Fotoğrafların birinden de anlaşılacağı gibi ‘Kıbrıs’ın incisi’ denen Girne ve Girne’nin turistik yat limanı… Cafelerin, barların, restorantların ve de altınları çalınan, sahiplerinin darp edildiği söz konusu kuyumcunun ve de hemen üst başında caminin bulunduğu bir yer… Saat sabahın 10.30’u…
Ne düşünür ki insan o saatte… Bayramın da son günü… Çalışmayanlar da çok o günde… Henüz daha çok ısınmamış havada, sabahın ilk saatlerinde denizden de gelen meltem rüzgârını alabilmek, belki bir sabah kahvesi içebilmek için Belediye Meydanından aşağıya, meşhur, tarihi merdivenleri de inerek limana ulaşmaya çalışıyorum ama hemen oracıkta kuyumcuda bir soygun!.. Bu ne! Bir şaka mı! Bir film çekimi mi! Öylesine aptalca, öylesine tuhaf bir manzara… Aptalca görünen bu durumu sevgili Hasan Sarpten de sosyal medyada yorumlamış;
“Haberi ilk duyduğumda ‘ne aptalca bir soygun’ diye düşünmüştüm. Gündüz vakti, maske falan takmadan, kameraların önünde, korkusuzca soygun yaptılar. Bu kadar da kolay olmaz bu işler sandım. Yanılmışım! Bu ülkede meğer bu kadar kolaymış. Çok merak ediyorum, şimdi aptal olan gerçekten kim?”
Hasan bu yorumu yaparken henüz soyguncular Ercan’dan ellerini, kollarını sallaya sallaya kaçmamışlardı… Özür dilerim, kaçma da yok, seyahat eder gibi gelmişler ve gitmişler… Ben de olay anında oradaymışım gibi yazdım ama herkesin orada olabileceği, gerçekten çok aptalca bir soygun yeri ve saati… Herkesin karşısına çıkabilirdi bu durum… Bir süre önce Merkezi Cezaevi’nden kaçan hükümlünün önümde spor yaparcasına koştuğu gibi… Kuyumcu sahiplerini döven, çalıp kaçanların bu cesareti nasıl, nereden bulduklarını anlamakta zorluk çekiyorum.
Ercan’dan normal bir yolcu gibi nasıl kaçabildiklerini anlamakta da zorluk çekiyorum…
Ertesi gün defalarca farklı haberler geldi; Önce “yakalandılar” gibi haberler vardı, sonra sonra “Ercan’dan kaçtılar” dendi.
Oysa kaçmamışlardı. Öyle bir görüntü yoktu çünkü… Polis kontrolünden geçmişler, normal, her şey yolundaymış gibi uçağa binip gitmişlerdi…
Polis ilk gün takip etmişti soyguncuları ama sonrasında Ercan’da kayıp etti! Çalınan altınları buldu polis… Sanki altınların peşinden giderken soyguncuları boş vermişler gibi…
Polis Teşkilatı açısından bir başarısızlık vardı… Evet, altınlar bulunmuştu ama çalanlar ortada yoktu… Soyguncuların ve altınların peşinde koşarken nasıl olur da soyguncular polisin gözleri önünde geçerler kapılardan ve giderler… Tam bir başarısızlık… İstifa kurumunun çalışması gereken bir durum… Polisteki bir memur mu çalışmadı, sorumlu komutan mı, Polis Genel Müdürü mü koordine edemedi!
Sonuçta ortada bir başarısızlık varsa birileri bunun bedelini ödemeli… Bu bedel ödeme, yumak olmuş benzer olayları bitirir mi, azaltır mı? Hayır ama artık hayatımızın her anında normal, sıradan olaylarmış gibi karşılaştığımız bu gibi adi suçların faillerinin bulunamamasının, yakalanamamasının bir bedeli de olmalı…
Bunların başında önlem gelmeli… Bedel ödemeye kalmamalı iş… Hiçbir olayın olmaması mümkün değil, keşke öyle bir durum olabilse… Ancak suçların en aza indirgenmesi için kapılarda önlemler artmalı, ülkeye giriş kriterleri artırılmalı, insanlar sorgulanmalı… Herkesin sorgulanması da mümkün değil ama insan uzmanı olmuş kişiler var. Kimi sorgulayıp kimi sorgulamaması gerektiğini bilebilen insanlar… Diğer kriterlerin yanında uzmanlar da görev almalı kapılarda…
Sonuçta sürekli yaşıyor durumda kalıyoruz bu gibi adi suçları, olayları… Bugünden sonra 10 yıl önceye, 20 yıl önceye dönmenin olanağı var mı çok mümkün değil ama artan olayların gerilemesi, azalması alınacak önlemlerle mümkün.
En azından altınlara hücum edilirken soyguncular bir yerlerden sıvışmamalı!..
Soyguncu yerine altın
Yukarıdaki soygunda çalınan ve bir kısmı Mağusa’da bulunan altınlar Mağusa Polis Müdürlüğü’nde sergilenmiş… Bu sergileme modeli de bir yerlerden model alınmış. İyi güzel de soyguncular sergilense keşke!
Bir turizm modeli; Çevik Kuvvetli Arasta
Basın davetli Arasta denetimi… Gazeteciler, Çevik Kuvvet ile birlikte Arasta’nın denetimini yaptılar!.. Soygunlar, patlayan silahlar, uyuşturucular, mafya ve haraç çeteleri… İşte memleketin durumu. Arasta’ya gidiş artık Çevik Kuvvet’le…
Başhekim anıları…
Dr. Bülent Dizdarlı, yapılması gerekeni yaptı ve Dr. Burhan Nalbantoğlu Başhekimliği yıllarını kitaplaştırdı… Bir dönemi anlatmak, bundan sonraki dönemler için bir yol gösterici olabilir… Keşke bu gibi yerlerde yöneticilik yapan başkaları da anılarını kitaplaştırabilse…