Şubat 2008’de Güney’de Hristofias seçimleri kazandığında, Kıbrıs sorunu süreci için hem adada, hem de soruna ilgi duyan tüm üçüncü taraflarda, çözüm yönünde büyük bir umut belirmişti.
Kuzey’de Talat, Güney’de Hristofias… Politik ideolojide yakınlar, partileri arasında uzun zamandan beri iyi bir iletişim var, çözüm yönünde hem benzer düşünüyor hem de çaba harcıyorlar, Kıbrıs sorununda yeni nesli temsil ediyorlar, Kıbrıs sorununun yaratılmasında da sürdürülmesinde de katkıları yok, hatta ideolojileri nedeniyle sorunun mağdurları… Müthiş bir fırsat…
Deneyimli bir Alman siyasetçi “eğer bu ikisi de Kıbrıs sorununu çözemezse, çözüm artık Kıbrıslıların elinden çıkacak, çözümü yabancılar Kıbrıslılara empoze edecek” demişti. Haksız da görünmüyordu. Kendi halklarında, genelde ideolojik olarak, özelde de Kıbrıs sorunu çözümünde paralel siyaset sürdüren bu iki lider çözemezse hangi Kıbrıslılar çözecekti?!
Maalesef, umut ve umulan gerçekleşmedi, Talat – Hristofias görüşmelerinde önemli ilerleme sağlamış olmasına rağmen sonuca gidilemedi. Görüşme sürecinin ondan sonraki sefil hali hala daha umut verici bir aşamaya ulaşmadı. Eroğlu – Anastasiadis ve onların altında Özersay- Mavroyannis Kıbrıs sorunu çözümü yönünde arzulu değil, görüşme masasında ruh bile yok… Görüntü, Kıbrıslı tarafların yöneticilerinin statükodan mutlu olduğu, üçüncü tarafların baskısı nedeniyle görüşme masasına gittikleri, tavırlarının da “yapayım da olmasın” tarzında olduğu şeklinde… Kıbrıs sorunu ile şu veya bu nedenle ilgili olan taraflar ise, kendi çıkarlarını gerçekleştirmenin de gecikmesi nedeniyle durumdan hoşnut değil. Dolayısıyla, Kıbrıslı liderlerin bu sorunu kendilerinin ve ‘Kıbrıslı Çözüm’ sloganı ile çözmelerini beklemenin ölü gözünden yaş beklemek olacağı düşüncesiyle, inisiyatif almaya kalkışıyorlar.
İlk kalkışmayı yapan da ABD… Dünyanın jandarması kesilen ama derdi kendi çıkarları olan ABD tüm cüssesi ile görüşme sürecine duhul olmaya başladı. Liderlerin beş aylık gecikme ile imzaladığı ortak açıklamada ABD Büyükelçisi’nin de katkısı olduğu biliniyor. ABD Başkan Yardımcısı Biden gelecek, liderlerle görüşecek. ABD Dış İşleri Bakanı gelecek, herhalde o da Biden’in bıraktığı yerden devam edecek. Bu düzeyde ve ard-arda gelecek olan ABD’liler herhalde Kıbrıslılar için çözüm önerileri getirmeyecek. Hele ki Rusya’nın Ukrayna’da ABD politikalarına karşı elde ettiği üstünlük dururken, hele ki Doğu Akdeniz’de hidrokarbon yatakları varsa, ABD Kıbrıs’ta ‘hükümran’ aktör olmak isteyecektir.
Alman siyasetçinin dediği gerçekleşiyor sanki de, Kıbrıs’ta ipler yabancıların eline geçiyor…
ABD'li siyasilerin ziyaretinin amacı genelde ‘Kıbrıslı Çözüm’ sürecini ‘ABD etkili çözüm süreci’ haline getirmek, özelde de ‘Maraş konusunu hemen şimdi ileri götürmek’ olabilir. Liderler ve temsilcileri görüşme masasında ruhsuz ve isteksiz olmaya devam ederlerse ABD’liler birinci amaçlarında başarılı olabilir. İkincisinde başarılı olmaları da, ‘Maraş’ın çözüm sonrasına hazırlanması için şimdiden teknik çalışmalar yapılması’ önerisi ile girişim yapmaları ile mümkün… Kapalı Maraş bölgesinin mevcut halinde alt yapısı da üst yapısı da kullanılabilecek durumda değildir. Yeniden yapılanması için çağdaş sosyal – ekonomik – imar - çevre değerlerinde şehir planlaması yapılmalıdır. Bunun için de önce uzman bir teknik heyetin mevcut durumun haritasını çıkarması gerekiyor. Bu amaçla yapılacak çalışma bile yılı bulabilir. İmar planlarını çıkarmak ise birkaç yıllık bir çalışma olabilir. Dolayısıyla, gelecekten zaman kazanmak hedefi ile bu çalışmaların şimdiden yapılabilmesi için Kıbrıslı taraflar kendi aralarında anlaşabilmelidir, bunun için Amerikanlara ihtiyaç duyulmamalıdır. Ancak, görüldüğü kadarıyla, ABD’nin üst düzey siyasetçilerin baskısı ile bu konuda uyum olabilecektir.
Bütün bunlar Kıbrıs’ta çözüm isteyen tarafları iyice düşündürmelidir. İpler tamamen ellerinden kaçabilir; sonuç, Kıbrıslıların dışındaki ‘ilgili’ tarafların ekonomik ve askeri çıkarlarına göre şekillenebilir. Suçu da onlara atmak kolaycılık olacak; kendi işinizi yapmazsanız, başkaları boşluğu doldurup kendi amaçlarına ulaşacak.
ABD’lilerin bu ‘geliş – gidiş’leri çözüm güçlerini düşündürmeli ve hareketlendirmelidir. Gelişmelere bakılınca ‘ABD egemen bir sürece’ giriliyor gibi; bunu ‘Kıbrıslı süreç’ olarak korumak CTP-BG ile AKEL’in başarabileceği bir görevdir. Elbette ki onlar da, hem birlikte hem de benzer düşünen diğer siyasi ve sivil toplum hareketlerini de yanlarına alarak bu süreçte etkili olmaya çalışmalıdır. CTP-BG ile AKEL’in kısa süre önce yaptığı görüşme, bu yönde önemli bir başlangıçtır.
Talat – Hristofias döneminde çözümü başaramamanın vebali, şimdilerde kendini gösteriyor. İpleri tekrar ele almak gerek… Bunun için yakındaki seçimler önemli fırsatlar içeriyor.