Kıbrıs sorunu çözüm süreci ilerledikçe çözümsüzlük lobileri faaliyetlerini artırıyor. “Yok Akıncı Türkiye’den habersiz iş çeviriyor, yok Özdil tavla teslim gidiyor, yok Türkiye gelişmelerden rahatsız oldu apar topar Akıncı’yı Ankara’ya çağırdı” falan, filan, feşmekan diye dedikodular aldı yürüdü.
Aslında bunun ilk işaretini geçen hafta Özgürgün vermişti. Özgürgün zehir zemberek demecinde Cumhurbaşkanı Akıncı’yı “çözüm dilencisi” olmakla suçlayarak “Ezilmiş, büzülmüş, bitmiş, anlaşma dilenen bir ortam görüyorum. Maalesef buna da çok büyük tepki gösteriyorum. Öyle bir şeyi biz asla kabul etmiyoruz. Bunu kabul eden varsa, buyursun Sayın Akıncı o yolu onunla yürüsün” dedi.
Gelen tepkiler üzerine bu açıklamasından birkaç gün sonra da bir televizyon programında süt dökmüş kedi gibi “biz sadece, Kıbrıs konusundaki hassasiyetimizi, endişelerimizi ortaya koyarız. Hatta bu, Cumhurbaşkanı’na güç ve destek de verir” diyerek devirdiği çamları toparlamaya çalıştı.
Özgürgün’ün tepkisi bana göre yalnızca sağ kesimin görüşme süreci ile ilgili rahatsızlığına tercüman olmak için değildi. Aynı zamanda sağ kesimin her zaman yaptığı “birilerini Ankara’ya jurnalleme” girişimiydi.
Aslında Özgürgün’ün açıklaması çok da üzerinde durulacak bir açıklama değildi. Ama arkasından Akıncı’nın ansızın gündeme gelen Ankara ziyareti ve Erdoğan’la görüşmesi konusunda dedikodu haberlerinde söylenenler bu işin ciddi ciddi pişirilmeye çalışıldığını gösteriyordu.
Çözümsüzlük lobisi harekete geçmiş ve her zaman yaptığı gibi bir şeyleri pişirmeye çalışıyordu. Ancak Ankara’dan gelen haberler hiç de onların arzuladığı gibi olmadı.
Erdoğan Akıncı ile görüşmesinden sonra ortak basın toplantısında Türk tarafının çözüm istekliliğinin altını bir kere daha çizdi.
Cumhurbaşkanı Akıncı ile gerek dar kapsamlı gerekse heyetler arası yaptıkları görüşmede, Kıbrıs meselesinin çözümü için sürdürülen müzakere sürecinde gelinen aşamayı ele aldıklarını belirten TC Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti:
“Ayrıntılı değerlendirmeler yaptık. Türkiye ve Kıbrıs Türk tarafı, Ada'da adil, kalıcı ve kapsamlı bir çözümden yanadır. Biz bu yolda mümkün olan her türlü çabayı sarf ettik, sarf ediyoruz. Bu çabaların hedefi, BM parametreleri çerçevesinde, Ada'daki iki eşit taraf arasında yeni ve yaşayabilir iki kesimli, iki toplumlu bir ortaklığın bu yıl içerisinde tesis edilmesidir.”
Şimdi bunu duyan çözümsüzlük lobileri ne yapacak diye merak ediyorum. Elbette boş durmayacaklar. Çünkü onların en çok korktukları adada olası bir çözümün bir gün gerçek olmasıdır. Onlar için bugünkü statüko herşeyden önce gelir. Statükonun yıkılması aslında onların da tarihin tozlu sayfalarına terkedilmesi demektir.
Erdoğan-Akıncı görüşmesinin bir başka önemli konusu da Fetö/PDY terör örgütlenmesi idi. Erdoğan bu çetenin Kıbrıs’ta da uzantılarının olabileceğini söyleyerek dedikodulara dikkat çekti. Kıbrıs’ta sürgünde olduğu yıllarda Namık Kemal’in Kıbrıs’ın sivrisinekleri ile dedikodusuna dikkat çektiğini hepimiz biliyoruz. Erdoğan da bu anımsatmayı yaparak Kıbrıs’ta hala dedikodunun bol olduğunu ve bundan kurtulmamız gerektiğini söyledi.
Doğru ama bu dedikoduların hepsini Kıbrıslılar yapmıyor. Bir kısmını hem de önemli bir kısmını da burada yaşayan ya da herhangi bir görevle burada bulunan TC vatandaşları yapıyor. Umarım Erdoğan bunu da dikkate alarak kendisine her ulaştırılan bilgiyi gerçekmiş gibi ciddiye alıp bundan sonuçlar üretmez. Hele elçilik görevlilerinin raporlarını birkaç yerden teyid almadan işleme tabi tutmasa iyi olur diye düşünüyorum. Yoksa bu hassas günlerde herkes Fetöcü olabilir.