▶ Gözleri dolu dolu, yüreği düğüm düğüm enkaz başında geçen günleri, ailelerle yaşadıkları dayanışmayı anlatan acılı amca Sedat Kılıç, “Cenazelerimizi yeni defnettik, acımızı yaşayacağız. Bir sonraki adım mahkeme sürecidir. Hukuki süreç başlatacağız” dedi.
▶ “Adıyaman’a ulaştığımızda geceydi, karanlıktı. Saat 19.00-19.30 gibiydi. Ama olay yerine varmamız 21.00-21.30’u bulmuştu. Çünkü Adıyaman Havaalanı’nda işlem yapacak, içeri alacak insan yoktu. Olayın vahimliğini ilk o an anladık…”
Ayşe GÜLER
Kardeşi Recep Kılıç enkaz altından kendi imkanlarıyla çıksa da yeğeni Havin Kılıç’ı kaybeden YENİDÜZEN Yazarı Sedat Kılıç konuştu, acılı bekleyişi, verdikleri mücadeleyi anlattı.
Gözleri dolu dolu, yüreği düğüm düğüm enkaz başında geçen günleri, ailelerle yaşadıkları dayanışmayı aktaran acılı amca Sedat Kılıç, “Cenazelerimizi yeni defnettik, acımızı yaşayacağız. Bir sonraki adım mahkeme sürecidir. Hukuki süreç başlatacağız” dedi.
Kılıç, Adıyaman’da şahitler huzurunda alandan videolar ve fotoğraflar alındığını, gerekli tutanakların tutulduğunu aktardı, tüm bunların Kıbrıs’a getirildiğini söyledi, “Binanın yapım aşamasındaki zaafiyetlerle ilgili mücadeleyi vereceğiz” şeklinde konuştu.
İşte “Yüreğimize taş bastık” diyen Kılıç’ın anlattıkları…
“Olayın vahametinin kimse farkında değildi…”
“Deprem olur olmaz, enkazdan ilk çıkan kişilerden biri kardeşim Recep’ti…”
“Deprem olur olmaz, enkazdan ilk çıkan kişilerden biri kardeşim Recep’ti. Sonrasında bir arkadaşı, Murat Aktuğralı çıktı. İkisi, Pervin İpekçioğlu’nu buluyorlar. Üçü, kendi imkanlarıyla enkazdan başka birini çıkarabilir miyiz diye bakıyorlar. Çünkü 3’ünün de evladı enkazın altındaydı. Toprağın üzerinde deli gibi çırpınmaya başlıyorlar. Bu sırada müdür muavini Esra (Özberkman) hocanın enkazın altında çıkmaya çalıştığını görüyorlar. Dolap devrilmiş, ayağı sıkışmış haldeymiş. Ona yardım edip, Esra hocayı da enkazdan çıkardılar. Zaten bizim ekipten, hayatta kalabilen 4 kişi onlar…”
“Olayın vahametini kimse farkında değildi”
“Sonrasında kardeşim eşine telefon açıyor, deprem olduğunu, otelin yıkıldığını, Havin’in göçük altında olduğunu söylüyor. Murat Aktuğralı da bu sırada beni cep telefonumdan aramış, ancak pilim bittiği için o an görmedim. Telefonumu açtığımda, beni aradıklarını görüp aradım. Deprem bilgisi ilk bize ulaştığı için oradaki ortamı bilen kişilerdeniz. Bu bilgi sonrasında, yengem Adıyaman’a nasıl gidebileceğini araştırmaya başlıyor. Ardından apar topar havaalanına gitti. Olayın vahametinin kimse farkında değildi. Ben de arkasından havaalanı gittim. Adıyaman’da telefon ve internet devre dışı kalmıştı. Basından takip ettik.”
