Basında belli bazı kalemler günler öncesinden “Ankara bu hükümete randevu vermedi”, “kriz kapıda”, “Erhürman, Erdoğan’dan randevu alamadı” gibi başlıklarla 4’lü koalisyon hükümetinin Ankara’dan talep ettiği randevuya bir türlü yanıt alamadığını, Ankara’nın bu hükümeti istemediğini yazdılar.
Başbakan randevuyu aldı ve önceki gün TC Cumhurbaşkanı ile 2 saat görüştü. Görüşmede Başbakan yardımcısı Kudret Özersay da vardı. TC tarafından da hem TC Cumhurbaşkanı yardımcısı, hem Dışişleri Bakanı yer aldı.
Erhürman’ın açıklamalarına göre teknik detaylar bu görüşmede de bulunan Cumhurbaşkanı yardımcısı ile görüşülecek. Yani eski dönemde Kıbrıs işlerinden sorumlu başbakan yardımcısı vardı. Şimdi Erdoğan bunun yerine doğrudan kendi yardımcısını görevlendirdi.
Dün Erdoğan başbakana randevu vermedi,kriz kapıda, yeni hükümet için gizli görüşmeler yapılıyor dedikodularını yazanlar, bugün de Ankara başbakandan ne istedi, Ankara Cemal Özyiğit’ten rahatsızlığını açık açık ortaya koydu, hükümetin kaynak alabilmesi için özelleştirmeler hemen yapılmalı gibi dedikoduları servis etmeye başladı.
Duyan da bunları Ankara’nın güvenilir sözcüsü sanır.
Öncelikle şunu söyleyeyim Ankara ile Lefkoşa arasında ister itimada dayalı, isterse de gereklilik olduğundan ikili ilişkiler her zaman yürütüldü, bundan sonra da yürütülecektir. Bu ilişkiler TC’de, ya da KKTC’de hangi hükümetin olduğuna bakılmaksızın devam edecektir.
Elbette iki ülke arasında geçmiş dönemlerde de kimi sıkıntılar yaşandı. Özellikle ekonomik protokol imza dönemlerinde bu sıkıntılar daha da açığa çıkar. Ama hiçbir dönemde ilişkilerde kopma olmadı. Çünkü iki taraf da bunun olamayacağını biliyor.
UBP iktidarlarında bu tür sıkıntılar daha az yaşandı. Bunun temel nedeni UBP’nin “Türkiye’den ne gelirse emir telakki edilerek” imza edilmesidir. Burada asıl sıkıntı UBP’nin imzaladığı hiçbir ekonomik protokolun gereklerini yapmamasıdır. Elektriğin özelleştirilmesi konusu 1990’lı yıllardan bu yana hemen her protokolda yer aldı. UBP bunları hiç itiraz etmeden imzaladı ama yapmadı.
UBP zihniyeti “at imzayı, kap parayı gerisini boşver” yaklaşımıdır. Bu nedenle UBP Ankara’da çok da ciddiye alınmamaktadır.
Bugün yaşadığımız ekonomik kriz giderek daha da derinleşiyor. TL’nin değer kaybı sonucu yaşanan kriz bu ülkede yaşayan hemen herkesi vurdu. İnsanlar 1 gecede fakirleşti. Başta benzin, mazot, elektrik gibi dolarla alınabilen enerji kaynaklarının fiyatları katlandı. Buna bağlı olarak iğneden ipliğe herşey pahalılandı. Böylece dar ve sabit gelirlilerin alım gücü yarı yarıya azaldı.
Devlet kendi çalışanlarını Temmuz ayında biraz rahatlattı. Kayıplarını tam karşılamasa da bir miktarı karşılayacak hayat pahalılığı aldılar. Ama bu ülkede yaşayan ve hayat pahalılığından doğrudan etkilenen sadece devlet çalışanları değil, bunun dışında da binlerce insan vardır.
Bugün 4’lü koalisyon hükümetinin önünde duran en önemli görev bu insanları da biraz rahatlatacak tedbirleri üretmektir. Bunun için de elbette TL’nin sahibi Ankara ile bu yönde çalışma yapılmalıdır.
Yani ek mesaileri gününde ve eksiksiz ödemek,13.üncü maaşı şimdiden denkleştirmek, kamuda hiçbir tasarrufa gitmeden Ankara’dan alınacak ek kaynak ile bütçeyi düzenlemek, çiftçiye, hayvancıya, turizmciye sübvansiyonları artırmak yetmez.
Bunun yerine Ankara ile ülkeyi ucuzlatacak, üretimi ve ihracatı teşvik edecek, doğrudan destekleri doğru yere kullanacak politikaları görüşerek ek kaynakları bu yönde kullanmalıdır.
Bence Ankara ile teknik görüşmeler bu yönde olmalıdır. Aksi durumda hükümet krizi heveslileri amaçlarına ulaşacaktır. Çünkü “Ankara’dan daha çok para al, bu paraları yandaşlara dağıt” yaklaşımı bugüne kadar bir çare olmadığı gibi bundan sonra da olmayacaktır.