Aygün Bahar ÖKMEN
DAÜ Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı ve Kıbrıs Politikalar Merkezi Direktörü Prof. Dr. Ahmet Sözen, Maria Angela Holguin Cuellar’ın, BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Temsilcisi olarak atanmasının ardından yaptığı görüşmeleri ve Kıbrıs sorununa ilişkin beklentilerini YENİDÜZEN’e değerlendirdi.
Cuellar’ın Kıbrıslı liderlerle gerçekleştirdiği görüşmelerin ardından, önce Yunanistan Başbakanı Miçotakis, ardından da Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile görüştüğünü anımsatan Sözen, Türkiye medyası ve Dışişleri Bakanlığı’nın, söz konusu görüşme sonrası olumlu veya olumsuz herhangi bir açıklama yapmadığına dikkat çekti.
Sözen, Analizim şu; Türkiye’deki yerel seçimlere çok kısa bir süre kaldı. Seçimler öncesinde hiçbir iktidar, dışarıda taviz vermiş gibi bir görüntü vermek istemez. Bu nedenle ciddi adımların atılması seçimler sonrasına kalabilir, yani Nisan ayından itibaren gerçekleşebilir” dedi.
Cuellar’ın yüksek profilli bir temsilci olduğuna vurgu yapan Sözen, BM’nin çözüm sürecini başlatmak istediğinin, ancak iç ve dış aktörlerin nasıl hareket edeceğinin bu süreçte belirleyici olacağının altını çizdi.
“Çok iyimser değilim”
Geçtiğimiz Aralık ayında Maria Angela Holguin Cuellar'ın atandığında iki tarafça da kabul göreceğinin belli olduğunu ifade eden Sözen, “Gazze’deki çatışmalar olmasaydı aslında geçen yılın sonları ve bu yılın başlarında Kıbrıs meselesinde ciddi kıpırdanmaların olacağının sinyali vardı” şeklinde konuştu. Türkiye’nin İsrail ile, Mısır ile, Birleşik Arap Emirlikleri ile Suudi Arabistan ile olan normalleşmelerinin, bununla birlikte Yunanistan ile yaşanan yakınlaşma gibi bölgesel işbirliklerinin artmasına yönelik adımların bu durumun sinyalleri olduğunu dile getiren Sözen, sözlerine “Ancak Gazze’de yaşananlar uluslararası toplumun ve uluslararası diplomatik toplumun önceliği haline geldi. Bunun dışındaki tüm konular alt sıralara düştü. İşte Cuellar tam da böyle bir dönemde temsilci olarak gelecek ve sondajlarını yapacak. Yapacağı sondajlar pozitif bir şeye dönüşür mü? Çok iyimser değilim” dedi.
“Kıbrıs sorunu, daha önemli gündemlerin çıkmasıyla beraber geri planda kaldı”
Sözen, Kıbrıs’ın iç ve dış dinamiklerinin Kıbrıs meselesine etkisine değinerek, “Kıbrıs’taki iç dinamikleri oluşturan ayaklardan biri olan iki tarafın liderlerine baktığımız zaman, her iki tarafta da, iki toplumlu federal bir çözüme sıcak bakan liderleri olduğunu görmüyoruz. Kıbrıs meselesini iki tarafın da uzlaşabileceği bir çerçevede çözmek için çalışabilecek liderlik iki bölgede de görünmüyor. Bu nedenle iç dinamiklerden yana çok iyimser değilim” ifadelerine yer verdi. Sözen, “Bunun yanı sıra çözümde rol oynayan, zira çözümde yalnızca iki lider rol oynamamaktadır, sivil toplum, iki taraftaki toplumun öncelikleri gibi farklı hususlar da burada önemlidir. Bunlara bakıldığı zaman yine iyimser bir tablo çizemiyoruz” şeklinde konuştu.
