Anastasiadis Tatar’ın Pasaportunu Almak İstediğinde

Kıbrıs basınında yer alan haberlere göre, Kıbrıslı Rum lider Anastasiadis, rejimin tellerle çevrili Varoşa’ya yönelik hamlelerine yanıt olarak Ulusal Konsey’e Kıbrıslı Türk politikacılardan Avrupa Birliği pasaportlarının geri alınmasını önerdi.

Dionysis Dionysiou

Kıbrıs basınında yer alan haberlere göre, Kıbrıslı Rum lider Anastasiadis, rejimin tellerle çevrili Varoşa’ya yönelik hamlelerine yanıt olarak Ulusal Konsey’e Kıbrıslı Türk politikacılardan Avrupa Birliği pasaportlarının geri alınmasını ve üçüncü ülke vatandaşlarının kuzeye geçişlerinin yasaklanmasını önerdi.

Bu noktada, ELAM’ın bildik tutumu söz konusudur. Görüldüğü üzere bu tutum Anastasiadis tarafından benimsendi ve bilgilere göre nihai kararların alınması için ay sonu bu öneri bakanlar kuruluna sunulacak.

Anastasiadis – Hristodulidis ikilisinin Kıbrıs sorunundaki feci başarısızlığı sonrasında ELAM’ın önerileri bir çeşit çözüm gibi görünüyor. 

Kıbrıslı Türk lider Ersin Tatar da dahil olmak üzere çok sayıda Kıbrıslı Türk politikacı ise Anastasiadis’e bu konuda yanıt vermiştir. Tatar, “O pasaportlar Rum pasaportu değil. Kıbrıs Cumhuriyeti pasaportlarıdır ve Kıbrıslı Türklerin de almaya hakkı vardır” dedi. 
 


Riyakarlık

Tüm bu anlatılan tezlere dayanılarak şu yöndeki genel sonuca varılabilir: Anastasiadis ve Tatar aşırı miktarda riyakârdırlar.

Örneğin Ersin Tatar, bir yandan Kıbrıs’ta iki devletlilik çözümünü resmi olarak masaya koyarken, öte yandan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin tüm Kıbrıslılara ait olduğunu söylüyor. Kıbrıslı Türkler 1964 yılında Kıbrıs Cumhuriyeti’ni terk etmişler ve Kıbrıs Geçici Türk yönetimi adında kendi yönetim yapılarını kurmuşlardır.

Savaş sonrasında, 1974 yılından buyana Kıbrıslı Rumların evlerini ve mülklerini gasp ederek kontrol altında tutmaktadırlar ve 1983 yılındaysa  “KKTC” adını verdikleri kendi bağımsız devletlerini ilan etmek suretiyle Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tamamen reddetmişlerdir.

Kısacası, bütün bunlardan sonra Sayın Tatar, Kıbrıs Cumhuriyeti pasaportuna sahip olma hakkından bahsediyorsa, kendisiyle ilgili bir sorun vardır demektir. Pek tabii açıklamaları olumlu açıdan da görülebilir: Yani, bu açıklamalarla, devleti olmadığını düşüncesini taşıyarak bunu bildiğini, bu bağlamda derinlerde bir yerlerde Kıbrıs Cumhuriyeti’ne inanmaya devam ettiğini veya en azından Kıbrıs Cumhuriyeti’nden bir şey beklediğini anlıyoruz. 


Ve Anastasiadis hali

Günümüzde Kıbrıs Rum liderliğinin 1964 yılından itibaren taşıdığı ezeli ve kolektif ikiyüzlülüğünü temsil eden Nikos Anastasiadis’in ortaya koyduğu davranış ise çok daha riyakâradır.

Makarios, 1963 yılındaki toplumlararası kargaşaların ardından, 1964 yılının Nisan ayında 1959 anlaşmalarını tek taraflı olarak feshetme yoluna gitmişti.

“Zaruret hali” doktrini temelinde iki toplumlu üniter Kıbrıs Cumhuriyeti Kıbrıs Rum Devleti’ne dönüştürülmüştü.  1963 yılı Aralık ayı krizinden aylar sonra, 3 Haziran 1964 tarihinde o zamanki Cumhurbaşkanı Muavini Fazıl Küçük resmi olarak Makarios’tan Kıbrıslı Türklerin hükümete dönmelerini talep ettiğinde, Cumhurbaşkanı Makarios’un yanıtı şöyle olmuştu: “Artık Cumhurbaşkanı Muavini değilsiniz. Hükümetin yaşamı ve varlığı sizin isteğinize bağlı değildir”. (Haravgi gazetesi. 4 Haziran 1964).  Meclise gidip sandalyelerini talep eden 15 Kıbrıslı Türk milletvekili de aynı muameleyle karşılaşmıştı. O dönemki Meclis Başkanı bu kişileri nazikçe kabul edip, kendilerine 1960 Anayasası’nın yeniden düzenlenmesinden sonra artık Kıbrıs Meclisi’nde yerlerinin olmadığını ifade etmişti.   

Kıbrıslı Rumlar, Kıbrıslı Türklerin Kıbrıs Cumhuriyeti kurumlarına dönmelerine ilişkin derhal müzakerelere başlamalarının istenildiği 196 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararına karşın bunu yapmaya hiç niyetli değillerdi. Tam aksine, Makarios, Yunanistan Başbakanı Yorgos Papandreu’ya gönderdiği mektuplarda endişe etmemesini, zira Kıbrıslı Türklerin izole edilip enklavlarda yılgınlık halinde olduklarını belirtiyordu.  

