Çok uzun yıllar önceydi…
Londra’daydım…
Bir yakınımın kızı, bir başka yakınımın oğlu ile evleniyordu…
Damat British, gelin KKTC vatandaşı…
Düğün Londra yakınlarında bir yerdeydi…
Ve damatla gelin, çok ciddi para ödeyerek, düğünden sonra Mauritius’e gidecekti…
-*-*-
Ancak düğün bittikten sonra bir şey akıllarına geldi; gelinin pasaportu!
Gelin, dedik ya KKTC vatandaşıydı…
-*-*-
Ve KKTC Pasaportu ile Dünya’nın her hangi bir ülkesine seyahat etmek imkansızdı veya çok sıkıntılıydı!
-*-*-
Londra’daki Mauritius Yüksek Komiserliği falan arandı…
Ve soruldu: Biz balayı için Mauritius Adası’na gideceğiz ancak pasaportlardan biri “KKTC”… sorun çıkar mı?
-*-*-
Aldıkları yanıt üç aşağı beş yukarı şöyleydi:
“… Canım kardeşim, siz, binlerce kilometre uçacaksınız ve en az on - 15 bin Sterlin ödeyerek balayına gideceksiniz ve biz sizi ülkeye sokmayacak mıyız? Olmaz öyle şey… Ülkemize bekliyoruz…”
-*-*-
Bir turizm ülkesindeki “kafa yapısı” böyle olmalı…
Binlerce Sterlin veya döviz harcayacak bir turiste, ülkeye girişte sıkıntı yaratılmamalı…
-*-*-
Gelelim KKTC’ye…
“Turizm öncül sektör” diyoruz, havanda su dövüyoruz…
“Turizm lokomotif sektör” diyoruz, Gaziveran’da harmanlıkta kendi kendimize top oynamanın ötesine geçemiyoruz…
-*-*-
En basitiyle “Ercan’ın uluslararası uçuşlara açılma şansı var, oturun görüşün” diyoruz, Türkiye’den bir kardeş bunu söyleyenlere “hainsiniz” diyor…
-*-*-
Be arkadaşlar, Güney’den kendi araçları ile gelecek olan ve geldikten sonra da en az biner TL tutarında benzini bizim ülkeden alacak “turistlere” kolaylık sağlayın…
Bırakın kardeşim geçsinler…
Hızlı hızlı gitsinler…
50 derece santigratta sınır kapılarında saatlerce beklemesinler…
Bizimkiler karar bile veremiyor.
-*-*-
Kıbrıs’ı vatan bilmeyen, Kıbrıslıyı sevmeyen, büyükelçiler, komutanlar; bilemediniz birkaç Türkiyeli bakan ya da başkan yardımcısı “geleceğimize” hükmediyor…
-*-*-
Müzakerelerin ne zaman ve nasıl bağlaması gerektiğine onlar karar veriyor…
Rum tarafı kabul etmesin diye, gerçekten saçma sapan öneriler hazırlanıp, Ersin Tatar’ın eline tutuşturuluyor; “ilet” deniyor, garibim de kendi önerileriymiş gibi yapıp iletiyor…
-*-*-
Sonra da deniyor ki; KKTC turizmin merkezi olacak; aha biletler de ucuzlayacak falan ve de filan…
-*-*-
Bu ülkeyi, bu ülkenin insanlarının demokratik iradesi yönetmiyor…
KKTC adı verilen “şey”, kimsenin tanımadığı ve tanımayacağı ama kimsenin de zaten “tanıtmak” gibi bir derdi olmadığı bir “şey”dir…
Şey!
-*-*-
Erdoğan, bizim adımıza Anastasiadis ile görüşüyor…
“Gel Kuzey Kıbrıs’a görüşelim Nikos” diyor…
O görüşecek!
Ersin Tatar mı?