“ ‘Havin yok Baran, onu arıyorum’ deyip telefonu fırlatmış…”
“Bu sürede enkazdan sağ çıkan kardeşimle hiç iletişim kuramadık. En acısı da oydu. Telefonun şarjı bitmişti. Oğlum Baran basketbol oynuyor. Bu nedenle Türkiye’de de geniş bir arkadaş çevresi var. Olay sonrasında onlarla diyalog kurdu. Arkadaşları Adıyaman’a olay yerine gitti. Ardından Baran’ı aradılar. Enkazın üzerinde sarışın, 40’lı yaşlarda bir adamın toprakları kaldırmaya çalıştığına dair bilgi verdiler. O an amcası Recep olduğunu anladı. Baran, arkadaşlarına telefonu amcasına uzatmasını istedi. Recep, ilk önce çocukları terslemiş, sonra telefonu alıp, ‘Havin yok Baran, onu arıyorum’ deyip telefonu fırlatmış. Biz de o an sesini duyduk, olay yerine gidene kadar da başka iletişim kuramadık.”
“Feci manzarayı gördük, nasıl müdahale edeceğini kimse bilmiyordu. Çünkü iş aracı yoktu...”
“Uçağın Ercan’dan kalkması saat 17.00-18.00’i buldu”
“Ercan’a gittiğimizde bakanların orada olduğunu gördüm. Her aileden birer kişinin gidebileceğini söylediler. Öğlen bunlar yaşandı. Ancak bizim uçakla havalanmamız, saat 17.00-18.00’i buldu. 5-6 saat boyunca aileler tedirgin bekleyişini sürdürdü, hükümet yetkilileri de çaresiz Ercan Havaalanı’nda dolanıp, durdu… Ankara’nın tamamen uçuşlara el koyduğu, askeri ambulans uçaklara öncelik verildiği için Ercan’dan kalkamadığımız anons edildi. Ancak 17.00’den sonra uçağın kalkabileceğine yönelik bilgi verildi…”
“Olay yerine vardığımızda gece saat 21.00-21.30’du…”
“Adıyaman’a ulaştığımızda geceydi, karanlıktı. Saat 19.00-19.30 gibiydi. Ama olay yerine varmamız 21.00-21.30’u bulmuştu. Çünkü Adıyaman Havaalanı’nda işlem yapacak, içeri alacak insan yoktu. Olayın vahimliğini ilk o an anladık. Polis, görevli yoktu. Kapı açılıyor, içeri giriyorsunuz. Yanımızda iki bakan, bürokratlar vardı. Bakanlar bölgedeki bürokratlara ulaşmaya çalışıyordu ancak telefon çekmiyordu. Bir iki otobüs bulduk. 100 kişi vardı. Ben, yengem, Süleyman Bey (Uluçay) ve birkaç kişi havaalanına gelen ambulansa bindik. Ambulanstakiler doktor almaya geldiklerini söyledi. Hepimiz ambulansa bindik. Şoför bize devlet hastanesine gittiğini, bizi hastaneye götüremeyeceğini söyledi. 1 kilometre uzaklıkta bizi indirdi. Yolda indik. Zifiri karanlık… Olay yerine vardığımızda Kızılay çadırı vardı. İçine girdiğimizde Recep’i gördük. Başka birisinin ayakkabılarını giydirmişlerdi. Üstü başı perişan, titriyordu. Beni gördüğünde, ağlayarak boynuma sarıldı.”
“Ekiplerle birlikte ilk gün çaresizce oturduk…”
“Birkaç sonra saat diğer aileler de geldi. Ekiplerle birlikte ilk gün çaresizce oturduk. Biz gitmesek, şu ana kadar kimse o enkazda çalışma yapmayacaktı. Olay yerine gittiğimizde de tüm gece hayatta kalmak için mücadele verdik. Ayaz, dondurucu bir soğuk vardı. Ne barınma ne de ısınma vardı. Sağda solda, başkalarının yaktığı ateş vardı. Onların yanına sokulduk. Sabah olduğunda, bizimle gelen arama kurtarma ekibi çalışmak için alana indi. Feci manzarayı gördük, nerede nasıl müdahale edeceklerini kimse bilmiyordu. Çünkü iş aracı yoktu. Adıyaman Belediyesi veya valilikten gelip, yardımcı olabilecek biri yoktu. Ne yapacağınızı bilmiyorsunuz. Bilgi verecek biri yoktu.”
“Yüreğimize taş bastık…”
“Ben daha gerçekçiydim. O manzaranın içerisinde, yaşam alanı oluşturma imkanı yoksa enkazdan canlı çıkmasının çok da olasılık olmadığının farkındaydım. Yüreğimize taş bastık.”
