Nasıl ki, antisemitlerin antisemitizmi Yahudilerle yaşanan somut deneyimlerden türemez ise, antisemitizm seçilmiş bir tavır, bir tür tercih ise, siyahlar da beyazlar tarafından öyle kurgulanırlar.
Amerika Birleşik Devletleri’nde ve dünyanın başka yerlerinde günlerden beridir protesto eylemleri yapılmaktadır. George Floyd’un ırkçı polisler tarafından vahşice öldürülmesi, vicdanları yaralayıp insanlığı ayağa kaldırmıştır.
Artık şunun bilincine varılmıştır ki, “ben ırkçı değilim” demek yetmiyor, ırkçılığa karşı aktif biçimde mücadele etmek şarttır.
Ve ırkçılığa karşı mücadele etmek, sadece beyazların önyargılarını kırmak veya formel eşitlik elde etmek değil, Beyaz Adamın üstünlüğüne ve imtiyazlı konumuna son vermek demektir. Uzun yıllar önce Franz Fanon siyahların emansipasyonu “beyazların tapınağına kabul edilme peşinde koşmakla olmaz” demişti.
Gerçekten de beyazların tapınağında yer alan siyahlar daha da az “görünür” olurlar.
Çözüm başka yerdedir.
Siyahların beyazlar gibi olması veya beyazlar kadar hak sahibi olması değildir sadece istenilen. Siyahların siyah olma özgürlüğü ve siyah olarak emansipasyonu hayata geçirilmelidir.
Aksi halde, ırkçılığı kalıcı biçimde ortadan kaldırmak mümkün olmayacaktır. Zaman zaman Barack Obama gibi bir Başkanın seçilmesi kurtuluş sayılacak ama kısa süre sonra Trump gibiler yine gelecek!
Jean Paul Sartre, Varlık ve Hiçlik adlı eserinin “Bakış” bölümünde, başkasının bakışına maruz kalmanın yabancı bir dünyada insanı bir gölge gibi izleyen bir bakışa mıhlanıp kalmak, o bakışı içselleştirmek anlamına geldiğini söyler. “Kendimi görürüm çünkü biri beni görüyordur. Sırrımı ele geçirmiş, beni düşman bir dünyanın orta yerinde savunmasız, incinebilir, çırılçıplak bırakmıştır…”
Sartre bu tespitten hareket ederek “nesneleştiren bakıştan” söz eder. “Özne-Ötekinin” bakışının “Nesne-Ben” yarattığını belirten Sartre, “Ben’i” belirleyenin “Öteki’nin” bakışı olduğunu ileri sürer.
Tıpkı siyah insanı “nesneleştiren” beyaz insan gibi.
Aşağılanarak “zenci” diye adlandırılan siyah insan, beyazların nesneleştiren bakışıyla kurgulanmış bir kurgudur!
Ve “zenciyi” kuran beyazların bakışıdır, zihniyetidir...
Nasıl ki, antisemitlerin antisemitizmi Yahudilerle yaşanan somut deneyimlerden türemez ise, antisemitizm seçilmiş bir tavır, bir tür tercih ise, siyahlar da beyazlar tarafından öyle kurgulanırlar.
Tam da bu yüzden siyahların, beyazların nesneleştiren bakışının etkisinden kurtulmaları ve nesne muamelesi görmelerine son verilmesi için, siyahlarla beraber bütün demokratların “bakışlarını” beyazlara dikmeleri şarttır.
Sartre’ın, sömürgecilik bağlamında Fransızlar için söylediği gibi: “Görülmenin ne demek olduğunu sizin de hissetmenizi istiyorum. Çünkü beyaz insan üç bin yıldır görülmeden görme ayrıcalığına sahip.”
“Bakışları beyazlara çevirmek”, “beyazların görülmesi” demek, imtiyazlar ve ayrıcalıklarına ışık tutmak demektir.
Mikro düzeyden başlayarak, hayatın bütün alanlarında beyaz olarak hepimizin sahip olduğu imtiyazların ve ayrıcalıkların farkına varmamız, anti-ırkçılığın birinci koşuludur!