞE MESLEK OLARAK BAKMAYI KALBİME İHANET SAYARIM”
Aradan geçen zamana baktığımızda, yirmi yıla yakın bir süre geçtiğini fark ediyorum. Alper Bakıner geçen zaman içinde sadece düzenleme yapmaktan öteye giderek, söz yazan besteler yapan bir müzisyene dönüştü. İlk günden bu güne geçen zamanı ise kendisi şöyle değerlendirdi;
“Bir işe meslek olarak bakma fikriyle aram iyi değil. Kaldı ki müzik söz konusu olduğunda bunu neredeyse ihanet sayan bir kalbim var. Evet, o hainlik irili ufaklı hepimizde var. Ama en azından günümü idrak ederken, bunu mesleki güdümle, saik ile yapmamaya özen gösteriyorum diyebilirim. Akışına bırakmaya çalışıyorum. Edebiyat seviyorum. Bedenimi duymaya çalışıyorum, bunun için çeşitli seanslar yapıyorum. Hayatı paylaşmayı çok sevdiğim arkadaşlarım var. Onları ziyaret ediyorum. Söz-müzik hikâyesini ise tamamen içimde, biraz da keyfine bırakıyorum. Evet, işin sonunda hiçbir şey çıkmama riski de var tabii. Ama n’apayım…”
LuXus tanımlanması, kategorize edilmesi zor bir grup… Müzik tarzlarını oryantal blues olarak tanımlayanlar da var, panayır protest söylemini kabul görenler de. Yine de kendilerini en iyi onlar ifade ediyor tabii.
“Oriental blues, ilk dönemki emprovizasyon ağırlıklı denemelerimizi karşılayacak bir isim ararken bizim ortaya çıkardığımız bir tanımlamaydı. Sonradan bunu ilk albümün kapağına taşımakla galiba biraz hata ettik. Çünkü oradan itibaren artık başka bir şeydik. Panayır-protest, çok yakın bir arkadaşımızın bizim üzerimize düşünürken kafasında çakan bir tanım olmuştu. Biz de seve seve benimsedik. Çünkü gerçekten tür belirtmekte çok zorlanıyoruz. Tam bir şey diyemiyorum. İçinde her şey var diyebilirim.”
“İKİ ÇILGIN KEDİ”
‘Biz son kalan kar birikintisini oynaşmaya mekân tutmuş iki çılgın kedi için çalarız yalnızca lakin herkes bundan sebeplenir’ ifadeniz var, gerçekten LuXus kimin için çalar, belli bir hedef kitlesi var mı, olmalı mı merak ediyorum.
“LuXuS tabii ki herkes için çalar diyebiliriz. Ben o cümleyi söylerken asıl arzum şu artık bu ‘herkes’ dediğimiz insanların, şu sıkışıklık ve debdebeden kurtulup o iki çılgın kediye dönüşmeleri gerekliliğini belirtmekti. Yoksa bu şekilde devam edersek gelecek pek de iyi gelmeyecek.”
Alper Bakıner’in yazdığı sözlere baktığımızda her birinde ironi olduğu ortaya çıkıyor. Bunu zaten kendi de inkâr etmiyor. Bunun özel bir nedeni var mı, bizim için anlatıyor.
“Herhangi bir ‘yüce’ duygu bende söze dönüştüğünde, bunun gerisini onunla alay ederek getirmekten kendimi alamıyorum gerçekten haklısınız. Neden öyle oluyor bilmiyorum. Bir arkadaşım bu sebepten asla çok popüler olmayacağımızı söylemişti yıllar önce. Haklı da çıktı galiba. Aman çok popüler olmaya da gerek yok zaten.”
YENİ YORUMLAR
Kendi sözleri ve besteleri yanında bilinen, popüler parçalara da yeni düzenlemeler yapıyor, LuXus… Bence bunu yapmak yeni bir parçadan çok daha zor… Çünkü var olan ve çok sevilen parçalara yeni yorumlar getirmek çok daha zor ve riskli.
