Defalarca uçurumun kıyısına kıyısına gelip, “kazasız belasız” diyebileceğimiz bir seçim dönemini geride bırakan Türkiye “yeni duruma” alışmaya çalışıyor. Bu, AKP’nin “yeni Türkiye’si” değil. Cumhuriyet tarihinin en geniş temsiliyetine sahip bir parlamento ile gerçekten yeni bir Türkiye… Bu “yeni Türkiye’nin” kilidini açan da, yıllardır baraj altında kalmaya mahkûm edilen, baraj altında kaldığı sürece de sadece belirli bir etnik kimlik üzerinden radikal siyasetin deli gömleğiyle boğuşturulan bir geleneğin 21. Yüzyıl Türkiye’sine yakışan genç filizi: HDP…
Dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde eşi benzeri olmayan %10 barajı; Öcalan’ın feraseti, Demirtaş’ın benzersiz karizması ve Türkiye’nin ezilen kesimlerinin ilk kez birbirlerine karşı besledikleri tüm ön yargılarını bir yana bırakarak bir araya gelebilmeyi başarması sayesinde yıkıldı.
Erdoğan ve AKP, daha önce olduğu gibi sol muhalefetin dağınıklığından ve %10 barajı sayesinde Kürt oylarını kolaylıkla cebe indireceklerinden çok emindiler. Seçimin son düzlüğünde bütün hesaplarını buna göre yapmışlardı. Bu kez fena yanıldılar!
7 Haziran’da ortaya çıkan tablo, Erdoğan ve AKP’nin diktatoryal eğilimlerine karşı Türkiye’nin doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine güçlü bir yanıt oldu. AKP kendi tarihinde ilk kez oylarını yükseltmek bir yana, ciddi biçimde oy kaybetti, daha da önemlisi artık tek başına iktidar olabilme gücünü yitirdi. Şimdi koalisyon senaryoları tartışılıyor.
Erdoğan, AKP’siz bir koalisyonun hem kendisi hem de AKP açısından bir felaket olacağını biliyor. Bundan da öte, aslında AKP’nin tek başına iktidar olamadığı tüm senaryolar Erdoğan ve AKP açısından “kaçınılmaz sonu” sadece geciktirmeye yarayacak. Henüz seçim kampanyası atmosferinin havada uçuşan vaatlerinin etkisinden sıyrılamayan CHP ve MHP için AKP ile bir koalisyon fikrinin kolay sindirilebilir olmadığını bilen Erdoğan şimdilik top çeviriyor. Eğer CHP ve MHP kendi aralarında anlaşıp bir koalisyon kuramazlar ya da AKP ile bir koalisyona yönelmezler ve siyaset tıkanırsa, Erdoğan için tadından yenmez bir fırsat doğacak: Erken seçim!
Erdoğan, seçim yenilgisiyle ürkmüş AKP tabanının bir erken seçimde ölüm kalım savaşına gireceğini ve kazanma şansının yeniden doğabileceğini umuyor.
CHP, ne yaparsa yapsın %25-27 bandını aşamadığının farkında. Olası bir erken seçimde CHP’nin yapabileceği en büyük sıçrama %30 ları zorlamak olur ki bu da pratikte fazla bir değişikliğe yol açmayacak.
Böyle bir tabloda CHP, erken seçime gitmek yerine AKP’li ya da tercihen AKP’siz bir koalisyona razı olarak güç kazanmak konusunda tereddüte düşebilir. Bunun siyasi maliyetinin ağır olduğu hesaba katılırsa, CHP’nin önündeki en akılcı yol, bir AKP-MHP koalisyonu için dua etmek ve ana muhalefet partisi olarak pozisyonunu güçlendirmeye çalışmak olacak.
