Avrupa Birliği'nin (AB) yıllık genişleme raporunda Türkiye'nin Kıbrıs'taki federal çözüm çabalarına desteği olumlu karşılanırken, Doğu Akdeniz'deki hidrokarbon arama faaliyetleri nedeniyle ise tepki geldi.
Raporda, Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğine yönelik müzakerelerde yeni adım atılmayacağı mesajı verildi, TC Dışişleri Bakanlığı eleştirilere tepki gösterdi.
Kıbrıs gerginliği
Genişleme raporunda Doğu Akdeniz'deki hidrokarbon arama faaliyetleri nedeniyle Kıbrıs ile artan gerilim ve adadaki kalıcı barış çabaları önemli bir başlık oldu.
Birleşmiş Milletler girişimindeki barış görüşmelerine Türkiye tarafından verilen destek olumlu olarak değerlendirilirken Ankara'nın, AB üyesi Kıbrıs Cumhuriyeti'nin doğalgaz arama faaliyetlerine karşı attığı adımlar ise eleştirildi.
Türkiye'nin de sondaj çalışmaları için kendi platformlarını ve beraberinde donanmaya ait gemileri bölgeye göndermesi gerilimi arttıran faaliyetler olarak değerlendirildi ve bu eylemler için "yasadışı" ifadesi kullanıldı.
Bu doğrultuda AB'nin Türkiye'ye Mart ayında yaptığı uyarı hatırlatıldı ve Kıbrıs Cumhuriyeti ile tam bir dayanışma içerisinde Ankara'ya karşı gerekli yanıtın verileceği belirtildi.
Türkiye'nin siyasi, ekonomik ve hukukun üstünlüğü alanlarında gerilemeye devam ettiğine vurgu yapıldı
AB'nin yürütme organı Avrupa Komisyonu'nun hazırladığı ve Birlik'e üyelik için müzakerelerin devam ettiği ülkelerin değerlendirildiği yıllık genişleme raporunda Türkiye'nin siyasi, ekonomik ve hukukun üstünlüğü alanlarında gerilemeye devam ettiğine vurgu yapıldı, mülteciler konusunda Ankara'nın çabaları ise övüldü.
Türkiye'nin halen AB'nin önemli bir ortağı ve aday üye olduğu vurgulanan raporda özellikle göç ve mültecilere verilen destek konularındaki işbirliğinin öneminin altı çizildi.
Ancak raporda, başta hukukun üstünlüğü, temel hak ve özgürlükler ve siyasi sistemdeki güçler ayrılığı prensiplerinin yara aldığı ve bunların Türkiye'yi AB'den uzaklaştırdığı kaydedildi.
Bu olumsuzlukların arkasında yatan en büyük nedenler olarak 2017 yılının Nisan ayındaki anayasa değişikliği referandumu ile Cumhurbaşkanlığı yönetim sistemine geçilmesi gösterildi.
Bu doğrultuda, AB'nin Haziran 2018'de Türkiye ile üyelik müzakerelerini fiilen dondurma yönünde aldığı karara atıfta bulunularak müzakerelerde yeni bir adım atılmayacağı belirtildi.
Yerel seçimler vurgusu
Avrupa Komisyonu'nun toplam 116 sayfalık raporunda Türkiye'deki 31 Mart 2019 yerel seçimleri ile 24 Haziran 2018 Cumhurbaşkanlığı seçimindeki atmosferin ülkedeki kutuplaşmayı arttırdığı ve başta Halkların Demokratik Partisi (HDP) olmak üzere muhalefete karşı uygulanan "marjinalleştirme" çabalarının yapıcı diyaloğun önüne geçtiği vurgulandı.
TC Yüksek Seçim Kurulu'nun (YSK) İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimini tekrar kararı almasının yanı sıra, Güneydoğu Anadolu'da dört belediye başkanı ve kimi belediye meclis üyelerinin görev almasının engellenmesinin seçim süreçlerinin güvenilirliğini tehdit ettiği belirtildi.
