Bizim yaştaki ortak geçmişi olanlar biraraya geldi mi, sohbet döner dolaşır ‘eskilere’, ‘geçmişte yaşananlar’a uzar gider muhakkak.
Böyle bir sohbet sırasında konu döndü dolaştı, Kuzey ile Güney arasındaki geçişlerin yasak olduğu, sınır kapıları açıldıktan sonra neler yaşandığına gidiverdi. Herkes ‘yaşadıklarından’, ‘tanık olduklarından’ birşeyler anlatmaya başladı.
İkiye bölünmüş bu zavallı ülkenin insanları, doğduğu, büyüdüğü toprakları, binlerce anısının bulunduğu yerleri ziyaretten bile men edilmişti yıllarca. Kapılar açılır açılmaz ilk olarak bu özlemini gidermeye çalışmıştı çoğunluk.
Kıbrıslı Türkler, ne olduğunu, ne olacağını, kim olduğunu bilmeden ama yıllarca kendisine hep ortağı olduğu söylenen ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’ kimliğine yeniden sarılma gereksinimi duyması da çok ama çok ilginçti.
***
‘Kapılar’ konusu gündeme ilk geldiğinde kıyameti koparıp şiddetle karşı çıkanların sayısı çoktu. Özellikle, ‘Çözümsüzlükçüler’, ‘KKTC’ciler’ , ‘Taksimciler’, ‘Şahinler’, ‘Büyük Milliyetçiler’ kapkara tablolar çiziyorlardı. “Kapılar açılırsa kan gövdeyi götürür” bile demişlerdi.
Kapıların açılmasıyla, her iki taraftan da insanlar, akın akın geçtiler bir taraftan diğerine. Ama ciddiye alınmayacak birkaç olay dışında büyük bir olay olmadı. O maksatlı iddiaların aksine, ne kan döküldü ne de irin. Ne o ilk günlerde ne de daha sonra...
Her iki taraf için de ‘ilk geçiş’lerdeki ana amaç ‘merak’tı... Rumlar da, Türkler gibi, yıllardır göremedikleri, terkedip geride bırakmak zorunda kaldıkları mallarını, evlerini ve hatta dostlarını merak ediyorlardı.
Rumlar Kuzey’e akarken, Türkler de Larnaka’da, Leymosun’da, Baf’ta arkada bıraktığı evine, doğduğu büyüdüğü topraklara, malına, mülküne koşmuşlardı. Ecdadıdın da kendinin de ‘anılarına’ salıvermişlerdi kendilerini. Kimisi gözyaşı dökmüş, kimisi dalıp gitmişti derinlere...Kimisi de düşünmüş, düşünmüş “Böyle olması hiç de gerekmezdi” demişti.
Kuzeyden Güneye ikinci akın, Kıbrıs Cumhuriyeti Kimlik Kartı ve/veya Kıbrıs Cumhuriyeti Pasaportu almak içindi. Daha bir süre öncesine kadar ‘vatan hainliği’ ile eş görülüyordu Kıbrıs Cumhuriyeti Pasaportu sahipliği. Mahkemelere sürüklenenler bile olmuştu. Halbuki Kıbrıslı Türk’in çoğu farklı bakıyordu meseleye. Doğal hakkıydı... Kıbrıslı Türk, herşeye karşın, hala kendini Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurucu ortaklarından biri olarak kabul ediyordu.
***
Doğum belgesi, kimlik kartı ve hatta pasaport alabilmek için, Güney’deki ilgili dairelerde ardı arkası kesilmeyen büyük kalabalıklar oluşmuştu. Ve ama, ne ilginçtir ki, bu kuyruklarda, yılların ‘Baş Milliyetçiler’i; yılların “kan, kin, intikam” nutukları çekenleri; Yılların “Kıbrıs Cumhuriyeti yoktur...” diye avazlarının çıktığı kadar bağıranları; milletvekilleri, eşleri, çocukları; bakanlar, eşleri ve çocukları; hatta ve hatta bazı TMT’ciler ile eşleri ve çocukları en ön sıralardaydılar.
***
Güney yetkililerinin açıklamalarına göre 100 bin üzerinde Kıbrıslı Türk’e Kimlik Kartı ve/veya Pasaport verildi bu geçen süre içinde. Ama işin bir başka ilginç yanı, Kıbrıslı Türk, hiçbir zaman, ne Türkiye yetkililerine, ne medyasına, ne de Türkiye halkına anlatamadı, neden Kıbrıs Cumhuriyeti Pasaportu aldığını. Dün de bugün de. Söz konusu pasaport oralarda hala ‘Cumhuriyet Pasaportu’ değil ‘Rum pasaportu’ olarak isimlendirilmekte.
Bugün dahi Türkiye’de, Kıbrıslı Türklerin, söz konusu Cumhuriyetin ortağı olduğunu; söz konusu pasaportların ‘Rum Pasaportu’ değil, Kıbrıs Cumhuriyeti pasaportu olduğunu; Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Kıbrıs’ta bulunuş dayanağının bile söz konusu olan ‘ortaklık’ Cumhuriyeti olduğunu anlamış olanların sayısı çok az.......
Yahut da, anlıyorlar,biliyorlar ama anlamıyormuş, bilmiyormuş gibi davranıyorlar.