Her iki lider de, uluslararası toplumun yoğun telkinlerine olumlu yanıt vermiş görünüyor.
Onlardan kısa vadede beklenen şey, müzakere sürecinin yeniden canlandırılmasına katkıda bulunacak bazı adımların atılmasını kolaylaştıracak şekilde tutum almaktır.
Güven Yaratıcı Önlemler’in uygulanması ya da işbirliği alanlarının belirlenip değerlendirilmesi isteniyor.
Görünüşte her iki taraf da, bu beklentyi boşa çıkartan taraf olmamak için hareketlenmeyi tercih etmiştir.
Bu hareketlenme sonucunda karşılıklı bir dizi öneri sunuldu.
Öneriler diğer tarafı hedef alsa bile, bu süreci BM Genel Sekreteri’nin yönettiği çok açık.
Bu nedenle, karşılıklı yapılan öneriler, sadece iki tarafın ele alıp sonuçlandıracağı türden öneriler değildir.
BM, yapılan önerileri, mevcut çıkmazdan kurtulmak için bir araç olarak kullanmaya çalışacaktır. BM’nin müzakere sürecinin yeniden canlandırılmasını sağlama konusunda ne kadar başarılı olacağı, büyük oranda tarafların tutumuna ve BM’nin izleyeceği metodolojiye bağlıdır.
Genel Sekreter, çoktandır geliştirdiği yeni argümanlarla ‘kapsamlı çözüm’den önce atılması gereken önemli adımlar olduğunu duyurmuş durumdadır.
O nedenle, Anastasiadis-Tatar mektuplaşmasında yer alan önerilerin içerik ve nitelikleri bakımından karşılaştırılması, hem BM’nin bundan sonraki hareketlerinin anlaşılması hem de süreçte karşılaşılacak zorluklar ve olanakların anlaşılması açısından yararlı olabilir.
Önerilerin benzer özellikleri:
1. Her iki lider tarafından yapılan önerilerin ilk bakışta görünen benzer yönü, bunların ya Kıbrıslıların tümünün ya da önemli bir böümünün yakıcı sorunlarıyla ilgili olmasıdır.
Yani önerilere hakim olan anlayış ortak yarar arayışıdır.
Mesela, Kapalı Maraş’ın BM kontrolünde eski sakinlerinin yerleşimine açılması önerisinin uygulanması durumunda, hem bu bölgenin sakinlerinin yıllardır çektiği acı ve işkenceden kurtulmasına, hem de özel olarak Mağusa’nın genel olarak da KıbrıslıTürk tarafının ekonomik ve toplumsal anlamda nefes almasına hizmet edecektir.
Ayni şekilde, Tatar’ın, Kıbrıs’ın deniz alanlarında bulanan doğal kaynakların, çatışmaya yol açacak dışlama ve kabadayılık yöntemleriyle değil, ortaklaşmacı ve katılımcı bir anlayışla ele alınmasına ilişkin önerisi bölgedeki gerilimin giderilmesi için tek çıkış yöntemidir.
Diğer önerilerin tümünde de benzer ortak özellikler vardır.
2. Tüm önerilerin temelinde makul, rasyonel bir düşünce olduğu anlaşılmaktadır.
Yani bu önerilerin tümü, uygun modeller çerçevesinde ele aliınabilirse, uygulanabilir niteliktedir.
Zaten, liderlerin yapmış olduğu her önerinin gerçekleşme olasılığının hesaplandığı anlaşılıyor.
Belirli nedenlerden ötürü Anastasiadis öneri çerçevesini geniş tutmuş ve bir ölçüde KıbrıslıRum tarafının risk alabileceği, geniş kapsamlı bir adım atabileceği mesajını vermek istemiştir.
Tatar ise dar ölçekli ve gerçekleşmesi daha çok mümkün olan öneriler sunarak siyasal risk faktörünü kendi açısından küçültmeye çalışmıştır.
Elbette, her iki lideri bu tercihlerinin bir nedeni vardır. Ama konumuz şimdilik bu değildir.
3. Her iki liderin yaptığı önerilerde de, BM’yi ikna etme çabasının var olduğu açıkca anlaşılmaktadır. Yani tarafların laf ola öneri yapmadıkları, öneri yaparken, deyim yerindeyse, ‘Guterres’in bakışını yumuşatmayı’ amaçladıkları söylenebilir.
Anastasiadis bu çabayı kanıtlamak ve ‘siyasi irade yoksunluğu’ gibi eleştirilere karşı kararlılığını göstermek için siyasi riskleri yüksek önerilerle doğrudan doğruya BM parametrelerine atıfta bulunmuştur.
Tatar ise, doğal kaynaklarla ilgili olanı hariç, yukarıda da belirtildiği gibi siyasi riskleri zayıf ve gerçekleşmesi çok daha fazla mümkün öneriler sunarak BM’nin dikkatini çekmeyi ve uluslararası toplumda KıbrıslıTürk tarafı ve Türkiye aleyhine oluşan boğucu havayı dağıtmayı hedeflemiştir.
Kısacası, taraflar ‘çözümsüzlük’ ya da ‘zaman kazanma’ peşinde olmadıklarını gösterme çabasına girerek de benzer bir tutum takınmışlardır.
4. Liderlerin yaptığı önerilerin bir bölümüyle bile yola çıkılması durumunda, bunun, tarafların ‘kilitlenmiş’ pozisyonlarını gevşetmeye ve bu yolla müzakere zemininin oluşmasına ciddi derecede katkı sağlayacağı söylenebilir.
