Şevki Kıralp
sevkikiralp@gmail.com
Anayasa, en basit tanımıyla demokratik devletlerde siyasetin ve hukukun temel çizgilerini belirleyen düzenlemedir. Yurttaşların temel hak ve özgürlüklerini ve devletin işleyişini anayasa belirler. Anayasa devletin yetkisini meşrulaştırmayı ve yurttaşları birleştirici değerler ve hedefler vasıtasıyla bütünleştirmeyi amaçlar. Bunun yanında, anayasa devlet kurumlarının yetkilerini sınırlandırır ve bu sınırları yurttaşların anayasa yoluyla belirlenen hak ve özgürlükleri çizer (Andrew Heywood, Siyaset, Ankara, Adres Yayınları 2007). Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin mevcut anayasası 1985 yılında yürürlüğe girmişti. 2013 erken genel seçimlerinin kampanya süreci boyunca anayasal reformlar yapmanın gerektiği, yani anayasanın değiştirilmesi gerektiği konuşulmuştu. 29 Haziran tarihinde Kuzey Kıbrıs seçmeni anayasada yapılması ön görülen değişiklikler için oy vermeye çağrıldı. Esasen, gönül isterdi ki anayasal değişiklikler seçimlerle aynı güne denk gelmesin, gündemin anayasal değişiklik üzerine tartışmalardan oluşacağı bir süreç yaşansın ve bu referandum “belediye seçimlerine oy vermeye gitmişken anayasal değişikliklere de oy verelim” şeklinde gerçekleştirilmesin. Öncelikle anayasal değişiklikler aynı güne denk gelen yerel seçimlerin gölgesinde kalmış ve bundan dolayı gündemde ve toplumun siyasal ilgisinde hak ettiği yere oturamamıştır. Bu, az sonra değineceğim gibi Gazimağusa’da gerçekleştirilen bir konferansta milletvekillerinin de ifade ettiği bir nokta olup ileri bir tarihte seçimlerle aynı gün gerçekleştirilmeyecek olan daha kapsamlı başka bir anayasa değişikliği oylaması yapılması da düşünülmektedir.
11 Haziran 2014 tarihinde Gazimağusa’da “Mağusa İnisiyatifi” tarafından düzenlenen bir konferansa CTP Milletvekili Sayın Asım Akansoy, DP Milletvekili Sayın Hakan Dinçyürek, UBP Milletvekili Sayın Ersan Saner ve TDP Milletvekili Sayın Mehmet Çakıcı konuşmacı olarak katılmış ve anayasal değişiklikler üzerine bilgi vermişlerdi. Konuşmacı milletvekilleri anayasal değişikliklerin getireceği yararları anlatmışlardı. Ön plana çıkan noktalar arasında çocuk haklarının genişletilecek olması, çocuk mahkemeleri ve çocuk ceza evleri açılacak olması ve böylece yargı sürecinde çocuk psikolojisinin gözetilecek olması vardı. Öte yandan belediyeleri zarara uğratan belediye başkanlarının görevden alınabilmesinin önünün açıldığına ve böylece yerel yönetim sorunlarından doğacak krizlerin önlenebileceğine değinildi. Yüksek öğrenimi denetleme yetkisinin ise özerk bir kurum olarak YÖDAK’a ait olduğunun anayasada ifade edileceği belirtildi. Meclis tatilinin 2 aya indirilecek olması ve milletvekillerinin mal beyanında bulunması zorunlu hale getirileceği ifade edildi. Çevrenin korunması hususunda yargının daha duyarlı hale getirileceği, her yurttaşın her bölgedeki çevreye zarar verenleri dava edebileceği açıklandı. Buna ilaveten yurttaşların devlete dilekçelerine 30 gün içerisinde cevap verilmesi ve vatandaşın sorununun çözülmesi için hangi kuruma ve hangi birime başvurması gerektiğinin izah edilmesinin de zorunlu hale geleceği anlatıldı.
