Amatör İnsanların Yarattığı Profesyonel Çalışma ‘ODTÜ AYAKTA’

Amatör İnsanların Yarattığı Profesyonel Çalışma ‘ODTÜ AYAKTA’

 

Simge Çerkezoğlu

Uluslararası Kıbrıs İşçi Filmleri Festivali geçtiğimiz hafta Türkiye’nin aydınlık yüzlerinden birini Hadi İskit’i konuk etti. O, genç ve dinamik birisi.  Kuşkusuz en öne çıkan yanı ise haksızlığa karşı sergilediği dik duruşu. O elindeki fidan ile  simge olan bir ODTÜ öğrencisi. Onunla konuşmak benim için son derece keyifliydi. Belki de hayata dair her an isyan etme noktasında durduğundan belki de benim de öyle olduğumdan, kim bilir? İskit’in direnişinin en ilginç yanı ise hikâyenin temellerinin Lefkoşa’da atılması…

DİRENİŞ HİKÂYESİ

Öncelikle “ODTÜ Ayakta” belgeselinden bahsedebilir miyiz?
Ben de bu belgeselin yapımcılarından biriyim. Ortaya çıkardığımız bu çalışmanın en önemli özelliği aslında hepimizin de bu belgeselin bir parçası oluşu. Belgesel 18 Aralık 2012 tarihinde Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’nın Orta Doğu Teknik Üniversitesi’ne geliş süreci ve ardından yaşananları konu ediyor. Belgesel, Erdoğan’nın öğrenciler tarafından protesto edilmesi ile başlayan daha sonra polisin uyguladığı yoğun şiddet üzerine araştırma görevlilerinin de eyleme katılışı ile devam eden ve zaman içinde Türkiye’nin tüm üniversitelerine hatta Kıbrıs’taki üniversitelere kadar yayılan, direniş hikâyesi. Genel anlamda ise belgeselde hükümetin tüm saldırılarına karşı ortaklaşa yürütülen bir mücadele süreci konu ediliyor.  

Sanırım belgeselin yapım ekibi olarak aynı zamanda eylemin de baş aktörlerisiniz…
Hepimiz 18 Aralık günü eylemdeydik. Daha sonra da sadece sürece dahil olmakla kalmayıp o sürecin içinde aktif olarak yer aldık. Belgesellerin çoğunda olaylara dışarıdan bakış vardır. Bu çalışmada ise olaylara mütevazı bir iç bakış söz konusu. Biz durduğumuz yerden gördüğümüzü ve içeride yaşanan olayları izleyici ile buluşturmak istedik. 

Yapım süreci nasıl oldu?
Önce biz bu işi yaparız dedik ancak hiçbirimizin sinema deneyimi yoktu. Tecrübemiz film izlemekten ve izlediklerimizi tartışmaktan öteye gitmiyordu. Nasıl yapılır düşüncesi ile çıktığımız yolda gazeteci yazar ve belgeselleri ile de ünlü isim Can Dündar’dan yardım aldık. Önce işe görüntüleri toplamakla başladık. Arından Hacettepe Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden bir hocamız da belgesele dahil oldu. Kurguda ondan yardım aldık. Günlerce sabahlamanın ardından belgesel ortaya çıktı. Bizim için çok önemli bir tecrübe oldu. Böylece  “Kolektif  Sinema” adı ile yaptığımız çalışma ilk uzun metrajlı filmimiz oldu. Ama unutulmasın ki bu çalışma sonuçta amatör insanların yaptığı belgeseldir. 

ÖNCÜ İSYAN

Bugün verdiğiniz mücadelenin sonuçsuz kaldığını hissettiğiniz oluyor mu?
Kesinlikle öyle düşünmüyorum. Biz o direnişte başarılı olduk. Bizlerin o ilk günkü direnişi daha sonra yedi bin kişinin bir üniversitede ayaklanmasını ve meydanlara dökülmesini sağladı. Hatta tüm üniversitelerde öğrencilerin isyan etmesinin fitilini ateşledi. Bizim direnişimiz AKP iktidarına ve bunun yanında Tayyip Erdoğan’a geri adım attırdı. Gezi Protestolarına baktığımızda ise ODTÜ isyanının gerçekten bu olaylarının öncüsü olduğu kanısındayım.