“Kıbrıs sorunu güneyde de kuzeyde de öncelikli mesele olmaktan çıkmıştır”
Kıbrıs’ın kuzeyi ve güneyindeki durumu değerlendiren Sözen, “Kuzeye baktığımız zaman giderek Türkiye ile yakınlaşan ve Türkiye’deki gelişmelerin ışığında farklılaşan bir toplum yapısı ile TL’nin değer kaybı ve enflasyonun ülkemize yansımalarını görüyoruz. Ekonomik sıkıntılar Kuzey Kıbrıs’ta daha katmerli bir şekilde yaşanıyor. Hayat pahalılığın böylesi arttığı bir dönemde toplumun birinci önceliği Kıbrıs meselesi değil geçim sıkıntısı halini almıştır büyük oranda. Bu nedenle sivil toplum düzeyinde de gündem değişmiştir. Güneye baktığımız zaman ise, oturmuş bir sistem ve birçok Avrupa ülkesine göre çok iyi düzeyde olduklarını gözlemliyoruz. Güneyde de Kıbrıs meselesini öncelikli konu olmaktan çıkmış durumdadır. Bu nedenle alttan yukarıya, Annan planı döneminde yaşadığımız gibi bir talep de gitmemektedir. Tabandan tavana doğru bir baskı iki tarafta da yoktur. Bu nedenle benim iç dinamiklerle ilgili bir umudum yok” diyerek Kıbrıs meselesinin, daha önemli gündemlerin çıkmasıyla beraber arka planda kaldığını ifade etti.
Öngörülerde bulunmanın imkansızlaştığından bahseden Sözen, “Uluslararası düzlemde öyle çok olmaz dediğimiz şey olabiliyor ve olur diyeceğimiz şeyler olmuyor ki, güç dengesinin değişmesi gibi faktörlerin de etkisi ile daha bulanık bir düzene giriyoruz. Bu nedenle öngörülerde bulunmak geçmişe göre oldukça zorlaşmıştır” şeklinde konuştu.
“Cuellar etkili olabilecek, yüksek profilli bir temsilci”
Müzakerelerde yer alacak tarafların ve toplumun etkisine değinmesinin ardından arabuluculuk veya müzakereler için atanacak olan yüksek profilli kişilerin de uyuşmazlıklar üzerine olan etkisinin altını çizen Sözen, “Önemli profildeki kişilerin de uyuşmazlıklar üzerine etkileri olduğuna inanıyorum. Örneğin 2022 Ekim ayında İsrail ile Lübnan arasında deniz yetki alanlarını sınırlandırma anlaşması yapıldı. Bu iki ülke doğrudan birbiri ile müzakere etmedi. Amerika’nın atamış olduğu bir arabulucu ile müzakere gerçekleştirildi. Biden’ın başkan yardımcı olduğu dönemde danışmanlığını yapan, hem bölgeyi (Orta Doğu’yu) hem enerji konusunu çok iyi bilen yüksek profilli bir temsilciydi arabuluculuğu yapan. Bu sebeple önemli profildeki temsilciler bazen çok etkili olabilmektedir” ifadelerini kullandı.
“İki lideri iş birliği yapmaya ve müzakereleri başlatmaya nasıl ikna edeceğini önümüzdeki günler gösterecektir”
Sözen, sözlerine şöyle devam etti:
“Cuellar bu dezavantajlı durumun içerisine atanmış olan yüksek profilli bir temsilcidir. 2010-2018 arasında Kolombiya’nın Dışişleri Bakanlığını yapmış ve farklı başkanlarla çalışmış olan, Kolombiya’nın Birleşmiş Milletler Daimi Temsilciğini ve Venezuela Büyükelçiliği yapmış bir diplomattır. Kolombiya’daki uyuşmazlıklar yıllar sürmüştür. Kolombiya’daki müzakerelerin en hareketli zamanda Kolombiya hükümetinde Dışişleri Bakanlığı yapmış bir kişidir. Bu nedenle yüksek profilli bir temsilci olduğunu ifade ediyorum.”
