Anastasiadis Federasyon Değil Özerklik Öneriyor!

Niyazi Kızılyürek

Jane Holl Lute adamıza bir kez daha gelerek tarafların nabzını yokluyor, müzakereleri başlatacak zemin var mı yok mu diye bakıyor. Aslında bir süreden beri yaptığı şeyi tekrar ediyor.

Gerçek şudur ki, iki taraf arasındaki mesafe her zamankinden daha büyüktür. Yakın geçmişe kadar daha çok garantiler ve güvenlik konularındaki uyuşmazlık ön plan çıkarken, son dönemde -çoktan halledilmiş zannedilen- siyasi eşitlik ve etkin katılım konusu iki tarafı birbirinden ayrı düşürüyor. Nikos Anastasiadis Crans Montana’dan sonra siyasi eşitlik ve etkin katılım konularında çark edip Mustafa Akıncı ile vardığı görüş birliğini yok sayıyor. Sadece eskiden benimsediklerinden çark etmedi, federal çözüm anlayışıyla bağdaşmayan görüşler de ileri sürüyor. 

 Baş gösteren görüş ayrılığı tali bir konuda ortaya çıkan bir görüş ayrılığı değil, müzakerelerin gidişatını belirleyecek öneme haizdir. Çünkü Anastasiadis çözümün temel parametrelerinden birini reddediyordur. Nitekim bu konuda durmadan açıklamalar yaparak Kıbrıslı Türklerin sayısal eşitlik olmayan federal kurumlarda en az bir olumlu oyuyla karar üretilmesini kabul etmeyeceğini söylüyor.

Meseleye açıklık getirmek için bazı örnekler verelim. Fakat örneklere geçmeden önce bir hatırlatma yapalım. BM kararlarında siyasi eşitlik sayısal eşitlik anlamına gelmiyor. Siyasi eşitlik, anayasanın ayrı çoğunlukla değiştirilmesi ve toplumların karar alma sürecine “etkin katılımı” olarak tanımlanıyor.

Federal devletin bazı kurumlarında sayısal eşitlik olacağı kabul edilmiştir. Örneğin merkez bankasına üç Kıbrıslı Türk ile üç Kıbrıslı Rum katılacaktır diyelim. Burada etkin katılımın yorumlanmasına gerek yoktur. Dört kişinin olumlu oyuyla çoğunluk sağlanmış olacaktır ve bunun için diğer toplumdan en az bir kişinin olumlu oyu karar sürecine içkindir. Başka türlü karar alınması mümkün değildir. Fakat sayısal eşitliğin olmayacağı kurumlarda, örneğin bakanlar kurulunda –burada 7 Kıbrıslı Rum 4 Kıbrıslı Türkün görev yapacağı kabul edilmiştir-, etkin katılım, sayısal olarak daha az olan Kıbrıslı Türk bakanlardan en az birinin olumlu oyu aranmak zorundadır. Aksi halde, çoğunluk olan Kıbrıslı Rumlar istediği her kararı alabilecektir ve bu da etkin katılım prensibine aykırıdır.

İşte Nikos Anastasiadis’in son zamanlarda ısrarla reddettiği budur. Anastasiadis’e göre bu prensip bütün konularda uygulanırsa devlet işlemez hale gelecektir. Dolayısıyla, Kıbrıslı Türklerin en az bir oyla karar alma süreçlerine katılımını belli konularla sınırlamak istemektedir. Kendisi bu konuları, Kıbrıslı Türklerin “yaşamsal çıkarlarını ilgilendiren konular” olarak tanımlıyor ama bunların ne olduğu konusunda açıklayıcı bir şey söylemiyor. Geçmişte verdiği bir örnek ise tam bir fiyaskodur. Kıbrıs’tan Avrupa’ya Girit ve İtalya üzerinden doğal gaz taşıyacak boru hattı konusunda Kıbrıslı Türklerin en az bir olumlu oyu aranırsa, bu projenin aksayacağını söyleyerek çam devirmiştir.