O’na da yazılı bir açıklama yazdırıp, dağıttıracaklar, ya şükran çekecek, ya kutlayacak…
-*-*-
Türkiye Dışişleri bizim adımıza Rum tarafına “kabul edilmemesi maksatlı” öneriler iletiyor…
Ercan’ı açamıyoruz…
Ülkeye gelen turistin “geliş noktası”, Republic of Cyprus…
Rum veya Güney’deki turistlerin sınır kapılarından çok hızlı geçişlerine bile biz karar veremiyoruz…
Ama “turizmle kalkınacağız” gibi demeçler verebiliyoruz…
-*-*-
Bu mudur?
Bu mudur sizin yapabileceğiniz?
Yazıktır kardeşim, günahtır.
Bırakın, kendi ülkemizde, kendimiz karar verelim…
-*-*-
Yazdıklarımda yüzde yüz haklıyım ve bunu biliyorsunuz değil mi?
Nereden mi kanaat getirdim yüzde yüz haklı olduğuma?
Çünkü, bütün bunları yazdığımız zaman, çözümle ilgili bir şey dediğimizde hemen kızıyorsunuz ve “hain ilan etmek” dışında tek bir öneri sunamıyorsunuz!
-*-*-
Haaa, Tatar’ın ilettiği dört öneri mi?
Çok eksik be canlarım, bir tek Larnaka Havaalanı ile Limasol Limanı’nı talep etmeyi unutmuşsunuz!
Bir de Anastasiadis’ten, tövbeler tövbesi ama “şey” istemediğiniz kaldı!
Neyse!
Bu düzen böyle devam etmemeli!
Daha basit bir hayat
Evlilik kurumuna çok inanan biri değilim…
Muhafazakar inancı olanlar, örneğin Türkiye’de yayınlanan dinci gazetelerden biri dün “aman boşanmalar arttı, bunun sebebi de seküler inançtır” gibisinden bir yorumlu manşet attı…
-*-*-
İnsan, sevdiği ve saydığı biriyle ömrünü geçirmeli…
Sevgi ve saygı biterse, gerisi zaten ya aldatma ya işkencedir!
Ama bu konuyu tartışmanın anlamı yok!
-*-*-
Meseleyi “laik olanlar boşanıyor”, “İslam’a tapanlar ise boşanmıyor” diye algılamak da son derece “boş”…
-*-*-
İki insan; cinsiyetleri ne olursa olsun; aralarında sevgi ve saygı yoksa; bir imamın duası veya medeni ülkelerdeki gibi bir kağıda imzayla o birlikteliği ne sağlamlaştırabilir ne de güzelleştirebilir…
-*-*-
İyi bir birliktelik, “karşı taraftan, olmayacak olanla yapılamayacak olanı istememektir”…
Ve bunun adı çoğu zaman “para”dır!
“Tatile gitmek istiyorum…”
Para yoksa, istemeyeceksin…
“Arabayı değişmek istiyorum…”
Hangi gelirle bunu yapacaksın?
-*-*-
Kısacası dün de yazmıştım; artık ekonomik sıkıntılar nedeniyle, yaşantılarımızın değişmesi kaçınılmazdır…
Daha basit bir hayat şarttır.
Daha ucuz bir hayat kaçınılmazdır.
Bu başarılmazsa, mutsuzluk ve dahası kaçınılmazdır…
-*-*-
Bir de unutmadan işin içine siyaset de katayım; sizi bu duruma düşüren beceriksiz yöneticilere bir sonraki seçimde asla oy vermemek de mutlaka gündeminizde olmalıdır.
Kına gecesiydi, nikahtı, nişandı, sözlenmeydi… Hepsi büyük masraf… Gelinlik, damatlık ateş pahası… Her şey çok pahalı… Düğünlerde yeni bir sisteme geçilebilir mi? Artık düğünler çok çirkin… Eskiden düğünler üç gün üç gece sürerdi… Sonra “tebrik kuyruğu” sistemine geçildi… Ne bileyim, “online düğün” neden olmasın? “Hesaba para gönderme usulü”… Zaten gördüğüm kadarıyla artık düğünlerde eğlence pek yok… Oyun oynamaya vakit yok… Damat ve gelin ayakta durup terliyor ve herkes için tam bir işkence… Ve herkes için masraf… Git 100’er TL tak; en az 200 TL benzin falan… Gerçekten düşünülmesi ve tartışılması gereken bir konu…