Kıbrıs’ın güneyinde 26 Mayıs 2013 Pazar günü Lefkoşa’ya bağlı Pera Orinis köyünde, 1950’li yılların ikinci yarısında EOKA tarafından “hain” olduğu iddiasıyla öldürülen Andreas Sakkas’ı anma töreni düzenlendi.
Törende, AKEL adına Siyasi Büro üyesi Stefanos Stefanu bir konuşma yaparak Andreas Sakkas’ın “Kıbrıs’taki aşırı sağın fanatizminin kurbanı olduğunu” söyledi.
Stefanos Stefanu yapılan anma töreninde şöyle dedi:
“Andreas Sakkas’la birlikte Grivas’ın maskeli adamlarının vahşice ve insanlık dışı biçimde öldürmüş olduğu diğer solcu savaşçıları da anıyoruz. Ne yazık ki bu liste uzundur: Neofitos Kleantus, Andreas Mihalidis, Mihalis Kirasatis, Hristodulos Ortitharis, Kostas Sfingos, Panayotis Tsaros, Yeorgios Politehnis, Mihalis Petru, İlias Toffaris, Kiriakos Patatas, Savvas Menikos, Dimitris Matsukos, Panayotis Stilyanu, Nikdomos Yuannu, Savvas Thupos, Maria Haritu, Despulla Katsuri ve Pieris Pistolas.
Tüm bu kahramanların ve şehitlerin tek bir ortak özelliği vardır: Tümü de AKEL üyeleriydiler ve Sol Halk Hareketi’ndendiler. Sade işçilerdi, çok zor İngiliz sömürge döneminde hayatlarını kazanmaya ve eve bir dilim ekmek götürmeye çalışıyorlardı, bu dönem insanların yoksulluk içinde olduğu, hor görüldüğü bir dönemdi. Ancak bu dönemde yalnızca hayatta kalma mücadelesi vermediler, sömürgecilikten kurtuluş için, işçi sınıfının baskı altından kurtulması için AKEL ve sol hareketin saflarındaki binlerce işçiyle birlikte güçlerini birleştirdiler.
Andreas Sakkas yoksul ve ileri görüşlü bir aile insanıydı, geniş ailesini hayatta tutmak için çok çalışıyordu. PEO’nun bir üyesiydi ve AKEL’in “Haravgi” gazetesini düzenli biçimde dağıtıyordu. Sola karşı, AKEL’e karşı saldırılar ve terörün yürütüldüğü dönemde dahi “Haravgi” gazetesini satmayı ve dağıtmayı ısrarla sürdürdü. Bu ise, belirli fanatik çevreler ve güçlere göre affedilmez bir günahtı.
Pera Orinis’in küçük köy kahvesine maskeli şahıslar gelerek ona sövüp sayarken, ellerini havaya kaldırmasını istediler. Andreas onlara karşı cesur biçimde direndi. Andreas onlara kafa tutarak hayatını tehlikeye atacak ne tür bir ihanet suçu işlediğini açıklamalarını talep etti. Korkak maskeli şahısların yanıtı onu gelişigüzel biçimde vurup öldürmek, geride neredeyse doğum yapmak üzere olan hamile karısını dul, yedi çocuğunu da öksüz bırakmak oldu...
Bu suçu haklı göstermek gerekçesiyle silahlı ve maskeli şahıslar, Andreas’ın ölü bedeni üstüne “Hain” yazılı bir not bıraktılar. Sonraları, broşürler dağıtarak Andreas’ın İngilizler’e üç eşek ve giysi sağlamış olduğu yalanını yaymaya çalıştılar. Ancak bu yalanlar hiçbir zaman somut kanıtlarla doğrulanmadı. Andreas Sakkas’ın öldürülmesinden birkaç gün sonra, bölgenin EOKA örgütünün önde gelen liderleri, onun öldürülmesinin trajik bir hata olduğunu söylemeye başladılar.