Bu derece önemli bir konu Kıbrıslı Türklerin “yaşamsal çıkarları” kapsamında değilse, nedir?

Açıkçası, Anastasiadis Kıbrıslı Türklerin siyasi eşitliğini ve dolayısıyla da etkin katılımını belli konularla sınırlandırmak istiyor.

Bu yaklaşım federal yönetim biçimiyle hiçbir biçimde bağdaşmıyor. Fakat Anastasiadis bu noktada pişkin bir edayla bunun federal anlayışa uygun olduğunu ileri sürüyor ve “bana dünyada bir federal devlet gösterin ki, karar alma sürecinde federasyona katılan toplumlardan birinin en az bir oy aransın” diyor.

Bu kurnaz bir yaklaşımdır. Çünkü şu anda dünyada sadece iki birimden oluşan federal devlet yoktur. İki birimli bir federasyonun federasyon olabilmesi için karar alma süreçlerine iki birimin de etkin biçimde katılması şarttır. Örneğin yukarıda belirttiğimiz örnekte olduğu gibi, eğer bakanlar kurulunda sadece Kıbrıslı Rum üyelerin oylarıyla karar alınırsa, bu federal devlet değil, üniter devlet anlamına gelir!

Kısacası, Anastasiadis federal çerçevenin dışında hareket ediyor ve Kıbrıslı Türklerin özellikle de yürütme organına katılımını sınırlandırmak istiyor. Bunu “telafi” etmek için de Kıbrıslı Türklere kendi bölgelerinde daha geniş yetkiler bırakmaya hazır olduğunu söylüyor. “Ademi merkeziyetçi federasyon” dediği şeyi öneriyor. Yani, federal yönetimde bütün konularda etkin katılım talep etmekten vaz geçin, karşılığında da kendi bölgenizde daha fazla yetki sahibi olun diyor!

Gelgelelim bu federal bir öneri değil, üniter devlet içinde özerklik uygulamasına dönük bir öneridir. Anastasiadias bu yaklaşımıyla Kıbrıslı Türklere federasyon değil özerklik önermektedir.

Özerklik, bir devlet içerisinde yaşayan, çoğunluktan farklı özelliklere sahip başka bir halk grubuna belirli özgürlüklerin verilmesidir. Bu anlamda özerklik, hukuki olarak bir devletin egemenliği altında bulanan çoğunluktan farklı bir topluma bazı düzenlemeler yapabilme özgürlüğü tanınmasıdır. Kimine göre özerklik kendi kendini yönetme yetkisine sahip bir bölgedir. Kimine göre ise halkın çeşitliliğini korumak için iktidarın paylaşılmasıdır. Bazılarına göre de egemen bir devlet içinde özel bir topluluğa geniş ölçekli bağımsızlık tanınmasıdır veya kendi kimliğini korumayı talep eden etnik ya da diğer gruplara belirli meselelerde kontrolün devredilmesidir.

Bu özerklik anlayışı, federal devletlerde gördüğümüz özerklik uygulamasından farklıdır. En temel farklılık, üniter devletlerin tanıdığı özerklik biçiminin devlet yapısının bir gereği olmamasıdır. Üniter devletler çıkardıkları yasalarla veya anayasalarında yaptıkları düzenlemelerle bir bölgeye veya bir topluluğa özerklik tanırlar ve isterlerse bu uygulamayı iptal edebilirler. Federal devletlerde ise özerk kurucu birimlerin (devletin, eyaletin, kantonun vs.) eşitliği federal devlet yapısının esasını oluşturuyor ve federal hükümet oluşturucu birimlerin özerkliğini ortadan kaldıramaz. Ayrıca, federasyonlarda özerklik, özerk bölgelerin federal yönetime etkin katılımını da öngörür ki, Anastasiadis bunu reddetmektedir.