Ersin Tatar’ın ‘eşit egemenlik’ istediği KKTC’nin değil, bu siyaseti destekleyen Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘tanımam’ dediği Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bayrağı dalgalandı bir kez daha Türkiye’de... Bu sefer adres başkent Ankara oldu.
TC Spor Bakanlığı’na bağlı Muaythai Federasyonu’nun düzenlediği turnuva geçenlerde yapıldı ve bir kez daha Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs bayrakları yan yana asıldı. KKTC’li sporcular ise her zamanki gibi yine uzaktan baktı. Kürsüye çıkan Kıbrıslı Rum, Türkiyeli ve Yunanistanlı gençlerin objektiflere yansıyan fotoğraflarına bakmak kaldı bizim çocuklara her zamanki gibi...
Geçen haftalarda bir başka spor etkinliğinde Limasol’da yaşanmıştı aynı manzaralar. Bazen Larnaka’da, bazen İzmir’de, Antalya’da, Atina’da, Selanik’te...
Türkiye’yi ve KKTC’yi idere edenlerin mumları sönüyor bu tür organizasyonlarla... Nutuklarıyla pratik uyuşmuyor. ‘KKTC’yi uluslararası camianın parçası yapacağız’ söyleminin fos olduğu tekrar tekrar ispatlanıyor. Kıbrıslı Türklerin yaşadığı ‘spor ambargosu’nu yerden yere vuran Türkiye yöneticilerinin aslında ambargoyu bizzat kendilerinin uygulamakta olduğu gözümüze gözümüze sokuluyor. Hem de kendi ülkesinde, kendi başkentinde!..
**
Kıbrıslı Türkler hakkında Ankara’da alınan ‘iki devletli çözüm’ ya da daha doğru ismiyle ‘taksim’ siyaseti sürdürüldükçe ambargolar devam edecek. Ve ‘tanınacağız’ yalanları da!..
Bu filmi ilk defa sahnelemiyorlar. ‘Ayrılıkçı’ siyasetin Rauf Denktaş tarafından çok uzun yıllar uyguladığını, zorda kaldığında ‘federasyon masası’na oturduğunu, ama ilk fırsatta derhal koşarak terk ettiğini hatırlatmaya gerek var mı?
Şimdi yapılan da aynısıdır. ‘İki devlet’in çıkmaz sokak olduğunu Türk Dışişleri bilmiyor olabilir mi sizce? Elbette ki biliyorlar. Biliyorlar ama şu an işlerine gelen siyaset budur. AB perspektifini kaybetmiş, ekonomisi batmış Türkiye’nin başındakilerin elinde ‘milli dava’lar ve ‘boş vaatler’ dışında bir sermaye kalmadı ki!..
Kıbrıslı Türkler’in iradesinin ve geleceğinin ipotek altına alınma nedeni budur. Kıbrıs Ankara’nın elinde bir ‘koz’dur ve ‘günü geldiğinde’ kullanılana kadar rehinedir. Nasıl bir ‘gün’ geleceği ise belli değildir.
**
‘Bir ay sonra yapılacak seçimlerden sonra Türkiye’nin Kıbrıs politikası değişecek mi’ sorusu çok sık soruluyor. Özellikle de bir iktidar değişimiyle beraber dış politikada ne olacağı merak ediliyor.
Türkiye’de siyasi yelpazenin merkez sağ ve merkez solunda yer alan partilerin, yani AKP’nin ve CHP’nin dış politikada çok da farklı düşünmedikleri sır değil. Bu yüzden iktidar değişse bile ‘milli dava’ olarak görülen Kıbrıs’la ilgili çok dramatik bir değişiklik beklemek gerçekçi olmaz.
Lakin hayatın dinamiğini atlamamak lazım.
‘CHP ve Kılıçdaroğlu ile birşey değişmeyecek’ diyerek oturup marazi bir halde beklemek yerine, uzun yıllardır kopan ‘diyalog kanalları’nın nasıl açılabileceğine bakmak gerekir. Türkiye’deki bütün siyasi partilerle bizim partilerin ‘ast-üst’ biçiminde değil, ‘dostane’ ilişkiler kurması, her konuyu tartışabileceği platformlar yaratması kaçınılmazdır.
Çünkü seçimin ertesi günü Türkiye’yi yönetecek kadrolar çok kötü durumdaki ekonomik, sosyal ve siyasal sorunları çözebilmek için bir ‘yol haritası’ belirlemek durumunda kalacaklar ve dış politika da en ön sıralarda yer alacak.
Doğu Akdeniz’deki yetki arayışları, enerji gibi konularda Ankara her zaman olduğu gibi yine Kıbrıs’ın ‘engel’ olduğunu hatırlamak zorunda kalacak. Batı ile ilişkilerini restore etmek isterken, ‘Ben Kıbrıs’ı taksim ettim, oldu bitti’ mi diyecek?
Elbette ki hayır!..
Peki nasıl davranacak?
Tabii ki diplomasinin gereğini yapacak.
Bu arada ‘tanımam’ dediği Kıbrıs Cumhuriyeti’yle spor yapmaya, Türk-Yunan-Kıbrıs bayraklarını göndere çekmeye de devam edecek.
Ve bizim ‘iki ayrı egemen devletçiler’in yüzü hiç kızarmayacak!..