Cuellar’ın döneminde olası etkiler ve etkileşimlere de değinen Sözen, “Özellikle Kıbrıs’taki iki lider ve çevremizdeki diğer önemli aktörler ile nasıl bir ilişki kuracağı yeni dönemde belirleyici olacaktır. Liderler ve diğer aktörler ile doğrudan bir diyalog kurabilmesi durumu ile dolaylı bir diyalog kurabilmesi durumu burada belirleyici unsurlardan biri olacaktır. BM içerisinden bir kariyer diplomat yani bir bürokrat atansa idi, onun profili Cuellar’dan çok daha düşük olacaktı. Az önce vermiş olduğum örnekte olduğu gibi, arabuluculuğu yapacak olan kişinin yüksek profilli olması ve istediği zaman taraflara, olaylara yön verecek olan aktörlere, doğrudan ulaşabilir konumda olması, önümüzdeki süreç için belirleyici unsurlardan biridir ancak bu basamaklardan yalnızca bir tanesidir. Kuracağı bu ilişkileri ne şekilde yönlendireceğini, Kıbrıs’taki iç dinamikleri içteki dezavantajlara rağmen ortak noktalarda ne şekilde buluşturacağını, iki lideri iş birliği yapmaya ve müzakereleri başlatmaya nasıl ikna edeceğini önümüzdeki günler gösterecektir” ifadelerini kullandı.
“Türkiye’den konuya dair gelebilecek herhangi bir adım, yerel seçimlerin ardından gelecektir”
Cuellar’ın gerçekleştirdiği temasları değerlendiren Sözen; “Cuellar, Yunanistan’da Başbakan Miçotakis ile, Türkiye’de Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile görüştü. Bu görüşmeler öncesinde acaba Erdoğan ile görüşür mü gibi sorular da ortaya atılmıştı. Enteresan olansa şudur; bu konu ile ilgili Türkiye’den dişe dokunur bir haber çıkmadı. Ne pozitif ne negatif bir haber gördük. Benim bu konudaki analizim şudur; Türkiye şu anda çok ciddi bir yerel seçim süreci içerisinde. Seçimlere çok kısa bir süre kaldı. Seçimler öncesinde hiçbir iktidar, dışarıda taviz vermiş veya işbirliği yapmış gibi bir görüntü vermek istemez. Bu nedenle ciddi adımların atılması seçimler sonrasına kalabilir, yani Nisan ayından itibaren gerçekleşebilir” şeklinde konuştu.
“Kıbrıs’ta barışın iç dinamiklerden geleceğini beklemek, ölü gözünden yaş beklemek gibidir”
Sözen, Kıbrıs’ta barışın iç dinamiklerden geleceğini beklemenin ölü gözünden yaş beklemek olacağını ifade ederek; “İç dinamiklere bakıldığında ise görüyoruz ki, bir tarafta açık açık iki ayrı devleti savunan bir lider var, diğer taraftaysa sözde federasyonu savunan ama özde federal bir çözüme ne kadar yakın olduğu soru işaretleri yaratan bir lider var. Kıbrıs’ta barışın iç dinamiklerden geleceğini beklemek, ölü gözünden yaş beklemek gibidir” ifadelerine yer verdi. “Daha önce de söylediğim gibi bu nokta belki dış dinamikler ile tetiklenebilir. Türkiye’nin bu konudaki tavrı, Yunanistan’ın tavrı, Türkiye’nin batı ile olan ilişkilerinin Rusya-Ukrayna savaşı ardından normalleşmesi gibi durumların nereye varacağı da bu hususta önemli” ifadelerine yer verdi.
