Anafor…

Asım Akansoy

7 Ocak seçimlerinde seçmenin, son dakika verilen yeni vatandaşlıklar gibi tüm demokratik yaralarla birlikte, bir mesaj verdiğini düşünmek en basit ve sağlıklı olandır. Çok farklı sorunlarla karşı karşıya kalmış toplum kesimlerinin her birine dair yazılacak çok şey var. Ne diyor dediğimiz toplum için, ortak payda aynı: Güvensizlik, inançsızlık ve tepki…

Bu tepki, haklı haksız toplumun çoğunluğunu temsil eden siyasi aktörleri sosyal bir anafor gibi içine çekmiş görünüyor. Yenidüzen’de yaklaşık üç ay önce ( 23 Eylül 2017 ) “Böyle giderse..” başlığında bir yazı yayınlamıştım. Sosyal anafor dediğim durum bağlamında yazının belli bölümlerini yeniden paylaşmak isterim:

“Siyasete güvenin giderek azaldığı, hemen her kamuoyu araştırmasında ortaya çıkan bir olgu. Siyaset, Yargı, Polis vd kurumlarla kıyaslandığında, toplum tarafından itibar görmekten her geçen gün uzaklaşıyor…

Toplum kesimleri, siyaseti artık ciddiye almıyor; siyasetçiyi, toplumun önünü açacak, program, proje üretecek; günlük acil sorunları ortadan kaldıracak; geleceğe dair belirgin, bütünlüklü görüşler ortaya koyacak; hayatı mutlu ve umutlu kılacak bir irade olarak görmüyor. Eşitsizliğin, ayrımcılığın, adaletsizliğin, adam kayırmacılığın, yolsuzluğun, hırsızlığın, mafya düzeni ve ekonomisinin, kayıt dışılığın, plansızlığın ve denetimsizliğin hayatın her yerine girdiği şu berbat üçüncü dünya düzeni ne yazık ki, siyasetin dönüştürücü gücünün gerilemesi karşısında giderek kanıksanıyor…

Siyaset, sistemin içinde oyalanan benzeşmiş kişiler toplamı olarak görülüyor. Kanıksama, siyasetin dönüştürücü dinamiğini ve  ilkelerini gözardı etmenin, yok saymanın diğer adı haline gelmiş durumda…

Siyaset, uzun süredir, iktidar olma kapasitesini, paralel devletin bürokrasisine devretti. Geriye içi boş söylemler, iddiasız konuşmalar kaldı. Demokrasinin özünü boşaltan, şekilsellikten başka birşey üretmeyen bu durum karşısında yüzeysel söylemler işe yaramıyor. Bu yaklaşım ve tercihler devam ettiği sürece, bir şey olmak, bir yere gelmek adına bilinene teslim olan ve sistemi yeniden üreten siyaset anlayışı, sorunlara etkili çıkışlar yapamamanın bedelini ödemeye devam edecek. Hükümet olmanın değil, artık iktidara gelmenin önemli olduğunu herkes biliyor. Veya iktidar olma yolunu döşemenin…

O yolun, verili durumun temel nedeni olan Kıbrıs sorununun çözümünden geçtiğini bilmeyen var mı?

Toplumun temel beklentisi, daha iyi yaşam şartlarının yaratılmasıdır. Bunun için, siyasi iradenin “güce sahip olması” ve bunu, çözüme entegre bir kamu yararı siyaseti için kullanması çok önemlidir. Siyasetteki çeşitli kurumsal aktörler, sisteme makyaj yapma derdinde olacaksa, siyaseten ilkeli bir tavır sergileyip, asli rollerini oynamayacaklarsa, korkarım toplumdaki hakim “kanıksama” ve “anlamsızlık”, giderek “değersizliğe” dönüşecektir.

Umut aşılayan ve yeterince dönüştüren bir dinamik değil bugün siyaset…Güvensizlik algısını kendi yayan, tedirgin ve dilsiz bir halde. Böyle giderse…Yani, “Sistem forever, X Başbakan”a teslim “spor takımı” anlayışına indirgenmiş bir siyasi anlayış”ta ısrar, halkın da taraftar gibi gerekli ton ve içerikte tezahüratları ile cevap bulacaktır.”

 

Haftaya…“Ne yapmalıyız ?”…