Anastasiadis ne öneriyor?

Yücel Vural

KıbrıslıTürk lider Tatar’la KıbrıslıRum lider Anastasiadis arasında meşhur ‘pasaport meselesi’ yüzünden ortaya çıkan tartışma kamuoyunda tepki varmektedir.

Tatar’ın, Kıbrıs Cumhuriyeti anayasasına atıfla ‘pasaport hakkımızdır’ söylemi Anastasiadis’in çok hoşuna gittiğinden dolayı o da kendi tezini ilan etti: ‘O zaman 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’ne geri dönün’!

Aslında ne Tatar’ın söylemi ne de Anastasiadis’in karşı söylemi samimi bir duruşu simgelemiyor.

Tatar’ın ‘iki devletli çözüm’ ya da kalıcı bölünme siyasetiyle Kıbrıs Cumhuriyeti’nden kaynaklanan haklara ayni anda sahip çıkmasının garip bir yaklaşım olduğunu neredeyse kendisi dışındaki herkes anlamaktadır.

Anastasiadis’in söylemi de her nedense kimileri tarafından oldukça ciddiye alınmıştır!

Hatta onu protesto eden bile var!

KıbrıslıRum muhalifler ise Anastasiadis’in çözüm yönünde girişim üstlenmek yerine polemiklerle ilgilenmesini haklı olarak eleştirmektedirler.

Aslında Anastasiadis’in yaklaşımının ciddiyetle karşılanması gerekmektedir ama neyi amaçladığı tam olarak alaşıldıktan sonra.

Sanki Anastasiadis yepyeni bir tavır takınmış gibi abartılı yaklaşımlar ortalarda dolaşıyor.

Eğer biraz daha abartma yaparsak daha başka şeyler de söyleyebiliriz!

Mesela, ‘Anastasiadis’in artık federal çözümden vazgeçmeye hazırlandığını’ iddia edebiliriz.

Ya da ‘nihayet Anastasiadis BM parametrelerini de çöpe attı’ demeye ne dersiniz?

Eğer sansasyon yaratmak isterseniz ya da manipülatif bir amacınız varsa, bu tür ibareleri manşet yapar, siyasal ortamı bulandırabilirsiniz.

Ve belki de en çarpıcı olanı, Anastasiadis’in ‘üniter devlet modelinin kabul edilmesi karşılığında Türkiye’nin müdahale hakkının devamını içeren bir öneri yaptığını, ya da böyle bir önerinin yolda olduğunu’ ‘güvenilir kaynaklara’ dayanarak iddia etmektir.

Kimbilir belki de, Crans Montana’da birilerinin kulağına ‘artık iki devletli çözümü konuşmamız gerektiğini’ söyleyen Anastasiadis, şimdi de ‘üniter devlet karşılığında Türkiye’nin etkin garantörluğünü kabul ettiğini’ başka birinin kulağına fısıldamış olabilir!

Anastasiadis birilerinin kulağına bunları fısıltı halinde söyleyebilir ama bahsi geçen bu konularda  herhangi bir öneri yapmadığı kesindir!

Ayrıca Anastasiadis’in KıbrıslıTürkler’in 1960 düzenine geri dönmeleri yolunda bir öneri yapmasını engelleyen belirli nedenler vardır.

Anastasiadis, daha neredeyse dün BM Genel Sekreteri’ne veya onun temsilcilerine ve diğer etkili uluslararası aktörlere ‘BM parametreleri çerçevesinde, Crans Montana’da kaldığımız yerden devam etmeye hazırım’ diye seslenmişti.

Hatta, Berlin zirvesini de hatırlatarak ‘çözüme ne kadar istekli olduğuna’ herkesi inandırmaya çalışması da dikkat çekiciydi.

Bu yaklaşımı, uluslararası toplumun dikkatinin, iki devletli çözüm serüveni nedeniyle  ofsayt pozisyonuna düşen Türkiye ve KıbrıslıTürk tarafının üzerinde odaklanmasına neden olmuştu.  