MHP için AKP ile anlaşmanın önünde ciddi bir engel yok. AKP ve MHP tabanları siyaseten birbirlerine çok yakınlar ve aralarında bir doku uyuşmazlığı olmaz. Bunun için sadece AKP’nin “çözüm süreci bitmiştir” demesi yeterli. Çözüm sürecinin bitiş ilanının illa “olumsuz” biçimde yapılması da gerekmiyor AKP açısından.
Erdoğan’ın seçim öncesinde “Kürt sorunu diye bir şey kalmamıştır” demesi bunun için yeterli bir referans. Öyle ya “Kürt vatandaşına ne istediyse vermiş” bir Erdoğan için çözüm sürecinin noktalanması da kolaylıkla rasyonele kavuşmuş demektir.
Dolayısıyla Türkiye’nin önünde AKP-MHP koalisyonu veya erken seçim seçenekleri duruyor artık.
Bu senaryolarda HDP’nin bir rolü şimdilik yok. Eğer bir biçimde siyaset ağır basar ve HDP, AKP ile uzaktan ya da yakından ilişkilenecek bir senaryonun içerisine girerse, yakaladığı tarihsel fırsatı heba etmiş olacağını herkes biliyor. HDP, koalisyon senaryolarının dışında kalıp, seçim sürecinde yarattığı sempatiyi, güçlü bir güvene dönüştürerek, tabanını genişleterek, bundan sonraki maçlara hazırlanma kararlılığını gösterebilecek mi, göreceğiz.
Bütün bunlar olurken, koalisyon, erken seçim hesapları yapılırken, Türkiye’nin önündeki acil meseleler ne olacak?
AB zehir zemberek bir ilerleme raporu yayınladı. Eskiden olsa büyük gürültü kopartacak, gündem oluşturacak böyle bir gelişme, Türkiye’de sınırlı bir çevre dışında yankı uyandırmadı. AB’yi çoktandır “tınlamayan” AKP’nin ya da AB sürecine her zaman “mesafeli” yaklaşan CHP’nin veya AB sürecini zaten “ar sorunu” eden MHP’nin “etkilenmeyeceği” İlerleme Raporu, tam anlamıyla “ortada kaldı”. AB İlerleme Raporunu ciddiye alacak ve bu olumsuzluktan endişelenebilecek tek parti HDP.
Çözüm sürecinin kesintiye uğrayıp uğramayacağı, haklı bir endişe olarak duruyor. Öcalan ve Kandil, silah bırakma noktasına yakın durduklarını her fırsatta açıklasalar da seçim döneminde yaşanan provokasyonlar, çözüm sürecinin hâlâ bıçak sırtında olduğunu düşündürüyor. Seçim sonrasında HDP’nin %13 oy alması karşısında AKP çevrelerinin HDP’ye “hadi bakalım bıraktır silahları” çıkışına karşı Demirtaş net bir restle yanıt verdi: “Öcalan hazır, hadi gidelim İmralı’ya bitirelim bu işi”… MHP ile koalisyon seçeneğini göz ardı etmeyen AKP’nin bu resti görmesi artık eskisi kadar kolay değil.
Kıbrıs konusu ise şu an Türkiye’nin dikkat merkezinden en uzaktaki konu olarak duruyor. Akıncı ile Anastasiadis’in tatlı tatlı flörtleşmeleriyle ilgilenemeyecek kadar yoğun bir gündeme sahip Türkiye. Mağusa milletvekili dostum Asım Akansoy, Kıbrıs sorununda Türkiye’nin domine edici vasfını İki liderin küçük fakat cesur adımlarla kırdığı buzların, her iki toplumdaki karşılığı ne yazık ki şimdilik yeterince sıcak değil. Ama ceberrut annenin derdi başını aşmışken, bu tatlı flörtleşme ne kadar hızlı ilerlerse, geri dönüş de o kadar zorlaşacak. Ekim’e kadar şu bakışma faslından el ele tutuşma faslına geçtiler geçtiler… Anne, ekim’den sonra en milliyetçi-muhafazakâr giysileri ve o bildik çatık kaşlarıyla ortaya çıkmadan…