Şimdi yine bir umudumuz var.
- Umutsuz yaşanmıyor!-
Türkiye - Yunanistan yakınlaşması Kıbrıs’ın geleceğine de yön verecek.
Barış, işbirliği ve dostluğu önemseyen herkesin bu yeni süreci sevinçle selamlaması gerekiyor.
Onca gerilimin, kötülüğün ve çıkmazın karanlığında bir ışık belirdi.
Farkındayım, yaşadığımız dergin güvensizlik içinde umutlanmaya da korkar olduk.
Hele başrolde tutarsızlıkları ile meşhur Erdoğan varsa…
Yine de…
1930’daki “Türk-Yunan İtilafnamesi”ndan 90 yıl sonra 7 Aralık 2023 günü Atina’da imzalanan “Dostane İlişkiler ve İyi Komşuluk Hakkında Atina Bildirgesi” başımızı göğe döndürecek bir adımdır.
***
Kıbrıs adası, Türkiye ve Yunanistan’ı “çatıştıran” değil “kaynaştıran” bir rol üstlenmeli…
Gerilim değil sempati üretmeli…
Türkiye’nin Kıbrıs’taki sözcülerinin nefret, düşmanlık ve korku söylemlerinden vazgeçmesi gerekiyor.
***
Türkiye ve Yunanistan, Kıbrıs’ı bölmek yerine birleştirmek için uzlaşmalı…
O zaman hep birlikte kazanabiliriz.
Hem çok daha güvenli bir gelecek inşa ederiz böylece, hem de onca belirsizlik, endişe, huzursuzluk ortadan kalkar.
***
Ada’daki barış öncülerinin Türkiye ve Yunanistan’a gitmesi, Kıbrıs’ın gerçek birleşme perspektifini anlatması, iki toplumlu gruplarla diplomasiyi artırması gerekiyor.
Tatar’la… Nikos'la olacak iş değil bunlar…
İkisi de “milliyetçiliğin” dilini konuşuyor ve maalesef ayrılıktan besleniyor.
***
Türkiye ve Yunanistan, hem ekonomik hem de güvenlik anlamında işbirliği yapmak zorunda…
İki ülke de “iflas”la yüzleşti.
Atina Bildirgesi’nin basın toplantısında “5 milyar dolar civarında olan ticaret hacmimizin 10 milyar dolara çıkarılmasında mutabık kaldık” diyorsa Erdoğan, bunun sebebi her iki ülkenin yüzleştiği derin yoksulluktur.
***
Coğrafya, tarih ve siyaset Türkiye ve Yunanistan’ın ortaklığını mutlak kılıyor.
Milliyetçilik seçim kazandırabilir ama hayatı kazandırmıyor.
Tam bir “körleşme” yaratıyor, milliyetçilik!
Yoksulluğu, gericiliği, sıradanlığı dayatıyor.
***
Şu bir gerçek…
Kıbrıs sorunu çözümlenmeden Türkiye-Atina ilişkilerinin tümüyle “normalleşmesi” mümkün değildir.
Türkiye- Avrupa Birliği ilişkileri için de Kıbrıs yine “anahtar” bir rol oynuyor.
Üstelik bu anahtar doğru kullanılmazsa Kıbrıslı Türkleri de dünyanın dışına, yalnızlığa, yokluğa kilitliyor.
***
“Biz, Ege'yi bir barış ve işbirliği denizi haline getirelim istiyoruz. Türkiye-Yunanistan olarak atacağımız ortak adımlarla tüm dünyaya örnek olalım arzusundayız. Açık söylüyorum, bizim aramızda çözülemeyecek kadar hiçbir sorun yok.”
Erdoğan’ın “samimiyet testi” Kıbrıs olacaktır sanırım!
“Ada’daki gerçekler…”
Atina’da “Kıbrıs meselesinin, adadaki gerçekler temelinde, adil, kalıcı ve sürdürülebilir bir çözüme kavuşturulması, tüm bölgenin yararına olacaktır" dedi Erdoğan…
Özellikle de “egemen eşitlik ve eşit uluslararası statü” ezberine girmedi.