“Kıbrıs çözüm sürecinde daha aktif bir Almanya”
Almanya Cumhurbaşkanı’nın Kıbrıs ziyaretine değinen Sözen, “Örneğin Steinmeier Kıbrıs’ta çözüm sürecinde aktif bir aracılık yapabileceğini ya da daha aktif bir katkı sunabileceğini beyan ediyor. Bizzat bir Almanya Cumhurbaşkanı çıkıp Kıbrıs’a geliyor ve burada, bu beyanatlarda bulunuyor. Bu ve bunun gibi unsurlar, tetikleyici unsurlar olabilir. Önümüzdeki aylarda, özellikle Türkiye’deki seçim süreci de bittikten sonra, bölgesel aktörler, nasıl bir tutum alacaklar bunu gözlemleyeceğiz” şeklinde konuştu.
Sözen daha önce bu tarz örneklerin görüldüğünü de anımsatarak Türkiye’nin İsveç’in NATO’ya girmesi konusundaki tutumunu örnek gösterdi. Türkiye’nin daha önce söylediklerinin aksine bir tutum takındığını ifade eden Sözen, “Batı dünyası Türkiye’nin Rusya ile olan özel ilişkisi yerine Batı ittifakına daha yoğun şekilde entegre olmuş bir Türkiye istiyor. Türkiye’nin buna nasıl bir cevap vereceği de önem arz ediyor” dedi.
“Yunanistan Kıbrıs meselesinin Türk-Yunan ilişkilerini zehirlemesini istemiyor”
Yunanistan’ın son dönemdeki tutumunu yorumlayan Sözen; “Yunanistan tarafına bakacak olursak, Yunanistan beyanata geldiği zaman uluslararası toplumun da duymasını istediği söylemi benimsiyor. Acaba Yunanistan, hükümet olarak, bu yönde daha proaktif şekilde ve taraflara, özellikle güney Kıbrıs tarafına, Kıbrıs meselesinin federasyon şeklinde çözülmesi yönünde ne kadar cesaretlendirmede bulunuyor? Bu konuda çok ciddi soru işaretleri var. Çünkü son yıllarda görüyoruz ki Yunanistan Türkiye ile ilişkilerini normalleştirmeyi ve iyileştirmeyi istiyor ve Kıbrıs meselesinin bunu zehirlemesini istemiyor” şeklinde konuştu.
Annan Planı öncesinde Kıbrıs meselesinin Türk-Yunan ilişkilerinde bir ön koşul gibi olduğunu ifade eden Sözen; “2004’lü yıllara kadar, ‘Türkiye Kıbrıs’ta esnek bir tutum izlemezse Türk-Yunan ilişkileri iyileşmez’ politikası izleniyordu. Kıbrıs’ın AB üyesi olmasının ardından Yunanistan, Kıbrıs’a, kapalı kapılar ardında ‘sizi koşulsuz destekledik, AB’ye de soktuk ancak bundan sonra Türkiye-Yunanistan ilişkilerinin gelişmesinde engel çıkarmayın’ sinyali verdi. Kıbrıs konusu ondan sonra ön koşul olmaktan çıktı. Bu yüzden Türkiye ve Yunanistan ilişkileri ilerleyebilmiştir” ifadelerine yer verdi. Sözen, “Aynı şekilde bu sebepten çoğu Yunanistan dışişleri aktörü Kıbrıs Rum tarafını da pek rahatsız etmeden ilişkileri yürütmeye çalışmıştır. Zaten 1974’ten sonra Yunanistan’ın Kıbrıs konusunda izlediği politika güçlü telkin veya baskı şeklinde olmamıştır. Onlara göre; Lefkoşa karar verir ve Yunanistan bunu destekler” ifadelerini kullandı.
“BM, süreci başlatmak istiyor”
BM’nin çözüm sürecini başlatmak istediğini ifade eden Sözen, “Genel Sekreter muhakkak önemli aktörlerin desteğini alarak, örneğin ABD, Almanya gibi AB’nin önemli ülkeleri, böyle yüksek düzey bir atama yaptı. Eğer bir süreç başlayacaksa Cuellar’ın nasıl bir katkı yapacağını gelecek günler gösterecektir” şeklinde konuştu.