Yaşlı okurum anlatmayı sürdürüyor:
Birkaç yıl önce Kayıplar Komitesi’nin bu avluda kazı yaptığını fakat bir şey bulamadığını duyunca şoke oldum, onları bulamamış olmaları beni şoke etti çünkü oradaydı bu beş ölü… Kayıplar Komitesi gitti ve sonra geri geldiler ve avluda başka bir yeri kazdılar çünkü birisi kendilerine başka bir noktayı gösterdiydi… Orada da bulamadılar bir şey… Bu beş ölünün orada olduğunu bilirim, öyleyse niçin bulamadılar? Halbuki ben mezarın üstüne büyük bir taş koyduydum ama birileri bu taşı kaldırdı, altıntop da kesildi gitti… Hala aklımdadır bu beş kişi, kadının turuncu eteği, geniş kemeri ve onların gömüldükleri alanda bulunamamış olmalarını hala aklım almaz… Buhar olup uçmadılar ya…”
“Bize bu yeri gösterebilir misin?” diye soruyorum bu yaşlı kadına…
“Yok, yok! Beni hiçbirşeye karıştırma, ben karışmam, sade sana anlattım işte…” diyor.
“Öyleyse hiç olmazsa bana komşunun adını söylesen? Belki gidip onun avlusunu araştırırız…” diyorum.
İstemeye istemeye komşusunun adını veriyor bana ve bunu not alıyorum…
“Bir gün gelsem, seni alsam, ikimiz Lapta’ya gitsek, sadece bana göstersen? Ben sonra seni karıştırmadan Kayıplar Komitesi’ne gösteririm bu yeri” diyorum…
“Yok, yok, olmaz!” diyor, “Sakın beni karıştırma, ben karışmak istemem bu işlere…”
Onu ikna etmek pek mümkün görünmüyor ama yine de vermiş olduğu bu bilgiler çok değerli – bu gömü yerini keşfetmenin başka bir yolunu bulmak zorundayız şimdi…
Bana telefon ettiği için ona teşekkür ediyorum ve bir gün onu ziyaret etmeyi planlıyorum…
Bu kadının ve eve yerleştirilmiş akrabasının duygularını tahayyül edebiliyor musunuz? Mutfağınızda öldürülen insanların kan lekeleriyle yaşamak, ne kadar uğraşırsanız uğraşın bu kan lekelerini çıkaramamak…
Geceleyin tuvalete kalktıklarını, bir bardak su içmeye mutfağa gittiklerini ve mutfağa her girişlerinde bu hiç çıkmayan kan lekeleriyle karşılaştıklarını düşünün… Pencereden bahçeye bakıp da kendi avlunuza dördü erkek, biri kadın toplam beş Kıbrıslırum’un gömülmüş olduğunu bilmek ve bundan hiç kimseye bahsedememek, kırk yıl boyunca bu travmatik bilgiyle yaşamak ne demekmiş, bir düşünün!
Elinizden hiçbirşey gelmemesi, ağzınızı açamamak ne demekmiş bir düşünün! Böylesi bir toplu mezarın sizinle, sizin yaptıklarınızla hiç alakası olmasa dahi bu travmayla kırk yıl boyunca yaşamak ne demekmiş, bir düşünün! Kendi avlunuzda gömülü beş ölüyle birlikte yaşamak, ansızın toplu mezar çökebilir, çukur açılabilir, çocuklar içine düşebilir korkusuyla sürekli çocukları oradan kışılamak ne demekmiş, bir düşünün!
En azından bu ölülerin çok da kötü bir yere gömülmediğini, onlara eşlik edecek altıntoplar olduğunu düşünerek teselli bulmaya çalıştığınızı düşünün! Kırk yıl boyunca bu bilgileri yüreğinize kilitleyip hiçbir zaman hiç kimseye bunları anlatmadığınızı, ta ki bir gün telefonu elinize alıp numarayı çevirip ilk kez ağzınızdan tüm bunların döküldüğünü düşünün…
Hemen Kayıplar Komitesi Kazılar Koordinatörü Okan Oktay’ı ve Kayıplar Komitesi Kıbrıslırum Üye Yardımcısı Ksenofon Kallis’i arıyorum, onlara bu yaşlı kadın okurumun anlattıklarını aktarıyorum…
Okan Oktay bu okurumun sözünü ettiği yerde 2007’de yürütülmüş kazıdan fotoğraflar bulacak…
“Belki bu fotoğrafları bu okuruma götürüp gösterebilirim, belki fotoğraf üstünde bize toplu mezarın yerini işaret edebilir” diyorum Okan Oktay’a…
“Sonra da gidip bu alana birlikte bakabiliriz, belki altıntop ağacını hatırlayan birileri çıkabilir…” diyorum…
Önümüzdeki günlerde buraya gitmeyi planlıyoruz…
Bu yaşlı okurumun ve akrabasının bu şekilde travmatize edilmiş olmasına, neredeyse yarım yüzyıl boyunca bu travmayla yaşamasına üzülüyorum…
Ama onunla gurur duyuyorum çünkü bu travmanın yarattığı “felç” halinden kırk yıl sonra da olsa sıyrılıp eline telefonu alıp beni aradığı, bildiklerini paylaştığı için… Bunu yapmış olması, bunca yıldır birlikte yaşadığı korkunç travmalarını iyileştirmek için önemli bir adım olsa gerek…
Bu okuruma sonsuz teşekkürler…
Bu konuda daha ayrıntılı bilgi sahibi olan okurlarımı isimli veya isimsiz olarak 0542 853 8436 numaralı telefondan beni veya 22-83607 numaralı telefondan Kayıplar Komitesi görevlisi Mine Balman’ı aramaya davet ediyorum…