Altı ay çadırlarda yaşadık

Stavrokonnolu “Bobi’nin kızı” Meryem İmam’la röportajımızın devamı şöyle; “Altı ay çadırlarda yaşadık...” MERYEM İMAM: Gidelim getirelim hayvanları da tutarsa bizi Rumlar, öldürecek. Aklımıza uyarık, alırık k

 

 

Stavrokonnolu “Bobi’nin kızı” Meryem İmam’la röportajımızın devamı şöyle;

 

“Altı ay çadırlarda yaşadık...”

 

 

MERYEM İMAM: Gidelim getirelim hayvanları da tutarsa bizi Rumlar, öldürecek. Aklımıza uyarık, alırık kocamızı da, gideceyik dağlardan gizlin gizlin da alalım hayvanları da gelelim. Daha evvelden bir adam gittiydi, tuttulardı kendini Rumlar, esir aldıydılar. Korkmadık, gittik.

100 tanesini bulduk. Obir 50 tanesi, endiydi aşağıya, çeşme varıdı, akan su varıdı – galiba gittiler suya, onları bulamadık. 100 tanesi yatırdı evin yanında beklerdi bizi, su dökelim kendilerine. Onları bulduk. Gitmişikana alalım uruba da dedik. Eşeğimiz da oraşta kaldıydı bağlı, bağladıydık kendini, e kim çözecek? Kaldıydı zavallı, aç susuz. Dedik alalım eşeği da, koylum biraz uruba da götürelim.

Gittim baktım, evin kapıları hep açık... Öyle inanmayacan ne vakit girdim eve, bu başımın tüyleri hep kalktı! Açtılar da karıştırdılar... Da bir şey almadılar yani, para ararlardı. Bizim köylüler gitti? Türkler açtı? Evvel evvel öyle derlerdi, bilmem. Allah ki gördü... Baktım hep urubalar yerde, biraz altıncık vardı yatağın altında, kaçtık da aklımıza gelmediydi. Da o kadar karıştırdılar kızım da bulamadılar. Kısmet bizimidi gene, helalıdı... Gittim ben endim duvarlardan, arkalardan, evin içini görünca zannettim evin içi şeytan doludur, aman Allahım... Hanay varıdı, bir dolap yukarıdaydı, yabanlık urubalarımız. Çıkamam, korkarım... Duyarım landroverler gider gelir – meğer Birleşikler idi ama biz zannederik Rumlar’dır. Çıkmam dedim, buraştan alacam, gündelik urubalardan, doldurdum bohçaya. Soktum elimi aldım altınları da, koydum koynuma... “Hade” dedim Ali dayına, “kaçalım!”

Aldık hayvanları da önümüze, ama ne kadar acıktık, susadık, hazır bayılalımıdı... Dağlardan, dağlardan görmesinler bizi, endik... Anayola çıkmamız lazım ama gider gelir Rumlar.Oraşta tuttuydular bir köylümüzü... Hade besmele, besmele, besmele, dua, dua, dua... Geçtik orasını, selamet, korkmayık. Geçtiğimizinan bir ağaçlık yere geldik, bakarık beş altı kişi, meğer Aytumalılar, giderler köye çalarlar hayvan da getirirlerdi, hayvanları hem yerlerdi, hem satarlardı da... Saklarlardı da satarlardı...

 

SORU: Kendi hayvanlarını yoksa?

MERYEM İMAM: Yok, başkalarının hayvanlarını!  Sonra sonra dediydiler bize bunlar “Siz köye gittiğinizde bulamadığınız hayvanlarınızı biz aldıydık...” Şinasi derdik kendine, “Ben getirdim olan o hayvanları” derdi bize!

Bakarık bağladılar birer da peşkir başlarına, birer da silah! Amman Allahım, meğer Türküdü bunlar, biz zannettiydik Rum’du... Öldürecekler bizi, birer da tüfek omuzlarında! Öyle zannettiydik! Geldik yakına bir bakarık, hep köylülerimiz, Aytumalılar’dan... Aytuma bizim köye yakın bir köydü.

Ali dayın ne kadar korktuydu! O, adamdı diye daha çok korktuydu. Te tanıyalım kendileri, köylümüzdürler...

