Angeliki Smirli; “ÇATIŞMAMIZ İÇİN HİÇBİR NEDEN YOKTU, OYUNA GELDİK”

Angeliki Smirli; “ÇATIŞMAMIZ İÇİN HİÇBİR NEDEN YOKTU, OYUNA GELDİK”

Simge Çerkezoğlu

Angeliki Smirli 1938 yılında Baf’ta dünyaya geldi. Atina’da aldığı filoloji eğitimiyle Yunanistan ve Kıbrıs’ta bulunan liselerde öğretmenlik yaptı. İlk kitabını 1983 yılında yazdı ve bugüne kadar çağdaş Kıbrıs tarihini anlatan on romana imza attı. Heterotopia Yayınları sayesinde ilk kez Türkçeye çevrilen kitabı Yanılsama’yı konuşmak üzere güzel bir günde Baf’ta buluşuyoruz. Kıbrıslı iki arkadaş, Orhan ve Odisseas’nın, TMT ve EOKA’ya üye olmasıyla yaşanan çatışmaları, sekteye uğrayan hayatları, tırmanan milliyetçilik ve yaşanan yüzleşmeyi anlatan kitabın çevirisi arkadaşım Düriye Gökçebağ’a ait. Yine onun yardımlarıyla gerçekleştirdiğimiz bu sohbette yazarın iki toplumlu yaşamla ilgili deneyimlerinden, EOKA üyesi olmasına kadar pek çok konuyu irdeliyoruz.  

Denize karşı güzel bir manzarada konumlanan yazı masasını ve etraftaki kitapları görünce, geçmişe 1983 yılına dönüyoruz. Angeliki’ye yazı yazmaya nasıl başladığını sorduğumda kocaman bir gülümseme yayılıyor yüzüne ve başlıyor anlatmaya.  
“Ben lise öğretmeniydim, ilk başta öğrencilerimin oynaması için tiyatro oyunları yazmaya başladım. Böylece yeteneğimi keşfettim. Fakat tiyatro eserleri yazmak anlatmak istediklerimi düşününce pek de mümkün görünmüyordu. Yazdıklarım  gerçekleri yansıtıyor, çoğu zaman beğenilmiyor ve bazı kesimleri rahatsız ediyordu. Böylece edebiyata, özellikle de romana yöneldim. Fark ettim ki bu şekilde çok daha özgürüm, istediğimi yazarak çok daha fazla insana ulaşabiliyorum. Kitap yazmaya böyle başladım. Şu ana kadar on roman yazdım. Hepsi çağdaş Kıbrıs tarihi çerçevesinde kurgulanan olaylardan oluşuyor ve bu kitap dışında çoğunlukla Kıbrıslı Rumların hikâyelerini anlatıyor. Yanılsama benim için de bir ilk oldu.”

Kitapta yüzleşme TMT üyesi bir Kıbrıslı Türk’ün üzerinden anlatılıyor. Bir Kıbrıslı Rum yazarın bir Kıbrıslı Türk’ün karakterine bürünmesi ve olayları onun gözünden anlatmaya çalışması hayli ilgimi çekiyor.   
“Benim için edebiyat gerçekleri söyleme aracıdır. Hakikati saklamaya çalışan bir eser zaten edebiyat olamaz. Kitabı bir Türkün gözüyle yazdım evet, çünkü bu Ada’da sadece Rumlar yaşamıyor. Türkler de yaşıyor ve bunu kendime bir borç bildim. Kıbrıslı Türler hep daha sessizdir. Ben de onlara bir anlamda ses olmak, Kıbrıslı Rumlara sizleri anlatmak istedim.”  

“EOKA İÇİN ÇALIŞTIM…”

Bir TMT üyesinden hemen önce bir EOKA üyesinin de hayatını ve yaşadıklarını da anlatan bir kitabı kaleme aldığını söyleyen yazar, kendisinin de bir zaman EOKA üyesi olarak İngilizlere karşı mücadele ettiğini samimiyetle anlatıyor. 
“Bu kitaptan önce bir EOKA mensubunun hayatını ve yaşadıklarını anlatan bir roman yazdım. Elbette insanın bildiği hikâyeleri yazması çok daha kolaydır. Ben henüz 18 yaşında bile değilken EOKA için mücadele edenlerdendim. Hatta hiç unutmam İngilizlerin olduğu bir otele bomba koymuştuk ve neyse ki kimseye bir şey olmamıştı. İngilizlere karşı özgürlük mücadelesi veriyorduk. Bunlar şimdi korkunç gibi görünse de geçmişi biraz da içinde bulunduğunuz koşullara göre değerlendirmelisiniz. Bugün bakıp yargılamak kolaydır. Şunu da belirtmek isterim ki hiçbir zaman EOKA B’yi onaylamadım ve desteklemedim. Kıbrıslı Türklere yönelik şiddet başladığı zaman ben EOKA’dan ayrıldım. Yine de ‘Yanılsama’ gibi bir kitabı, 1974’te, kırk kusur yıl önce yazmam mümkün değildi. Hem savaşın yeni bittiği o milliyetçi ortamda okuyucular buna hazır değildi hem de benim olgunlaşmaya ihtiyacım vardı. Zamanla ben de olgunlaştım artık yaşananlara çok farklı gözle bakabiliyorum. Özeleştiri yapabiliyorum.”

