Brüksel’deki “European Policy Center/EPC” (Avrupa Politika Merkezi) Kıbrıs ve Türkiye uzmanı Amanda Paul geçen yıl Crans Montana’da tarihi bir fırsat kaçırıldığına vurgu yaptı ve yeni çabanın, İki Bölgeli İki Toplumlu Federasyon zeminindeki son çözüm fırsatı olduğunu iddia etti.
Kıbrıs’ta bir kadife ayrılığın başarılmasını çok zor bulduğunu belirten Paul, böyle bir durumda önemli meydan okumalar olacağını ve böyle bir bölünmenin işleyebilirliğinin her iki toplum açısından da net olmadığı kanaatini ortaya koydu.
Alithia, Amanda Paul ile yaptığı özel söyleşiyi “İki Bölgeli İki Toplumlu Federasyon Çözümü İçin Son Fırsatınız.. Kıbrıs Sorununu Çok İyi Bilen EPC Uzmanı Uyarıyor” başlığıyla aktardı.
Gazeteye göre 50 yıldır birçok kritik nokta atlatan, yeni prosedürler ve görüşme turlarının başladığı Kıbrıs sorununun bugün en ciddi noktada bulunduğunu belirten Amanda Paul, BM’nin yeni bir müzakere prosedürü başlatmadaki tereddüdü ve Barış Gücü’nün görev süresinin yalnız 6 aylığına uzatılması kararının, içinde bulunulan kritik dönemin göstergesi olduğuna dikkat çekti, özetle şöyle devam etti:
“Bir yıl önce Crans Montana’da olan uluslararası toplumun ağzında buruk bir tat bıraktı.Anastasiadis ve Akıncı’nın taahhütlerinin nihayetinde bir çözüm vereceğine ve çözümün başarılması için gerekli uzlaşılarda bulunulacaklarına güçlü inanç vardı. Nihayetinde bu olmadı. Olguları, diğer şeyler yanında, siyasi gündemler de etkiledi. Crans Montana’da maalesef tarihi bir fırsat kaçırıldı.
Yaklaşık 50 yıllık yolculuktan sonra iki bölgeli iki toplumlu federasyonun başarılması ihtimali gittikçe daha da azalıyor görünüyor. Tabii bütün taraflar uyanmaz ve ifade edilen çerçeve içerisindeki bir çözümün terk edilmesinin Ada’ya etkilerinin ne olacağını görmezse. Bunu yapmazlarsa, Kıbrıslı Rum Müzakereci Andreas Mavroyannis’in de söylediği gibi ‘bu dönem, bir dönemin sonuna damgasını vurabilir.’ Sonrasında Kıbrıs bilinmeyen sulara girecek.”
“KADİFE AYRILIĞIN BAŞARILMASI KOLAY OLMAYACAK”
Bazılarının, “kadife ayrılık”tan söz ettiği hatırlatıldığında “Kadife bir ayrılığın başarılması kolay olmayacak. Önemli meydan okumalar gözlemlenebilir” diyen Paul, şunları söyledi:
“Tarafların esnek ve uzlaşıya hazır olmalarının zaman alacağı müzakereler gerekecek. Her iki toplum için de böyle bir bölünmenin işleyebilir olacağı net değil. Ada’nın Kuzey kesiminin uluslararasında tanınması durumunda Kuzey Kıbrıs’ın AB üyesi olabileceğinin garantisi yok. AB içerisindeki mevcut siyasi ortamda imkânsız görünüyor. Ada’nın Kuzey kesiminin Türkiye’nin bir eyaleti olması ihtimali daha yüksek, bu itibarla Kıbrıslı Türklerin çoğunluğunun Ada’yı terk etmesi de olası. Böyle bir bölünmenin, Kıbrıslı Rumların veya bölgenin güvenlik, istikrar veya ekonomik refahını güçlendirmesi de imkânsızdır.”
MEVCUT ÇÖZÜM ÇABASI BAŞARISIZ OLURSA…
Amanda Paul, Kıbrıs sorununun mevcut BM çerçevesi içerisindeki çözüm çabasının başarısız olması halinde bunun iki topluma da etkilerinin neler olacağı sorusu karşısında “bedeli çok çok büyük olacak” uyarısında bulundu, şunları söyledi:
“Kıbrıslı Türkler için bu çok talihsiz olacak çünkü ‘desteksiz’ kalacaklar. Türkiye’nin Ada’nın Kuzey kesimine gittikçe daha çok damgasını vurmasını gündeme getirecek. Bu, Kıbrıslı Rumlar için de kötü haberdir. Kıbrıslı Rumların doğal gaz boru hattı geliştirme çabaları Türkiye’nin meydan okumalarıyla karşı karşıya kalmaya devam edecek, bu da bölgesel istikrarsızlığı artıracak. BM’nin, Barış Gücü’nün misyonunu sadece 6 ay daha uzatmayı kabul etmiş olması, durumun ciddiyetini yansıtıyor. BM Barış Gücü güvenlikten çekilirse, Kıbrıslı Rumlar için önemli bir mesele olabilir.”
“TÜRKİYE’NİN SUÇLANMASI GERÇEĞİ YANSITMIYOR”
Türkiye’nin sorunu bir kazan-kazan sonucuyla çözmek istediğine inanıp inanmadığı sorulan Paul, Türkiye’nin Kıbrıs müzakerelerinde ana unsur olduğunu, Ankara’nın,güvenlik ve garantiler gibi kendisini ilgilendiren bazı meselelerde her zaman güçlü pozisyonda bulunduğunu ancak prosedürdeki tek aktör de olmadığını söyledi, şöyle devam etti:
“Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar genel hatlarıyla, öteki tarafın (birbirlerinin) güvenlik endişelerini reddediyor, güvenliğe sadece kendi açılarından bakıyorlar. Sorunlardan biri de güvensizlik, en yenisi de artan milliyetçiliktir. Crans Montana da dahil, çözüm bulmadaki başarısızlıkta Türkiye’nin suçlanması gerçeği yansıtmıyor. Türkiye, adaylık statüsünü başarıp üyelik müzakerelerine başlayabilmek için Kıbrıs’a yaklaşımında köklü değişikliğe gitti. Ankara’nın 2004 Annan planına destek vermesi bunu yansıtıyor. AB üyelik prosedürü artık rayından çıkmasına ve demokrasi açısından geri dönüş yapmasına rağmen Türkiye Kıbrıs sorununda halen esneklik gösteriyor. Crans Montana’da bu cereyan etti. Bağımsız kaynaklar Türkiye’nin, havada kalan bütün konularda anlaşma çerçevesinde garantörlükten ve tek yanlı müdahale hakkından vazgeçmeye hazır olduğunu teyit ediyor.”