MERYEM İMAM: Aytumalılar bizim sevgili köylülerimizdir, köylerimiz yakın yakınıdı, hep akraba da oluruk, birbirimizi çok sever sayarık. Sakın yanlış anlaşılmasın, bütün Aytumalılar değil bahsettiğim... Birkaç tanesi işte, herhalde açlıktan böyle gider hayvan toplardı ama biz bilmediğimiz için ödümüz patladıydı. Ali Dayın çok korktuydu...

 

SORU: Adamlar daha çok korkar, değil?

MERYEM İMAM: Adamlar daha çok korkar, tutarlarsa öldürürler diye... E be, kadınları da öldürürler!... Tanıdık kendilerini...

“Nereye gidiyorsunuz?” dedik.

“Aha gidiyoruk hayvan bulalım” dediler.

O etraf köyün hayvanlarını yedikten mada, ne öküz bıraktılar, ne bir şey! Da korkmazdılar! Napsınlardı biçareler, açlık varıdı kampta...

Neyisa, gelirik aşşağı, hep bağ, telli! E nereşten geçeceyik? Eşek da bizimnan... Paramal bağları hep telli! Tutardım böyle direkleri, sallardım, yatırırdım yere telleri, derdi bana Ali dayın da “Görürlersa bizi?”

“Kim görecek yahu? Geçelim biz da...”

Giderik daha o tarafa, başka tel var! Onu da salla, salla, yatır, geçerik! Yanaştık Paramal’a, bir ev vardı kenar, görünürdü. Ali dayın düştü harnıbın altına, kaldı!

“Kalk olan yukarı!” derim, adam korktu, düştü oracığa kaldı!  Sonra bulunduydu çatlak, belki da korkudan çatladıydı adam...

“Kalk olan da geldik!”

“Hiç yürüyemem” dedi bana.

Koşturdum, baktım, biraz su verin bana, düştü bizim adam, vereyim kendine belki kalkar!

Kaynanam da bu yanda, çadırlarda, rahmetlik, gider der çocuklara, “Ananız aldı bubanızı da gitti, tutulduysa Rumlar’a, yakacam sizi çadırınan!”

Çocuklar maraz, ağlama!

“Durmadı, oturmadı, ananız aldı bubanızı gitti! Tutarlarsa oğlumu, sizi bu çadırda yakacam!” der kadın çocuklara!  O da ana...

Neyisa götürürük suyu Ali dayına, bir büyük maşrappa, “Kalk yıka yüzünü, iç biraz su, geldik da korkma, selamet, tutulmadık..”

İçti o suyu, ikadı yüzünü, kalktı ağır ağır. Geldiydik yani köyün yanına... Köyün yanında bir adam, Koloniliymişidi o adam, o da göçmen düştüydü 63’te, gördüynan bizi, “Gelin” dedi. Telli bir yeri vardı, onun da vardı hayvanları.

“Koyun bunun içine hayvanlarınızı te yer onarasınız” dedi, “gelin yeyin biraz ekmek da gidersiniz çocuklara...”

Akşam olduydu... O çocuklarda bir ağlama... Biz ne bilelim bu yanda kaynanamız çocuklara öyle demiş? Oturduk yeylim içelim... Yedik, öyle bir güzel yedirdi bizi. Evvel çorba ettiler, meğer getirirlerdi hayvan da ona da verirlerdi, yaktılardı bir ateş, kebap çevirirler, doldurdular bize bir tabak, yedik.

“Hade ağır ağır kalkalım biz” dedik.

“Gidin yatın da sabahtan gelir açarsınız hayvanları, kalsınlar buraşta te yer onarasınız kendilerine” dedi bize adam. 

 

SORU: Çalınmazsa!

MERYEM İMAM: Çaldılardı bize bir tane, Aytumalı’ydı o çalan da... O kadar da oğlak varıdı ve çaldı bize gebe keçiyi! Her neyisa, giderik çadıra, bakarık çocuklar ağlar... Kaynanam da “Hah! Geldiniz? Durman oturman bu oğlumu birşeye saracan da! Tutsa kendini Rumlar? Tutsa sizi? Ben napacayım bu çocukları?” der... Kadın da haklı yani...

Altı ay kaldı o mandrada hayvanlar, sanki kalıcıydık onun içinde... Bekledik, iki güveyim vardı, ikisinin da adı Ali’ydi. Kocamın adı da Ali... Giderdi bir tanesi açsın hayvanları sabahtan, Osman’dı o mandranın sahibi Kolonili’nin.