5. Her iki liderin yaptığı önerilerin uygulanması için herhangi bir ‘uygulama modeli/çerçevesi’ sunulmamıştır.
Mesela, Ercan havaalanının BM kontrolünde uluslararası trafiğe açılmasını öneren Anastasiadis, bunun hangi modelle gerçekleşeceğini tam olarak belirtmediği, Havaalanının yönetiminde KıbrıslıTürk toplumunun konumuna hiç değinmemiştir.
Ayni şekilde, Tatar, doğal kaynaklarla ilgili olarak önerdiği ‘Ortak Komite’nin yetkilerinin ne olacağına ve bu yetkilerin kaynağına hiç değinmemektedir.
Bu eksikliğin temelinde hangi nedenler vardır? Tarafların bu yönde ciddi bir hazırlıklarının olmaması başlıca neden midir? Yoksa, düşünülen uygulama modeli, diğer tarafta ya da kendi toplumunda ciddi karşı çıkışlara neden olacağı için mi gizlenmektedir?
Belki her ikisi de bu eksikliğin bir nedenidir.
Tüm bu ortak yönlerin varlığına rağmen iki liderin önerilerinde ciddi farklılıklar ve zıtlıklar da vardır.
Önerilerin farklı yönleri:
1. İki liderin yaptığı önerilerin en önemli farklılığı, bunların üzerinde kurgulandıkları zemindir.
Anastasiadis, önerilerini 1959-1960 andlaşmalarına ve BM kararlarına dayalı olarak sunduğunu belirtirken, Tatar, bölünme ve iki devletli çözümü bir zemin olarak kabul ettiğini vurgulamaktadır.
Bununla birlikte, Tatar, önerdiği işbirliği adımlarının atılması için KıbrıslıRum tarafının ‘iki-devletli çözüm modeli’ni kabul etmesini bir önşart olarak sunmamaktadır.
Tatar ‘iki devletli çözümü talep etmekten vazgeçmedik’ demektedir. Bu cümle ile ‘önşart olarak iki devletlilik’ birbirinden farklıdır.
Zaten, iki devletlilik önşart olarak sunulmuş olsaydı, Tatar’ın önerilerinin hiçbir anlamı olmayacaktı.
2. Anastasiadis’in GYÖ paketi, içerdiği unsurlar bakımından KıbrıslıTürk toplumunu ikna etme çabasını da yansıtmaktadır.
Bu çabanın bir sonucu olarak, KıbrıslıTürk sol ve liberal çevreler bu önerilerin müzakere edilmesini, ilk kez yaygın bir sesle talep etmişlerdir.
Bununla birlikte, siyasi riskleri azaltma kaygısıyla hareket eden ve büyük oranda ‘Türkiye’nin pazarlık gücü’nü korumayı da hesaba katmaya yönlendirilen Tatar’ın yaptığı öneriler, KıbrıslıRum kamuoyunda olumlu bir dalgalanmaya yol açacak nitelikte değildir.
3. İki liderin sunduğu öneriler içerik bakımından da birbirinden farklıdır.
Anastasiadis’in önerileri Kıbrıs sorununun önemli unsurlarına temas etmektedir.
Tatar’ın önerileri ise, doğal kaynaklarla ilgili olanı hariç, Kıbrıs sorununa güçlü şekilde temas etmekten kaçınmaktadır.
Bu önerilerin karşılaştırılması tarafların konumlanmalarında var olan asimetrik durumu açığa vurmaktadır.
KıbrıslıRum tarafı mevcut BM parametrelerine dönüşü öngörmektedir.
KıbrıslıTürk tarafı ise önşart olarak sunmasa da bölünmenin kalıcılaştırılarak Kıbrısta iki devletin varlığının kabul edilmesini en azından beklenti düzeyinde muhafaza etmektedir.
Halbuki geçmişte her iki taraf için BM parametrelerine bağlılık önem taşıyordu.
Yani iki tarafın Kıbrıs sorununa bakışında simetrik bir duruş sözkonusuydu.
KıbrıslıTürk tarafının Türkiye’nin yönlendirmesi altında gündeme getirdiği bu ‘yeni çerçeve talebi’ne hiçbir uluslararası aktörün destek vermediği artık ayan beyandır.
Türkiye, ‘Kıbrıs’ta kalıcı bölünme’ talebini, başta ABD olmak üzere, diğer bazı Avrupalı aktörlerle ilişkilerinde bir pazarlık unsuru olarak kullanmaya kalkışsa bile, elde edebileceği sonuç, benzer durumlarda elde ettiklerinden farklı olmayacaktır.
En yakın örnek, İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğidir.
Türkiye Veto kartını havaya kaldırarak, ABD’nin Suriye’de YPG/PYD’ye verdiği desteği pazarlık olarak kullanmaya kalkıştığında, ABD bu konuyu konuşmayı kabul etmemiş, üçlü mutabakatı işaret etmişti.
Sonuçta, Türkiye, her iki ülkenin PYD/YPG’ye destek vermeme taahhüdüne karşılık olarak vetosunu kaldırmıştır.
Türkiye’nin, Batı ile olan ilişkilerinde Kıbrıs’ı pazarlık konusu olarak kullanamayacağını anlaması önem taşıyor.
Böyle bir durumda, BM, kısa vadede, tarafların üzerinde mutabık kalacağı bazı önerilerin hayata geçirilmesine, orta vadede ise, yeni müzakere sürecine odaklanma fırsatı bulacaktır.