Anastasiadis bu üstünlüğünü niçin heba etsin?

İki ayrı devlet talebine karşı 1960 düzenine geri dönme teklif edilirse, çıkmaz sokakta olan müzakere sürecinin tüm sorumluluğu her iki taraf arasında paylaştırılacaktır.

Yani tüm uluslararası çabalar KıbrıslıTürk tarafını ve Türkiye’yi iki devletlilik ısrarından vazgeçirmeye odaklanmışken Anastasiadis kendini niçin riske atsın?                                                     

‘BM parametrelerini kabul ediyorum’ diyerek işin içinden sıyrılmak varken, müzakere sürecinin çöküşünde kendisine de pay verilmesini talep etmesi beklenemez.

Ayrıca Anastasiadis gerçekten 1960 düzenine geri dönülmesini arzu eder mi?

Anastasiadis, iki toplum liderlikleri arasındaki tüm uzlaşmaların iki toplumlu, iki bölgeli bir federasyonu içerdiğini biliyor.

Şimdi, tüm müzakere süreçlerinin yeniden sıfır noktasından başlatılmasını önermek gayrıciddi bir tutum olur.

Kaldı ki, Kıbrıs sorununun çözümünde öneri yapma yöntemi de bu değildir.

Bunun için müzakere süreçlerinn değişik aşamaları da dahil olmak üzere sayısız platformlar vardır, ama bunlar arasında yazılı basın bildirisiyle öneri yapmak yoktur.

Yani, liderlerin ağzından çıkan her cümleyi yeni bir yaklaşım olarak nitelendiremeyiz.

O zaman Anastasiadis, ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’ne  geri dönün’ çağrısıyla ne yapmıştır?

Aslında bu çağrıyla bize, bildiği halde, normal koşullarda olmayacak duanın diğer versiyonunu okumuştur.

İlk versiyonu, iki devletli çözümdü.

Kıbrıs pasaportu’nun KıbrıslıTürk siyasetçiler tarafından da kullanılıyor olmasından kaynaklanan bu tartışmanın bazı yararlı tarafları da olmaktadır.

Örneğin, sayın Anastasiadis’e 1960 düzenine geri dönmek gibi karmaşık bir hedefle ilgili polemikler yapmak yerine tek bir konuda öneri getirmesini tavsiye edebiliriz:

1960 anayasal düzeni Kıbrıslı Türklere otonomi hakkı vermekteydi.

Sayın Anastasiadis, federal çözüm hedefiyle ilişkilendirecek şekilde, sadece bu otonomiye işlerlik kazandıracak bir adım atarak KıbrıslıTürk toplumunun dış dünya ile olan ekonomik ilişkilerinin normalleştirilmesi için Ercan/Tymbou havaalanının KıbrıslıTürk yönetimi altında uluslararası trafiğe dahil edilmesini sağlayabilir.  

Yani, hem kendi muhalefetini hem de KıbrıslıTürkleri ikna etmek için, şimdiye kadar hiçbir KıbrıslıRum liderin yapmadığını yaparak, çözüm yönünde yapıcı bir insiyatif üstlenebilir.

Sayın Tatar’a ise bir yandan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin 1964’te ortadan kalktığını iddia ederken öte yandan da 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’nden kaynaklanan haklardan bahsetmek gibi garip bir çelişkiden kurtulmanın bazı yollarını önerebiliriz.

Sayın Tatar’a 1960 anayasasına göre KıbrıslıTürklerin kendi kendini yönetme hakkı da olduğunu hatırlayarak, federal çözüme ulaşana kadar göğsünü kabartarak uluslararsu hukuk içine girmek için bu otonomiyi kullanmasını önerebiliriz.

Uluslararası hukukla barışık bir lider olmanın vereceği güvenle,  sayın Tatar BM’yi kapalı Maraş’ı ara bölgeye terk ederek ederek BM’yi göreve çağırabilir.

Tüm bunların kime ne zararı olur?