Kıbrıs Cumhuriyeti

Kısacası, Kıbrıslı Türkler abartmalarıyla, siyasi olgunluktan uzak yapılarıyla ve oportünist siyasi kararlarıyla ‘istila’ öncesinde de fakto olarak Kıbrıs Cumhuriyeti’ni lağvetmişlerdi. Kıbrıslı Rumlar ise bunu çok daha büyük oranda yapmışlardı.

Zürih – Londra Anlaşmalarını feshederek ve Anayasayı yeniden düzenleyerek, esasında ikinci bir Yunan devleti kurmuş ve işleve sokmuşlardı. Yunan bayrağını dahi sembolizm seviyesinde kullanmışlardı.  Ayrıca 1966 yılında Solonas Mihailidis tarafından yazılan Kıbrıs milli marşını ortadan kaldırarak Yunan milli marşını yürürlüğe koymuşlardı.

Riyakarlığın doruğa çıktığı nokta ise Türk müdahalesinden sonra gerek Kıbrıslı Rumların gerekse Kıbrıslı Türklerin Kıbrıs Cumhuriyeti’ni keşfetmiş olup, yakışıksız biçimde alakart olarak kullanmalarıdır.

Kıbrıslı Rumlar meşruiyet kazanmak ve uluslararası olarak tanınan devlet olarak işlev göstermek adına Kıbrıs Cumhuriyeti’ni kullanırken, Kıbrıslı Türkler ise 1974 istilasını meşrulaştırmak adına, artan egemenlik aracılığıyla kendi tanınmış devletlerini kurmak isterken kurucu ortak olduklarını hatırlıyorlar.    

Pasaportlar

Hukukçu değilim ama mantık ve siyasi analiz açısından baktığımda pasaportlara ilişkin tartışmanın saçma olduğu düşüncesindeyim.

Hiçbir Kıbrıslı Rum veya Kıbrıslı Türk siyasi, kendisini hukuksal olarak pasaport işlemleri düzenleyecek bir merci olarak göremez. Hepsi, ucuz ve sığ bir politik savaş alanında, şansız ve şerefsiz olarak yere yığılan Kıbrıs Cumhuriyeti leşinin üzerine abanmış dişliyorlar.   

Tatar ve sülalesi, Kıbrıslı Türklerin ezici bir çoğunluğu, adanın kuzeyinde evlenmiş binlerce başka ülke vatandaşları bugün Kıbrıs Avrupa Birliği pasaportu talep ediyorlar ve bu pasaporta sahiptirler. Oysa bu kişilerden pek azı bu ülkenin tek bir bütün olduğuna ve inanıyor. Pasaportu sadece kendilerine önemli seyahat kolaylıkları ve AB içerisinde çeşitli avantajlar getiren bir belge olarak görüyorlar. 

Anastasiadis ise Kıbrıs Cumhuriyeti’ni ve pasaportlarını bir grup Kıbrıslı Rumu zengin etmek adına her çeşit insanı ülkeye taşımak üzere kullandı. Anastasiadis, kendisinin inanmadığı Kıbrıs Cumhuriyeti’ni araç olarak kullanmak suretiyle, İnterpol ve kaçtıkları ülkeler tarafından aranan uluslararası dolandırıcılara pasaport vererek ülkeyi itibarsız bir devlete çevirdi.   

Çözüm

Uzun lafın kısası, Kıbrıslı Rumları ve Kıbrıslı Türkleri yöneten bayağı popülistler ülkemizin siyasi sahnesinden kaybolmadıkları sürece aydınlık günler görme olasılığımız yoktur. Ne de sorunlarımızı ciddiyetle ele ala alma ihtimali vardır. 

Sorunlarımızı, Kıbrıslı Türkleri aptal köylüler olarak gören, arada sırada yukarıdan kırıntılar atarak onlara besleme gibi davranan Erdoğan, Ankara’daki kimi şahinler veya Lefkoşa’daki ses yansıtıcısı Tatar çözecek değildir.

Sorunlarımızı, Türkiye’ye yaptırım uygulayacağına dair aklımızla dalga geçen ve fiiliyatta uluslararası olarak çözümsüzlüğün baş sorumlularından biri olarak gösterilen kimi Anastasiadisler de çözecek değildir.

Kıbrıs halkının saflığı ve siyasi değerlendirme yoksunluğundan istifade ederek ülkedeki siyasi yaşamlarını multimilyoner olarak noktalayan kişiler de sorunlarımızı çözmeyecekler.

Ne de halkın dikkatini bizi soktuğu çıkmazlardan başka tarafa çekmek için Tatar’ı pasaportunu elinden alacağına dair tehdit eden insanlar…    
 

Ey adamım!
Sen önce Malezyalı Jho Low’un pasaportunu al da, sonra bilgisiz Kıbrıslı Tatar’ın pasaportunu alırsın.
Aramızda kalsın, Tatar’dan hiçbir farkın yoktur. 

Bu makalemi de her zamanki basit düşüncemle sonlandırayım:
Ciddi siyasi liderliklerimiz olsaydı, Kıbrıs Cumhuriyeti pasaportu popülist politikacıların ellerindeki faydalandıkları bir araç olarak kullanılmazdı. Avrupa Birliği içerisinde ülkemizin yeniden birleşmesine yönelik bir araç olabilirdi. Gururlu bir Avrupa ülkesinin birliğinin simgesi olabilirdi. Bu ülke “tıfıllar” tarafından yönetildiği sürece bu mümkün değildir. 

Güney Haberleri