“Bu bizi karakterize eden bir özellik, evet… Şarkıların sağını solunu dürtmeyi, onlarla oynamayı seviyoruz hepimiz. Daha okul zamanlarında evlerde meşk için toplandığımızda da bunu yapardık. Ama onlar çok komik oluyordu gerçekten. Sonra bunları insan önüne çıkarırken kendimize biraz çeki-düzen verdik tabii. Ama beğenilir, beğenilmez, yadırganır kaygısı asla duymadık.”
Bir röportajda bazen bir şarkı üzerinde defa defa çalıştığınızı söylüyorsunuz. Bir parça Alper’e göre ne zaman tamamdır, dinleyicilerle paylaşılmaya hazırdır acaba?
“Aslında hiçbir zaman tamam olmuyor açıkçası. Ama bir yerinden paylaşmazsak da olmayacak. Şunu yapıyoruz: O şarkıyla, onu dünyaya getirdikten sonra da oynamaya devam ediyoruz diyeyim. Bu da sahneye yansıyor zaten.
“KIBRIS’I TÜRKİYE’NİN ARKA BAHÇESİ GÖRENLERDEN NEFRET EDİYORUM”
“Gittiğim yerden konser verip dönmem, orada vakit geçirir, dostluklar kurarım” diyor sanatçı. Kıbrıs’a da pek çok kez geldiğini biliyorum. Ada’da da böyle bir bağı dostlukları var mı, Kıbrıslılara dair neler hissediyor, bizim için anlatıyor.
“Tabii ki var. Barçın Gökbörü hem sevdiğim bir dj, hem de çok iyi arkadaşım. O ve kardeşi Buluç’u İstanbul’dan da tanıyorum zaten. Tam da bu nedenle Kıbrıs’a her gelişimde öyle sadece konser verip dönmedim. Ve şöyle söyleyeyim; çok seviyorum Kıbrıs’ı gerçekten. Kıbrıs insanının içinde inanılmaz güçlü bir barışçılık duygusu var. Minik trafik kazalarının bile yerel gazetelerde haber olduğunu, o kadar olaysız bir yer olduğunu söylemişti bir arkadaşım. Ne kadar güzel bir özellik bu. Tam da bu yüzden Kıbrıs’ı arka bahçesi olarak kullanan bütün Türkiye’nin tüm kurum ve kişilerinden nefret ediyorum. Umarım bir an önce çekip giderler ve sizleri, adadaki güzel insanları rahat bırakırlar.”
“İNSANLAR BİRLİK DUYGUSUNU TATMAK İÇİN PANGEA FESTİVALİ’NE GELMELİLER”
Luxus Kıbrıs’a bu kez Pangea Festivali için geliyor… 6 Temmuz Cumartesi canlı performansla festivalde sahne alacaklar. Bu yıl ikincisi düzenlenecek festivale dair duygularını Alper çok güzel özetliyor.
“Pangea’da ne kadar Babil tınısı var değil mi? Babil Kulesi efsanesini biliyorsunuzdur. İnsanlar tanrıya ulaşmak için bir kule yaparlar. Tanrı kızar. Bu kuleyi yıkar ve ceza olarak da insanları birbirlerinin dilini anlamaz hale getirir. Babil kulesi insanların tek dil konuştuğu zamanı imgeler. Pangea Festivali’nde olmak da işte tüm insanların bir olduğu zamanda, uzun zaman önceki dünyada olmak gibi. Bu kökleri içinde, bir yerlerden hatırlayan, özlem duyan çok az insan var dünyada… İnatla diğerlerine hatırlatmak için de didiniyor, çabalıyorlar. İşte bu festivali düzenleyen dostum Barçın da bu özel insanlardan biri. Asıl olarak insanlar bu birlik duygusunu tatmak için festivale gelmeliler. Gelince de biz onları biraz zıplatacağız haliyle.”