Yine de şuanda iktidar yapmak istediği projeyi hayata geçirmiş oldu.
Doğru ancak bu noktada çok ince bir çizgi çıkıyor karşımıza. Adı üstünde siz de söylediniz iktidar. Güç onda. Ancak iktidarlar bir şeyleri silah zoru ile hayata geçirmek zorunda kaldığı sürece zaten iktidarı sarsılmış demektir. Bu her zaman böyledir. İktidarın asıl gücü silahtan değil insanlarını yaptığının iyi bir şey olduğuna inandırmaktan geçer. Silah zoruyla yapılan işlerde halk daha çok ayaklanır. ODTÜ’de de Başkan Melih Gökçek’in silah zoru ile yaptığı şey tüm Ankaralıları ayaklandırdı. Evet, o günlerde çok şiddet gördük. Gece baskınları yaşadık.  Kaçtık, kovalandık. Ancak bugün insanlarla konuştuğumuz zaman bazıları yolun yapılmasına destek olsa da kimse Melih Gökçek ya da iktidarın uyguladığı şiddeti desteklemiyor. Tüm bunları görmeyen bir azınlık ise hala bunları savunuyor olabilir. Belki bu sefer silah zoru ile yenildik ama mücadele bitmedi. Yeniden deneyeceğiz. Bu sefer daha iyi mücadele edeceğiz. Belki bu sefer daha iyi yenileceğiz. İnanıyorum ki zaten bizim kazandığımız gün yenilgilerin bittiği gün olacaktır. Her yenilgiden bir zafer ve bir umut doğurabildiğimiz müddetçe yeni kazanımlarla yeniden hayat bulmuş olacağız.

KANDIRMACA SANDIK

Türkiye’yi nasıl bir gelecek bekliyor?
Ben AKP’yi iktidar yapan zihniyetin sandıkta atılacak bir oyla gidebileceğini düşünmüyorum. Sandık aslında toplumlara kandırmaca olarak sunuluyor. İnsanlara “beş yılda bir politize ol oy ver, sonra da beş yıl boyunca sus, otur” diyor. Ben insanın baskı gördüğü her anda politize olması baskıya uğradıkları her mekânda ise isyan edebilmesi taraftarıyım. Yerel seçimler yakın ve seçme hakkı toplumlar için önemli bir güç. Bu süreç belki de Melih Gökçek’i bizim başımızdan atabilecek. Sonuçta iktidarı sandıkta zayıflatıp, sokakta bitirebileceğimiz kanısındayım. Seçimleri küçümsemek gibi bir niyetim yok. Yine de sandıktan mucize beklememek gerek. Bence her günümüz, özgürlüğümüzün saldırıya uğradığı her anımız seçim dönemleri kadar politik geçmeli. İsyanımızı ve hakkımızı sokakta her zaman göstermeliyiz.

Sanırım yüksek lisansınız tamamlanmak üzere... Geleceğe dair endişeniz var mı? Duruşunuzdan dolayı araştırma görevlisi olarak işsiz kalma ihtimalinden korkmuyor musunuz?
Bu tip kaygılara yeni çıkarılması planlanan “Yüksek Öğretim Yasası” dolayısı ile kapılıyorum. Konu geçen yıl gündeme geldi. Ocak ayında TBMM’den geçirilmesi planlanıyordu fakat tüm üniversiteler buna karşı yoğun direniş gösterdi. Şu anda yasa geri çekildi. Bu yasaya göre akademisyenlere performans değerlendirmesi yapılacak.  Bilimsel araştırmaların piyasaya göre yapılması söz konusu olacak. Araştırma yapmak için belirli kıstaslar aranacak. Kısaca, yapılacak araştırmaların iktidar yanlısı olması sağlanacak. Bu noktada endişem akademisyen olamamak değil bilimsel araştırma yapamamak. Elinizden alınan bilimsel özgürlükten sonra akademisyenliğin sadece adı kalır anlamı kalmaz.

“İLK EYLEMİM KIBRIS’TA GÖÇ YASASI EYLEMİ”

Bu kadar politik sohbetin ardından Kıbrıs’ı sormamak olmaz…
Kıbrıs’ın benim için çok büyük bir önemi var. Ben lisansımı Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nin Kıbrıs kampusunda tamamladım. Buraya geldiğimde ise gerçek anlamda politik duruşu olmayan bireydim. Hayatımda katıldığım ilk eylem burada, Lefkoşa’da, Göç Yasası’na karşı yapılan eylemdi. Ev arkadaşımla birlikte katılmıştık. Benim için gerçek anlamda bir dönüm noktası olduğunu söyleyebilirim. İlk protestomdu. Mezun oldum ve Türkiye’ye döndükten sonra da buradaki “Toplumsal Varoluş” mitinglerini heyecanla izledim. Kıbrıs halkının içinde gerçek bir politik bilinç görüyorum. İnsanlar haklarını aramak için hareket etmeye elverişliler. Artık iktidarların adaya nasıl bir aç gözlülükle saldırdığın farkına varmak gerekiyor. Göç Yasası buna bir örnekti. Sırada Türkiye’den gelecek su projesi var. Böylece temelde adayı Türkiye’ye daha da bağımlı hale getirme fikri var. Tüm bunlar aslında iktidarların sermayeyi nasıl bir açgözlülükle paylaşmaya çalıştığını gösteriyor. Önemli olan yapılan her yanlışa karşı direngenliği korumak. Önümüzdeki süreçte Kıbrıs’a dair umutluyum. Kıbrıs halkının kolay kolay liberal yıkıma izin vermeyeceğini düşünüyorum. Türkiye’de ve Kıbrıs’ta artık direniş daha güçlü ve kitlesel olacaktır. İktidarların işinin zor olacağı kanısındayım.

Dergiler Haberleri