"Mustafa Akıncı'nın Kıbrıs'ta garantilerle ilgili yetkisi yoktur."
Devlet televizyonu TRT'de Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ böyle söylüyor.
Bu sözler Kıbrıslı Rum Lider Nikos Anastasiadis'i haklı çıkarıyor.
"Akıncı iyi niyetli olabilir ama son sözü Ankara söyler" tezi, Kıbrıslı
Rumların her daim dile getirdiği bir argüman.
Kıbrıs Türk Liderliği bunu yadsımak yerine genelde 'Ankara ile görüş
birliği'nde olunduğu savıyla hareket eder.
Bazen bu doğrudur da.
Ama bazen değil.
Eğer Lefkoşa ile Ankara ters düşerse, kabak Saray'da oturanın başında patlar.
Bu durumda Kıbrıslı Rum siyasi eliti de iyice rahatlatılmış olur.
* * *
İlker Başbuğ emekli bir asker. Söyledikleri devleti bağlamaz pek.
Lakin devleti bağlayanların tavrı da pek farklı değil Türkiye'de...
En net bilinen, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun son ziyaretindeki tavrı...
Hani Cumhurbaşkanlığında Akıncı ve siyasi parti liderleriyle görüşüp, tek kelime açıklama yapmadan adadan ayrıldığı ziyaret...
İçeride adeta soğuk rüzgarlar esmiş.
Çavuşoğlu'nun 'kapıyı vurup gittiği'ni söyleyenler bile var.
Neden?
Çünkü Cumhurbaşkanı Akıncı, Başbakan Erhürman ve Milli Eğitim Bakanı Cemal Özyiğit 'konfederasyon'u gündeme getirme önerisine anında karşı çıkmışlar.
Hal böyle olunca Mevlüt Çavuşoğlu sarayı da adayı da terk etmiş, açıklama yapmaksızın.
Ankara fena kızmış belli ki bu duruma..
* * *
Crans Montana'da 'başrol' oynayan Mevlüt Çavuşoğlu, Ankara'nın çözümsüzlüğün faturasını Yunanistan ve Kıbrıs Rum liderliğine yükleyip, statükoyu 'doğal gazdan bir çıkar elde edene kadar devam ettirme', çıkar elde edemezse de 'adada ilelebet fiilen yer tutma' anlayışıyla hareket ettiğini bize her haliyle gösteriyor.
O günlerde Ankara'nın 'garantiler' konusunda açılım yaptığını, yapmaya hazır olduğunu söyleyenler elbette ki iyi niyetliydiler. Ama iyi niyet bazen gerçekleri görmeye engel olabiliyor.
İlker Başbuğ'un söyledikleri nettir. Ankara'nın 'garantiler' konusunda bir açılımı yoktur.
Crans Montana'da Çavuşoğlu'nun 'sözlü' dile getirdiklerinden cesaret alarak Anastasiadis'e "Hade gel, Guterres Çerçevesi'ni kabul edelim, altına imza atalım" çağrısı yapan Akıncı, Ankara'dan darbe üstüne darbe yiyor.
Sadece iktidar değil, sosyal demokrat çizgideki ana muhalefet de Kıbrıs sorununa 1950'li yıllardan kalma demode gözlüklerle bakmaya devam ediyor.
Ordunun bakış açısını ise İlker Başbuğ dillendiriyor.
* * *
Şimdi konuya Kıbrıslı Rumlar açısından bakmaya çalışalım.
Anastasiadis'in 'Ankara son sözü söyler' tezine destek veren bu tavırlar karşısında, 'Türkiye-fobia'nın tavan yapması kuvvetle muhtemeldir.
Bu durumda AKEL ve DİSİ'nin bir kanadı hariç, tamamı statükoya sıkı sıkı sarılmış durumdaki siyasal partilerin Anastasiadis'e 'Git Akıncı'yla otur ve Guterres'in altına imza at' demesi beklenebilir mi?
Anastasiadis, Ankara'nın sürekli 'Akıncı yetkisizdir' demesiyle oluşan algının hilafına olumlu adım atabilir mi?
Elbette 'cesur' ise ve de 'çözümü Kıbrıslılar bulacak' sözüne inanıyorsa, atabilir pekala.
Ama atma ihtimali, statükoya sarılma ihtimalinden kat kat az.
Buradan çıkan sonuç şu: Türkiye statükonun devamından yanadır. Çözüme ihtiyacı yoktur. Bunun için -gerektiğinde- seçilmiş Kıbrıslı Türk lideri yüzüstü bırakmak dahil her yol mubahtır.
Geçen hafta KTOEÖS'teki konferansta Prof Niyazi Kızılyürek Batı'nın da Kıbrıs'ta bir çözüm veya çözümsüzlük durumunda çıkarlarına halel gelmeyeceğinin altını çizdi.
Yani 'olsa da olur, olmasa da' durumu...
Sonuç mu?
Hayıf bize...
Eriyip yok olan Kıbrıslı Türklere yani!..