Sayın Akansoy mecliste anayasal reform çalışmalarını yürüten komitenin görevini sürdüreceğini ve ayrı bir tarihte daha kapsamlı değişiklikler için yeniden referanduma gidilmesi gerektiğini, 29 Haziran değişikliklerinin sadece başlangıç olduğunu söyledi. Bunun yanında partisinin 80 maddede değişiklik önerdiğini ancak bunların tamamının oylamaya götürülmesi için mecliste uzlaşı sağlanamadığını ifade etti. Ayrıca ülkemizde artık savaş koşullarının geçerli olmamasından dolayı anayasanın geçici 10. maddesine gerek kalmadığına inandığını belirtti. Sayın Dinçyürek daha kapsamlı bir değişiklik için ayrı bir tarihte yeniden sandığa gidilmesi gerektiğini ve bir sonraki referandumda anayasa değişikliği maddelerinin ayrı-ayrı ve birbirinden bağımsız olarak oylanması gerektiğine inandığını anlattı. “Çevre hususunda gerekli anayasal düzenlemeyi yapıyoruz. Yurttaş olarak kaçımız tesislerinde gerekli önlemleri almayarak çevre konusunda yeterince hassas davranmayan kurum ya da kuruluşları dava edeceğiz merak ediyorum” diye ekledi. Sayın Saner ülkemizde ateşkes koşullarının sürdüğünden ve böylesi bir durumda zorunlu askerliğin kaldırılmasını doğru bulmadığından bahsetti. Anayasal görüşmelere anayasa profesörlerinin de fikir vermek amacıyla katılması gerektiğini savundu. Bunun yanında Kuzey Kıbrıs’ta ciddi bir azınlık hakları sorunu olmadığını, dolayısıyla da bunu çözmek için anayasal bağlayıcılığa gerek olmadığını düşündüğünü belirtti. Sayın Çakıcı milletvekillerine polisin İçişleri Bakanlığı’na bağlanmasının teknik ve hukuki boyutuna ilişkin şahsen benim sorduğum bir soruyu cevaplarken kendisinin hukukçulara danışarak edindiği bilgiye göre polisin İçişleri Bakanlığı’na bağlanmasının geçici 10. maddenin mevcut haliyle de mümkün olacağını belirtti. Buna ilaveten, esprili üslubuyla “Sayın Eroğlu ve Sayın Anastasiadis’in birlikte yiyip içtikleri bir ortamda savaş koşulları geçerli değildir” diyerek geçici 10. maddeye artık gerek duyulmadığını düşündüğünü anlattı. Dört milletvekili de partiler arası uzlaşıdan doğan anayasa değişikliği oylamasından memnun olduklarını belirtti.
Sosyal medya üzerindeki tartışmalar “bu anayasaya evet demek işgal düzenini kabul etmektir”, ya da “bu anayasaya hayır demek çağı yakalayamayan 1985 anayasasını kabul etmektir” sloganlarıyla sürmektedir. Dört milletvekilini dinledikten sonra, değiştirilmesi ön görülen anayasa maddelerinin partiler arası bir uzlaşıdan doğmuş olmalarının ve çağımızın hem Kuzey Kıbrıs’a hem evrensel ilkelere özgü gereksinimlerini yakalamak amacı taşımasının önemli olduğuna kanaat getirdim. Fakat anayasa üzerine sürdürülen çalışmalar, 29 Haziran halkoylaması milletvekillerinin de ifade ettiği gibi sadece bir başlangıç teşkil eder, daha iyisi için mecliste ve kamuoyunda girişimler sürerse beklenen etkiye kavuşabilir. Tekrar ifade etmekte fayda görüyorum ki anayasa toplumun yurttaşlık bilincinin ve devlet kurumlarının devleti işletişinin özüdür. Anayasa değişikliğini süreç olarak belediye seçimleriyle eş zamanlı gerçekleştirmek bir talihsizlik olmuştur. Kamuoyunun mevcut nabzı ölçüldüğü zaman, insanların destekledikleri partilerin uzlaşısı ile doğan bu değişiklikleri onaylayacağı görülebilir. Fakat aynı şekilde, uzun süredir tartışılmasına rağmen mevcut zamanlama nedeniyle anayasanın öneminin insanların bilincine yeterince yerleştirilemediği, toplumun anayasa değişikliğine belediye seçimleri kadar önem ve ilgi göstermediği de görülür. Demokratik bir devlette anayasa seçimlerden daha önemlidir. Devleti kimlerin yöneteceği değil, nasıl yöneteceği daha önemlidir ve bu da anayasa ile belirlenir. Bu nedenle mecliste çalışmalar sürmeli, sivil toplum örgütlerinin katılımının genişleyeceği bir süreç başlatılmalı, insanların ilgisi artırılmalı, daha kapsamlı bir anayasa değişikliği metni hazırlanmalı, kesinlikle seçim süreçleriyle kesişmeyecek bir referandumda oylanmalı ve 29 Haziran sadece bir başlangıç teşkil etmelidir.