“İlk cansız bedene ulaştık…”
“Boşa geçen bir gün oldu. Oradaydık ve çaresizdik… Enkazın etrafında dolanıyoruz ama kurtaralım derken, enkaz altında yaşayan birine zarar vermekten korkuyorduk. İkinci gün bir ekip daha geldi. İş aracı bulduk, dozer… Ama onun da yapabileceği belliydi. 3’üncü gün vinçle çalışmaya başladık. 3 veya 4’üncü günün sonunda Anıl Zeybek’i canlı çıkardık. Sonrasında da bizim kafilemizden ilk cansız bedene ulaştık. O ne yazık ki bizim için bir umuttu. Çünkü bizim ekibin de orada olduğunu anladık.”
İnanılmaz bir dayanışma ruhu vardı ama sonuca ulaşamadık…”
“Alandan videolar ve fotoğraflar alındı, tutanaklar tutuldu, Kıbrıs’a getirildi. Bir sonraki adım mahkeme süreci…”
“AFAD hiç yoktu...”
“AFAD hiç yoktu. 6’ıncı gün tüm cenazelerimi alıp, ayrıldık. Hala enkazın olduğu yerde Türkiye’den yetkili biri yoktu. Çünkü şehir yerle bir olmuştu. Ekipler, hangi birine bakacaktı? Belediye binası vardı ama otel enkazından daha kötü durumda. Etrafta insanlar aç, birbirlerine saldırıyorlar. Yağmalama başlamıştı. Bir küçük kasa çorbanın 4’te 1’ini alabilmek için uzun kuyruklar vardı. Ne tuvalet ne de su… Barınma, ısınma yok. Aklınıza gelebilecek her türlü olumsuz koşul… Berbat bir durum, yağmur yağıyor, iletişim kuramıyorsunuz.”
“Sıfır elektrik…”
“Sıfır elektrik… Depremden ya 5 ya da 6’ıncı günün sonunda sokak lambaları tek tük yanmaya başladı. Telefon açmak istiyorsunuz, olmuyor. İkinci veya üçüncü günün sonunda 2 jeneratör ve birkaç ara kablo getirdiler. Biz kendimize getirdik ama deprem bölgesinde birçok insan kullandı.”
“Teşhis sürecini yaşadık, çok zordu…”
“Teşhis sürecini yaşadık, çok zordu… Bazılarının aileleri yoktu. Bazılarının ailesi olsa da içeri gidip, o manzarayı gördüğünde teşhis konulması zorlaşıyor. Çünkü çok acı… Tüm cenazelerimizi gördüm. İki otobüs gelmişti. 24 saat kontaklarını söndürmeden çalıştılar. İçerisine girip, ısınmaya çalıştık. Uyuma değil ama 5-10 dakika dinlenmeye çalışırken, aniden bir ses duyuyoruz, ‘Bir ceset daha geldi, bir kişi daha bulundu’ diyorlar. Herkes ‘Acaba benim mi?’ diyerek koşuyordu. İlk etapta iki psikolog bizimleydi. Ardından Psikologlar Derneği’nden iki kişi daha geldi. Onlara çok teşekkür ediyoruz, ellerinden geleni yaptılar.
“Bir sonraki adım mahkeme süreci…”
“Cenazelerimizi yeni defnettik, acımızı yaşayacağız. Ama Adıyaman’dayken başlattığımız bir süreç vardı. Fadıl Aksun (Lefkoşa Kaza Mahkemesi Başkanı) tecrübesiyle bize ciddi katkı sağladı. 24 saat uyumadan bize destek oldu. Koral Bozkurt da oradaydı. O da birçok yetkiliyi devreye soktu. Şahitler huzurunda, gerekli imzalar atılarak, alandan videolar ve fotoğraflar alındı, tutanaklar tutuldu, numuneler alındı. Tüm bunlar Kıbrıs’a getirildi. Bir sonraki adım mahkeme sürecidir. Hukuki süreç başlatacağız… Binanın yapım aşamasındaki zafiyetlerle ilgili mücadeleyi vereceğiz.”