Yukarıdaki sözler Demokrat başkan adayı Joe Biden’a aittir. Ben bunu “dünya, başında Trump’ın olacağı bir süper güç ABD ile 4 yıl daha gidemez” diye okuyorum.
4 yıl önce ABD seçimleri öncesi yazdığım yazının başlığı “Tanrı Amerika’yı da, dünya’yı da korusun” idi. Bu yazıyı Trump’ın muhtemelen seçileceği tahminleri üzerine yazmıştım.
Gerçekten de 4 yıllık Trump dönemi hem Amerika, hem de dünya için çok zor geçti. Trump’ın 4 yıllık görev süresinde dünya daha da yaşanmaz hale geldi.
Trump’ın ilk icraatı iklim değişikliğini önleyecek “atmosfere karbon salınımı protokolundan ABD’nin çekildiğini” açıklaması oldu.
İklim değişikliğini saçma olarak niteleyen Trump sonraki icraatları ile de dünyayı daha da yaşanmaz kılmaktan çekinmedi.
Çin’le ticaret savaşları başlattı. Kudüs’ü İsrail başkenti olarak tanıdı, elçiliğini Kudüs’e taşıyarak Filistin halkının ve islam dünyasının bu konuki hassasiyetlerine aldırmadı.
Tehdit ve şantaj Trump döneminin en belirgin özelliği oldu. Suudi Arabistan, BAE ve Katar’ı tehdit ederek milyarlarca dolarlık silah ve uçak sattı. Böylece seçimdeki en önemli destekçisi Amerikan silah tekellerini ve uçak sanayicilerini mutlu etti.
Başkan seçildikten sonra da iklim değişikliğini, savaşları, yıkımları, doğal afetleri ve salgınları umursamadı.
Covid 19 virüsünün dünyaya yayılmasından Çin’i sorumlu tutarak, zamanında tedbir almadığı için Dünya Sağlık örgütü’nü suçladı ve ciddi bir rakam tutan ABD’nin DSÖ’ye yıllık katkısını da kesti.
Trump önceki seçim sürecinde de, seçildiği günden itibaren de hep popülizm yaptı. İnsanlara duymak istediklerini söyledi.
Seçim kampanya sloganı olarak “daha güzel bir dünya, yaşanabilir bir coğrafya ve refah dolu günler” yerine “Make America The Great”, “Amerika’yı Yeniden Harika Yap” gibi insanların ulusal gururunu okşayan bir ifadeyi seçmişti.
Şimdi yeniden aday olan Trump bu kez kampanya sloganını “Amerika’yı Güçlü Tut” olarak belirledi.
Önümüzdeki Salı günü yapılacak seçimlerde Cumhuriyetçilerin adayı olan Trump bu kez Demokrat aday Joe Biden ile yarışıyor. Anketlere göre Biden ülke genelinde Trump’dan neredeyse 8-10 puan önde görülüyor.
Ama ABD seçimleri bizdeki gibi doğrudan başkan adayına oy verilerek gerçekleşmez. Seçmen oyunu başkan adayına değil “Seçiciler Kurulu”na veriyor.
Seçiciler kurulu her vilayetten senatör ve temsilciler meclisindeki üye sayısı kadar üyeden oluşur.
Buna göre 100 senatör+435 temsilci+3 Kolombiya’dan gelen üye= 538 üye. Yani Seçiciler Kurulu üye sayısı son dönemde 538’dir. Bu durumda 270 delegeye ulaşan aday seçilmiş olur.
Her vilayette oyların çoğunu alan aday o vilayetin seçiciler kurulu adaylarının tamamını alır.
Bu nedenle seçim sonucunu ABD genelinde alınan oy oranı değil, salıncak eyaletler olarak adlandırılan ortadaki eyaletlerde sağlanan üstünlük belirlemektedir.
Yani ülke genelinde önde olmak yetmez. Özellikle büyük eyaletlerin desteğini almak çok önemlidir. Bunlar Teksas 38 delege, Florida 29 delege ve New York 29 delege olarak öne çıkıyor. Yani bu üç eyaleti alan 96 delege kazanmış olur.
Salı günü yapılacak seçimde adaylar öncelikle bu 3 eyaleti, sonra da salıncak eyaletleri kazanarak seçimi kazanmayı hedeflemektedir. Ama bu sistemde de bir sıkıntı var. Zaman zaman “sadakatsiz delegeler” ortaya çıkar. Bunlar kendilerini adaygösteren başkan adayına değil, öteki adaya destek verebilir.
Örneğin 4 yıl önceki seçimde 7 tane sadakatsiz delege ortaya çıktı. 2’si cumhuriyetçi, 5’i de demokrat olan bu delegeler seçim sonucunu da belirledi.
Bakalım Salı gün ipi kim göğüsleyecek. Amerikan seçmeni 4 yıl daha Trump mı diyecek, yoksa bu kadar yeter mi diyecek göreceğiz.