“İki ayrı devlet” sözleri etmedi…
Diplomatik nezaket gösterdi, Yunanistan ziyaretini germedi, dünyanın kabul etmediği bu formülü kendine sakladı.
Kaldı ki, Annan Planı’nın ön gördüğü Birleşik Kıbrıs, kanımca, “egemen eşitlik ve eşit uluslararası statü” anlamında Kıbrıslı Türklerin ulaştığı en iyi noktaydı.
Daha açık söyleyelim.
“KKTC” denen eğreti model, “egemen eşitlik ve eşit uluslararası statü” kavramları için de tam bir “dip”tir!
***
Biliyorum, Erdoğan yakın zamanda yeniden “iki ayrı devlet” lafları edecektir.
Diplomasi böyle!
Üstelik bu siyaset çoğunlukla da “içe” yöneliktir.
Atina’daki Kıbrıs suskunluğun acısını çıkaracaktır iç siyasette…
Yine de gerçek değişmeyecektir.
Ortak arzu elbette “adadaki gerçekler temelinde adil, kalıcı ve sürdürülebilir” bir çözümdür.
Ada’da iki çok açık gerçek var.
Bir:
Kıbrıslı Türkler, dünyanın tanıdığı yönetimden uzaktır.
“Ortak Devlet” gasp edildi.
İki:
Kıbrıslı Rumlar da topraklarından uzaktır.
O topraklar da gasp edildi, devlet gibi…
Toprak bütünlüğü de adanın gerçeğidir.
Ortaklık hakkı da…
İşte o nedenle “uzlaşı” şarttır.
Ne başkasının toprağında “ayrı devlet” kurulur.
Ne de kurucu ortağı dışlayarak, yok sayarak, görmezden gelerek “devlet” yönetilir.
***
Birleşmiş Milletler’in ve uluslararası toplumun onaylayacağı bir yol haritasıyla yeniden müzakere sürecini başlatmak şarttır.
Kıbrıs meselesinin, adadaki gerçekler temelinde, adil, kalıcı ve sürdürülebilir bir çözüme kavuşturulması böyle mümkün olacaktır.
O gerçekler Türkiye’ye ilhak olmayı da reddeder, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Kıbrıslı Rum yönetiminde yürümesini de…
“Gelecekteki sağlam adımların motivasyonu…”
İstanbul Üniversitesi öğretim üyelerinden Dr. Esra Özsüer’in yorumu “Erdoğan-Miçotakis görüşmesi” sonrası umudumu yükselten etkenlerden biriydi.
Özsüer, doktorasını Atina Panteion Üniversitesi-Tarih Bölümü'nde tamamlayan, iyi bir referans…
Özetle şöyle diyor…
“200 yıllık Türk-Yunan İlişkilerinde sıcak çatışma ve kriz dönemlerinden daha fazla söz edilse de 7 Aralık görüşmeleri gibi dostluk ve işbirliği dönemleri de vardır ve var olmaya devam edecektir. Özellikle Türkiye ve Yunanistan dış politikasında algı, siyasa ve söylemin olumlu yönde biçimlendirilmesi iki ülke ilişkilerini daha fazla güçlendirecektir. Erdoğan-Miçotakis görüşmesi de işte tam bu noktada ortak bir pozitif ajandanın oluşturmasında önemli bir etkendir. Bu ajandayı iyi niyetle doldurmak iki ülke liderlerinin karşılıklı çabasıyla mümkün olacaktır. Gerek Ukrayna’da gerek Gazze’de yaşanan sıcak çatışmalar Türkiye'nin ve Yunanistan’ın ‘muhteşem yalnızlık’ siyasetini arka plana almasında tetikleyici unsurlar oldu. Bölgesel işbirliği ve dayanışma, komşu ülkelerin kendi iç siyasetlerinde yeniden gündem yarattı. Kanaatimce, Türk-Yunan İlişkilerinde de bu son adım gelecekteki sağlam adımların atılmasında göz ardı edilemeyecek bir motivasyon unsuru olacaktır.”