Baf’ta Mesoyi köyünden Neofitos Kleantus’un öldürülmesi de benzer biçimde Ekim 1956’da gerçekleştirildi. Yine bölgenin önde gelen EOKA liderleri, Kleantus’un öldürülmesinin, ölümcül bir hata olduğunu söylediler. Elbette bu itiraf bu kahramanın yasta olan ailesini birazcık rahatlatsa da, EOKA Savaşçıları Örgütü’nden bu yönde resmi bir itiraf yapılmadığı için bu korkunç cinayetin etkileri ve ihanet söylentileri öldürülmüş olan yoldaşlarımızın ailelerini, çocuklarını ve torunlarını etkilemeye devam etti. Tümü de aile onurlarına karşı bu çamur atma ve ihanet söylentileriyle yaşamak zorunda bırakıldılar.
Bu dönemde, tam da sömürgecilik karşıtı mücadele yükselmişken soldan insanların öldürülmesinin siyasi birer cinayet olduğu ve bunların somut bir hedefi olduğu inkar edilemez. Hedef ülkeyi yanlış yönlere yöneltip bir iç savaşa sürüklemekti – böylece en gerici kesimler sömürgecilik sonrası Kıbrıs’ta solu marjinalize edip zayıflatarak kendi iktidarlarını kurmak istiyorlardı. Bunu Grivas’ın bizzat kendisi de Kitoiu Anthimos’un Papazı’na gönderdiği mektupta itiraf etmektedir. Grivas sözkonusu mektubunda “Beğensek de, beğenmesek de, komünistler bizim rakiplerimizdir. Onları siyasi bir güç olarak ortadan kaldırmalıyız, ulusal konuya ilişkin kararları bugüne kadar yaptıkları gibi etkileyemeyecekleri bir duruma getirmeliyiz” diyordu.
Tüm bu korkunç planlara karşın Sol ve Sağ arasında bir iç savaşa sürüklenmedik, bu da büyük oranda hareketimizin olgunluğu, yurtseverliği ve sorumlu duruşunun sonucudur. Provokasyonlar, terör ve cinayetlere aynı yöntemlerle cevap vermedik, kitlelerle siyasi hareketlilik içinde bu tür eylemleri kınadık. Siyasi mesajlarımız, kararlı eylemlerimizle, bugün bir kez daha bu cinayetleri kınıyoruz.
Bugün burada düzenlenen bu siyasi anma töreninin ve benzer etkinliklerin amacı yaraları tekrar aşmak değil, mücadeleleri ve dürüst savaşçıları onore etmektir. Sağdan Makarios gibi şahıslara saygı gösterip onları tanıdığımız gibi, aynı zamanda EOKA içerisinde bu tür cinayetlere karşı çıkan ve Grivas’a bu infazları durdurması için baskı yapan dürüst savaşçıları da onore ediyoruz.
AKEL olarak biz üyelerimize ve kadrolarımıza hiçbir zaman bu tür cinayetlerin intikamının alınması çağrısı yapmadık. Tetiği çekenlerin isimlerinin ne olduğunu da ifade etmedik. Önemli olan bu cinayetlerin ahlaki bakımdan düzenleyicisi çok iyi bilinmektedir ve bu önemlidir. Daha sonraları EOKA-B’yi de kurup ona rehberlik eden aynı şahıstır. Grivas, Yunan faşist cuntasıyla birlikte aşırı sağcı mülliyetçi ve şiddetle anti-komünist olan silahlı EOKA-B örgütünü kuracak, 15 Temmuz 1974’te yabancı emperyalist patronlarıyla birlikte darbeyi gerçekleştirecek ve bu da Türk ordusuna Kıbrıs Cumhuriyeti topraklarının neredeyse %40’ını işgal etmesinin yolunu açacaktı. Grivas’ın eylemlerinin korkunç sonuçlarını hepimiz biliyoruz. Bizim yaptığımız çağrı, tarihsel gerçekliğin restore edilmesiydi: “hain” iddiasıyla öldürülmüş olan bu insanların halk önünde itibarlarının iade edilmesiydi. Onlar bizim için kahramanlardır ve ulusal ve toplumsal özgürlük mücadelesinin şehitleridir, onları sonsuza dek böyle anacağız.
Bu cinayetlerden yarım yüzyıl sonra, Dimitris Hristofias hükümeti döneminde öldürülmüş olan bu insanların itibarlarının iadesi ve tarihsel gerçekliğin restore edilmesi kararlaştırıldı. Bu karar 22 Aralık 2012’de alındı.”