Trump ABD başkanı olarak göreve başlayalı daha 1 yıl dolmadı. Ama hem ABD’yi, hem deb dünyayı tehlikeye atacak kararları ardı ardına almaya şimdiden başladı.
Amerikan seçiminden kısa bir süre önce yine bu köşede kaleme aldığım yazıda “Tanrı hem Amerika’yı, hem de dünyayı korusun” demiştim.
O dönemde çeşitli platformlarda görüş belirten kimi köşe yazarları, ya da kanaat önderleri de “merak edecek birşey yok Amerika’yı başkanlar değil sistem yönetir” diyorlardı.
Bugün hala aynı düşüncede olup olmadıklarını bilmiyorum. Çünkü henüz görüş ortaya koymadılar. Ama Trump’ın ABD başkanı olarak göreve başladığı Ocak 2017’den günümüze aldığı kararlar ve attığı adımlar dünyayı neredeyse 3.üncü dünya savaşına götürüyor.
Demek ki evet Amerika’da oturmuş bir sistem vardır. Ama bu sistemin hareket ettiricisi seçilmiş başkandır. Başkan sistemin oyuncağı değil yöneticisi ve yönlendiricisidir.
Trump ilk adım olarak çevrecileri çok kızdıran “ABD’nin Paris anlaşmasından çekildiğini” açıklayan kararı aldı. Bu ABD’nin havayı kirletmeye devam edeceği ve atmosfere karbon salınımını sürdüreceği demekti. Zaten daha seçilmeden yaptığı açıklamada “küresel ısınmanın çevrecilerin uydurduğu bir safsata” olduğunu iddia edecek kadar ileri gitmişti.
Trump seçilmeden önce Suriye politikası nedeniyle Obama’yı şiddetle eleştiriyordu. Suriye’ye oradaki sözde muhalifleri eğitmek için gönderilen ABD askerlerini geri çekeceğini söylüyordu. Seçildikten sonra hem asker sayısını çok çok artırdı, hem de silah ve cephane gönderdi.
Üstelik müttefik olarak seçtiği Kürt gruplara ortadoğudaki müttefiki Türkiye’nin bütün karşı çıkmasına ragmen ağır silahlar da dahil tırlar dolusu silah, cephane, tank, zırhlı araç, füze verdi.
Kuzey Kore ile nükleer savaşın eşiğine gelindi. Silahlar her an patlayabilir. Buna ragmen Trump yangına benzinle gitmeye devam ediyor.
Göreve geldiği ilk 6 ay içinde Obama’nın Küba ile başlattığı yumuşama politikasını sonlandırdı ve Küba devriminin hemen ertesinde 1960 yılından bu yana uyguladığı ambargoları sürdürme kararı aldı.
Son olarak da geçtiğimiz gün “Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıdığını” açıkladı. Bilndiği gibi İsrail 1967 savaşlarında Kudüs’ün bütününü işgal etmiş ama dünya İsrail’in bu işgalini tanımamıştı. Dünya batı Kudus’ün İsrail’e ait olduğunu, buna karşın işgal altındaki doğu Kudüs’ün Filistin’e iade edilmesi gerektiğini söylüyor.
İsarail 1980’de Kudüs’ü bir bütün olarak başkent yapan “Kudüs Yasası”nı yayınladı. Buna karşın BM Güvenlik Konseyi bunun yasa dışı olduğunu ve tanımayacağını açıkladı. ABD dahil hiçbir ülke elçiliğini Kudüs’e taşımadı. Dünya Tel Aviv’i başkent olarak tanımaya devam etti. Elçiliklerini de bu şehirde bıraktı.
Aradan tam 37 yıl geçtikten sonra yeni seçilen ABD başkanı Trump önceki gün yaptığı açıklama ile Amerika’nın Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıdığını ve elçiğini buraya taşıyacağını açıkladı.
İşte bu karar ortadoğu’daki bütün dengeleri altüst etti.
Üstelik Trump açıklamasında pişkin pişkin “Amerika’nın bu adımının İsrail-Filistin barışına yardımcı olacağını” söylemekten de çekinmedi.
Ama daha Cuma gün gelmeden Kudüs’te gerginlik başladı. Bugün Cuma, müslüman dünyasının kutsal saydığı Cuma gün ve bütün dünyadaki müslümanlar bugün ABD karşıtı eylemler yapacak. Ama Kudüs’teki ve bütün Filistin’deki eylemlerde muhtemelen kan akacak.
İsrail- Filistin barış görüşmeleri de sabote edilmiş olacak. Dahası Din savaşları yaygınlaşacak. Dünya barışı yara alacak. Muhtemelen bütün dünyada önümüzdeki noel kutlamalarında insanlar rahat olmayacak.
Ama bütün bunlardan Trump’a ne. O ABD’nin dünya jandarması olduğuna inanıyor ve ona dönük adımlar atıyor. O insanı sevmiyor. Onun için esas olan kapitalizmin temel felsefesi olan “kar, daha çok kar” dır.
Trump’ın Amerikan halkına dönük aldığı kararlar da çok tartışılıyor. Ama o bunlara kulak asmıyor. Önce insanların temel gereksinimi olan ve Obama’nın yürürlüğe koyduğu “Genel Sağlık Sigortası” na kafayı taktı.
Ama en önemli adımı vergi reformu adı altında vergi oranlarında attı. Geçen hafta meclisten de onaylanan yeni vergi düzenlemesi ile şirketlerin ödeyeceği vergi oranını %35’ten, %20’ye indirdi.
ABD Kongresi Bütçe Ofisinin analizine göre, vergi reformu tasarısının yürürlüğe girmesi, ülkenin kamu borcunun 2027 yılı itibarıyla 1,7 trilyon dolar artmasına neden olacak. Trump’ın Amerikan halkına ödeteceği bu rakam Amerikan tekellerine hediye edilecek.
Trump’ın Amerikası budur. Kimse kusura bakmasın Obama’nın Amerikası ile Trump’ın Amerikası arasındaki fark ABD’yi sistemin mi, yoksa başkanın mı yönettiğini gösteriyor diye düşünüyorum.