ANKARA’NIN NİYETİ VE GONNARA MESELESİ

Sami Özuslu

Kıbrıs Türk siyasi tarihi Ankara’nın müdahaleleri ile doludur. ‘Teşkilat dönemi’nden sonra oluşan Federe Devlet ve bilahare kurulan KKTC’de de bu gerçek değişmedi. Zaman zaman daha ‘usturuplu’ yapıldı müdahaleler, kimi zaman çok açık. Bazen çok ağır müdahale etti Ankara, bazen daha hafif. 
Bir şekilde Kıbrıs Türk siyasetinde ‘söz sahibi’, hatta ‘karar verici’ oldu Ankara’daki kah sivil, kah askeri iktidarlar.
Belli ki Türkiye Cumhuriyeti’ni yönetenler buradaki ‘ipleri’ ellerinden bırakmak istemediler. Hala öyle davranıyorlar.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden genel seçimlere, yerel seçimlerden parti kurultaylarına, hükümet kurulmasından bozulmasına kadar hala aktif şekilde müdahil oluyor Ankara… 
Üstelik ‘diplomatik nezaket’ten de giderek uzaklaşıldığı görülüyor.
Sanki ‘kim nasıl anlarsa anlasın’ yaklaşımı var. 
Bunun temelde üç nedeni olabilir:
1.    Ankara’daki yönetimin daha otokratik hale gelmesi…
2.    KKTC’nin gün geçtikçe Türkiye’ye daha fazla bağımlı hale gelmesi…
3.    Müdahaleye açık siyasilerin davetkar halleri…

*  *  *
TC Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay meclisteki altı partiden dördünün başkanını çağırdı. 
UBP, DP ve YDP başkanları hemen atlayıp gittiler!
HP başkanı ‘bu zamanda yanlış anlaşılır’ diyerek gitmedi.
CTP ve TDP başkanları ise Ankara’ya davet almadı.
Bu veriler ışığında ‘Ankara KKTC’deki seçimlere ve hükümet oluşumuna direkt müdahale ediyor’ görüntüsü tartışma yaratmayacak netlikte karşımızda duruyor.
Bellidir ki Ankara’nın kafasında CTP ve TDP dışındaki partilerle bir tür ‘dizayn’ vardır.
Ya da Ankara’ya gidenlerin kimi ‘talepleri’ vardır.
Kuvvetle muhtemeldir ki Corona sonrası oluşan siyasi tabloya dair kamuoyu yoklamaları bir ‘panik havası’ yaratmıştır.
Sağdaki adayların çok ciddi kayıplar yaşadığını anlamak için ankete dahi gerek yoktur ama gelen ciddi bilgiler Ersin Tatar’ın ‘yarış dışı’ kaldığını gösteriyor.
Bir başka deyişle ikinci tura kalacak iki aday da solun adaylarıdır. Belli ki ya Ankara, ya bizim sağ cenah ya da her ikisi birden ‘çıkış yolu’ aramaktadır.

*  *  *
Buraya kadar yazılanların tamamı işin detayıdır aslında…
Esas mesele şudur: Kıbrıslı Türklerin toplumsal varlığı ve iradesi bir kez daha paspas edilmiştir. 
Oysa Kıbrıs’ta bir ‘eşitlik iddiası’ varsa, bunun nedeni Kıbrıslı Türklerin bizatihi varlığıdır.
Eğer Kıbrıslı Türklerin iradesi ortadan kalkarsa, böyle bir iddia da olmaz, olamaz. 1959-60 antlaşmaları temelinde ifade edilen -garantörlük dahil- bütün ‘Türk tezleri’ berhava edilmiş olur.
Her seçime, her hükümet oluşumuna, her parti kurultayına ‘botlarla’ dalan Ankara’nın ve buna çanak tutan ‘koltuk meraklıları’nın yarattığı manzara budur.
Bu koşullarda ‘Toplum lideri’ sıfatının da anlamı, önemi ve ağırlığı kalmaz. 
Orada oturan kim olursa olsun, Kıbrıslı Rum muhatabı ve uluslararası camia tarafından ciddiye alınmaz.
‘Ankara ziyareti’ filminin senarist, kurgucu ve oyuncularının yarattığı durum tam da budur.
Tümü de ‘eserleri’ ile ne kadar gurur duysalar azdır.
Lakin unuttukları bir şey var:
Bu toplum gonnara yemez!..