“Adın nedir senin?” der adam.

“Ali...”

Ertesi gün obir güveyim gider.

Adam “Adın nedir senin?” der.

“Ali...”

“Senin adın nedir?” der ertesi gün,

“Ali...”

“Ma zeflersiniz beni?” der adam!

Kocamın adı Ali, güveyilerimin adı Ali!

Altı ay kaldık o çadırların içinde... Altı ay sonra dediler “Kaçacaksınız!...”

 


 

 

KAZILARDA SON DURUM... KAZILARDA SON DURUM...

 

İki “kayıp” Kıbrıslıtürk’ten geride kalanlara ulaşıldı...

 

Kayıplar Komitesi kazı ekiplerinin adamızın kuzeyinde ve güneyinde yürütülen ve Kıbrıslıtürk ile Kıbrıslırum “kayıplar”ın aranmakta olduğu kazılara devam edilirken, önceki gün Lefkoşa yakınındaki  bir ormanlık arazide 1963-64 “kaybı” olduğu tahmin edilen iki “kayıp” Kıbrıslıtürk’ten geride kalanlara ulaşıldı. Konuyla ilgili olarak sorularımızı yanıtlayan Kayıplar Komitesi Kıbrıslıtürk üye yardımcısı Murat Soysal, “İki kayıp şahıstan geride kalanlara ulaşıldı, kazı devam ediyor. Bu bölgede kazılacak olan birkaç yer daha vardır” diye konuştu. Kıbrıs’ın güneyinde Hulu köyü dışında kazıları yürüten ekibin de bu kazı ekibine yardıma gittiğini anlatan Soysal, önümüzdeki günlerde de bu  kazıların devam edeceğini belirtti.

Ormanlık arazide bulunan “kayıplar”dan geride kalanların, 1963-64’te Larnaka-Lefkoşa yolundan “kayıp” edilmiş olan bazı Kıbrıslıtürkler’e ait olabileceği tahmin ediliyor ancak yine de son sözü DNA testleri söyleyecek.

Diğer bölgelerdeki kazılarla ilgili olarak sorularımızı yanıtlayan Murat Soysal, Demirhan’da da (Trahoni – Tirfon) yürütülmekte olan kazılarda bulunan “kayıp” şahıs sayısının sekize yükseldiğini, iki kazı ekibinin bölgede çalışmakta olduğunu anlattı. Demirhan’da bir muluhiya tarlasında gömüldüğü söylenen 9 kişilik bir aile bulunduğu yönündeki duyumlar üzerine bu alanda kazı yürüten Kayıplar Komitesi’nin kazı ekipleri, 8 “kayıp” şahıstan geride kalanlara ulaştığı, bunlar arasında bir de bebeğin bulunduğu öğrenildi.

Mora’da (Meriç) sekiz kişilik toplu mezarın bulunduğu alandan genişleyerek kazılara devam ettiklerini anlatan Kayıplar Komitesi yetkilisi Murat Soysal, “Yanık konvoyda da kazılar sürüyor. Ormanlık arazideki kazı tamamlandı, Dikomo’ya (Dikmen) giden bölgede kazılar sürüyor. Girne’de botanik bahçesinde de kazılar devam ediyor” dedi. “Botanik bahçesi” diye bilinen alana yüzlerce kamyon dolusu moloz yığılmış olması nedeniyle kazılacak bölgenin temizlenmekte olduğunu anlatan Murat Soysal, Karpaz’daki kazı ekibinin de Mersinlik’teki (Flamudi) çalışmalarını tamamlayarak, Galatya’daki (Mehmetçik) göletteki kazılara geri döndüğünü belirtti.

Kayıplar Komitesi kazı ekiplerindeki tüm arkeologlarımıza ve diğer kazı çalışanlarına “Kolay gelsin” diyoruz...

Bugün ise Kayıplar Komitesi kazı ekipleri, tam gün eğitimde olacak. Bir süre önce bazı kazı yerlerinde kırık asbest boruların ortaya çıkması nedeniyle Kayıplar Komitesi yetkilileri, arkeologlar için “asbest” konusunda tam gün eğitim ayarlamış bulunuyor.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Arşiv Haberleri