“ENOSİS KONUŞULMAYA BAŞLADI, İLİŞKİLER BOZULDU”

Yaşı itibarıyla Baf’ta yaşanan iki toplumlu günleri de çok net hatırlayan Angeliki, kitabında Baf’ın Mutallo bölgesini, Kıbrıslı Türklerin yaşadığı zorlukları da konu ediyor…
“İki toplum olarak birlikte yaşadığımız günleri çok net hatırlıyorum. Terzimiz ve kuaförümüz Kıbrıslı Türk’tü. İhsan Ali’nın kızı Ülkü de hem sınıf arkadaşım, hem de çok yakın arkadaşımdı. Kapılar açıldıktan sonra Baf’a geldiler ve yeniden görüşme şansımız oldu. Sana gerçeği söylemem gerekirse bizler Türkler ve Rumlar yan yana çok güzel bir yaşam sürmekteydik. ENOSİS konuşulmaya başladı ilişkiler bozuldu. Acı gerçek bu, yoksa ENOSİS gündeme gelmeden önce bizim ayrımız gayrımız yoktu. Ne zaman ki Yunanistan bağımsızlığını kazandı bizler de bağımsız olacağız, ENOSİS gerçekleşecek algısı oluştu, hayatlarımız alt üst oldu. Bu arada İngilizler de Türklerin milliyetçilik duygularını besleyerek iki toplumun çatışmasına olanak yarattı, böylece savaş yaşandı.”

Roman bir kaybın bulunması üzerine inşa ediliyor. Yüzleşmek anlamında kayıpların bulunmasının önemi konusunda yazarla uzlaşırken, günümüze ilişkin yaptığı saptama ve anlattığı bilgiler beni şaşırtıyor. 
“Kitap Odisseas’ın kemiklerinin bulunmasıyla başlıyor. Bu gerçek bir hikâye, Odisseas’ın oğlu benim oğlumun arkadaşı. Onun yaşadıklarından esinlenerek zaten hikâyeyi anlatmaya başladım. Kayıpların bulunması hem yüzleşme hem de yaşanan acıların ne kadar benzer olduğunun anlaşılması bakımından çok önemli. Buna mutlaka devam edilmeli. Günümüze ve Ada’nın kuzeyine ilişkin edindiğim bilgileri özellikle gazeteci Şener Levent’in yazılarından, Prof. Dr. Niyazi Kızılyürek’in anlattıklarından ve Baf’ı ziyarete gelen Kıbrıslı Türklerle yaptığımız sohbetler, hatta bir anlamda dertleşmelerden edindim.”

“KIBRISLI TÜRKLERİN KUZEYE GEÇMELERİNİ HAKLI GÖRÜYORUM”

Kitapta yazarın yer verdiği bir ifade dikkatimi çekiyor. ‘Kıbrıslı Türkler iki şey arasında seçim yapmak durumundaydı. Kıbrıs’ta Türklüğün tamamen yok olmasını mı yoksa Türklük bilincinin devam etmesini mi seçeceklerdi.’ Bu cümleyi yazarken zihninden geçen düşünceleri merak ediyorum.
“Bu ifadeyi yazarken aynen bu şekilde düşündüm. Ben Kıbrıslı Türkleri haksız bulmuyorum. Eleştirmiyorum. Milli kimliklerini korumak, muhafaza etmek için bir seçim yapmalarını, hatta kuzeye geçmelerini haklı görüyorum. Burada, güneyde kalmaları, durumunda asimile olacaklardı. Türklerin de korkusu buydu. Şimdi yeniden birleşme umudumuz var. Elbette yeniden birleşmemiz için ödün vermemiz gereken konular olacaktır. Fakat esas yapılması gereken iki tarafın da milli birliğini koruyarak bir üst kimlik, Kıbrıslılık kimliği yaratmasıdır. Özellikle yabancılar bize müdahale etmezse kimse kendini veya kimliğini tehdit altında hissetmeyecektir. Geçmişte de dış güçler bizi bu şekilde ayrılığa itti. Umuyorum ki gelecekte biz bize kalıp barış içinde yaşayacağız. Zaten çatışmamız için hiçbir neden yok. Geçmişte de yoktu oyuna geldik. Gençler de artık olgunlaştı. Elbette her iki toplumda da uç unsurlar var ancak onların aldığı oy oranı ortada. Türklerle uyum içinde yıllarca yaşadık o nedenle bunun yeniden mümkün olabileceğini düşünüyorum.”

Kitapta ayrıca tüm Kıbrıslıların nefrete ve intikama kurban olduğunu söyleyen Angeliki, bunun herkes tarafından anlaşılmasıyla umudun yeniden yeşereceğine vurgu yapıyor.
“Kıbrıs’ta iki toplumun nefret ve intikam kurbanı olduğuna, insanlara düşmanlık aşılandığına bundan da nasibimizi aldığımıza inanıyorum. Bunun anlaşılması için artık doğru bir zaman olduğu kanısındayım. Ancak bazı şeyleri kabul etmemiz ve yüzleşmemiz gerekiyor. Affetmeyi bilmek ve tahammül etmeyi öğrenmek özellikle geçmişte yaşananların tekrarlanmaması için çok önemli. Başımıza gelenlerden ders çıkarmalıyız.”

Dergiler Haberleri