Amin Maalouf’un gözüyle İsrail politikaları

Niyazi Kızılyürek

Amin Maalouf hem Lübnanlı hem de Fransız’dır. Yazdığı romanlar sayesinde dünya çapında bir üne sahiptir. Bir romanında Mağusa’dan da söz eder.

Geçtiğimiz yıl Fransız Akademisi başkanı seçilerek büyük bir başarıya imza atmıştır. Bu onun için bir tanınma anı ve onurlandırılma olmuştur.

Edebiyatçılığının yanı sıra, bir düşünce insanıdır Maalouf.

Özellikle “Öldürücü Kimlikler” adlı deneme yazıları milliyetçi-özcü kimlik saplantılarına anlamlı bir yanıt teşkil ediyor.

Sık sık kendisine Fransız mı, Lübnanlı mı olduğu soruluyor ve bu soruya haklı olarak canı çok sıkılıyor.

Her “ikisiyim” de diyerek cevap verdiği halde soruların arkası kesilmiyor: “Evet ama, en çok ne hissediyorsun....”

Maalouf’a göre milliyetçi dünya görüşünün havsalasında “ikisi de” gibi çoklu kimliklere yer yoktur. İlle “bir ve tek” olumalı...

Başka bir kitabında da, yurttaşlık haklarını sadece etnik kökene göre düzenleyen ulusların barbarlık yoluna girdiğini söylüyor...

Amin Maalouf, son çalışmalarından biri olan “Uygarlıkların Batışı” adlı çalışmasında İsrail’in izlediği politikalara el atıyor ve günümüzü de aydınlatan çok önemli saptamalarda bulunuyor.

Lübnanlı-Fransız yazara göre, İsrail, milliyetçi sağ lider Menaham Begin’in iktidara geldiği günden beri “kolonizasyona devam etti ve hızı, koşullara göre azalıp artarak ama sürekli olarak yukarı tırmanan bir eğri halinde durmadan yayıldı”.

Maalouf’a göre, bu kolonizasyon politikası, “geleceğe yönelik olasılıkları kökten değiştiren yeni bir gerçeklik yarattı” ve “barışa giden yolun öne tıkanmış” oldu.

Kolonizasyon, yani işgal edilmiş Filistin topraklarına Yahudi nüfusun yerleştirilmesi, bütün çözüm seçeneklerini adeta berhava etti.

Amin Maalouf dört olası çözüm perspektifinin de aslında ortadan kaldırıldığını ileri sürüyor:

Birinci Seçenek: Batı Şeria’yı Filistinlilere bırakmak ve yerleşimcileri İsrail’e geri getirmek!

Yerleşimciler bu kadar kalabalık değilken belki yapılabilirdi ama artık yüzbinleri bulan Yahudi’nin o topraklardan çıkarılmasını isteyecek bir İsrail hükümeti, iç savaş tehlikesini göze almakla karşı karşıya kalacaktır...

İkinci Seçenek: O toprakları ilhak etmek ve orada yaşayan Araplara da vatandaşlık vermek! Maalouf’a göre bu da bir seçenek değildir, çünkü İsrail’in Yahudi devleti olma niteliğinden vazgeçmesi demektir. Ayrıca uzun vadede Arapların çoğunluk olma ihtimali de vardır...

Üçüncü Seçenek: İşgal edilmiş toprakları ilhak etmek ve Arapları sınır dışına çıkmaya zorlamak!

Maalouf, İsrail devleti böyle bir yola başvurursa bizzat Yahudi dünyası içinde sert ve öfkeli bir eleştiriyle karşılaşacağını ve Apartheid uygulamakla yapılan suçlamaların daha da yoğunlaşacağını söylüyor.

Bu noktada bir parantez açarak, Netanyahu’nun Gazze’de bugün uygulamaya koyduğu politikanın kısmen bu yönde olduğunu söyleyelim. Maalouf’un, bunun hem bütün dünyada Apartheid suçlamalarının yoğunlaşmasına yol açacağına, hem de Yahudiler tarafından tepkiyle karşılaşacağına dair tespitinin geçerli bir tespit olduğu fiiliyatta görülmüştür. Nitekim, Apartheid kurbanı Güney Afrika İsrail’i soykırım yapmakla suçluyor, dünya kamuoyu İsrail’e karşı giderek sertleşiyor ve Netanyahu hükümetini eleştiren Yahudilerin sayısı gün ve gün büyüyor...


Dördüncü Seçenek: Statüko!

“Toprakları statülerini değiştirmeden elde tutmak; işgali, nihai olduğunu davul zurnayla ilan etmeden ucu açık bir şekilde sürdürmek; ne zaman yeni bir Amerikan başkanı arabuluculuk önerse isteksizce başını sallamak, sonra onun cesaretinin kırılıp güzel barış planını da bu işe ayrılmış çöp sepetine atılmasını sabırla beklemek...”

Amin Maalouf’un bu son derece çarpıcı saptamaları düne kadar bütün geçerliliğini koruyordu. İsrail, “davul ve zurnayla ilan etmeden” statükoyu sürdürüyordu. Fakat günümüzde yeniden alevlenen şiddet furyası statükonun sessiz sedasız sürdürülmesinin pek de mümkün olmadığını gösterdi ve iki-devletli çözüm yeniden konuşulur oldu.

Öte yandan şu da bir gerçektir ki, iki-devletli çözüm, ki tek gerçekçi çözüm olarak kabul görüyor, İsrail’in kolonizasyon politikaları yüzünde uygulanması son derece zor bir seçeneğe dönüştü...