Buna ek olarak Cumhurbaşkanlığı yönetim sistemi dâhilinde başbakanlık ve bakanlıklara bağlı müsteşarlıkların kamu yönetimini tek bir siyasi erkin altına topladığı görüşü yansıtılırken, Cumhurbaşkanı'nın üst düzey kamu çalışanlarının çoğunu atama yetkisine sahip olması eleştirildi.
"PKK ile savaşmak meşru"
Raporun öne çıkan noktalarından bir tanesi de Güneydoğu Anadolu'daki güvenlik durumu oldu. AB, hükümetin PKK'ya karşı verdiği silahlı mücadeleyi "teröre karşı meşru bir hak" olarak nitelendirdi ve örgütün "terör örgütü" listesinde bulunduğunu hatırlattı.
Buna karşın terörle mücadelenin orantılı bir şekilde sürdürülmesi ve hukuk düzenine, insan haklarına ve bireysel özgürlüklere uygun yürütülmesi gerektiği vurgulandı. Akamete uğramış barış sürecine de vurgu yapan rapor, bu konuda atılmış somut adımlar bulunmadığına dikkat çekti.
Ekonomide gerileme
Türk Lirasındaki değer kaybı ve ekonomideki çalkantılar da raporun önemli başlıklarından birisi olarak öne çıktı. Yaşanan ekonomik kötüleşmenin Türkiye'yi istikrarlı bir pazar ekonomisi olmaktan uzaklaştırdığını öne süren Komisyon raporu, olumsuzluklar arasında hükümetin aldığı bazı önlemleri listeledi.
SWAP ve döviz piyasalarındaki kısıtlamalar, ekonomiden sorumlu kurumların bağımsızlığı konusundaki endişeler, cari açık ve yüksek enflasyon AB'nin Türk ekonomisinde kaygı duyduğu unsurlar olarak öne çıktı.
Mülteci politikasına övgü
Türkiye'nin göç ve mülteci akını konusunda hem içeride hem de AB nezdinde almış olduğu önlemlere raporda övgüyle yer verildi. 2016 yılının Mart ayında Türkiye ile AB arasında imzalanan mülteci mutabakatı uyarınca Ege Denizi'ndeki düzensiz göç ve mülteci hareketlerinin durdurulması olumlu bir gelişme olarak değerlendirildi.
Ülkelerindeki iç savaştan dolayı Türkiye'ye sığınmış 3 milyon 600 bin Suriyeli ile diğer ülkelerden gelerek kaydolan 370 bin kadar mültecinin insani yardımdan faydalanması için Ankara'nın gösterdiği çabalar takdir edildi.
Türkiye'den tepki
AB Komisyonu raporu sonrası Türkiye'den ilk resmi tepki Dışişleri Bakanı Yardımcısı Faruk Kaymakçı aracılığıyla kamuoyuna duyuruldu. Konuyla ilgili bir basın toplantısı düzenleyen Kaymakçı, raporda Türkiye'nin AB'den uzaklaştığı yönündeki ifadelerin tutarsız olduğunu savundu.
Raporda tüm aday ülkelerden sadece aday ülke, Türkiye'den ise hem aday ülke hem de stratejik ve bölgesel ortak olarak bahsedildiğine dikkat çeken ve bunu Türkiye'nin ağırlığı olarak nitelendiren Dışişleri Bakan Yardımcısı, "Türkiye Avrupa'dır" değerlendirmesinde bulundu.
TC Dışişleri Bakanı Yardımcısı Faruk Kaymakçı, "Türkiye, sapsağlam yerinde duruyor. Ancak AB'yi Avrupa'dan ve aday ülke Türkiye'den uzaklaştırmaya çalışan bazı çevreler de var. Biz bunlara itibar etmek istemiyoruz" ifadesini kullandı.
Kıbrıs'la ilgili bölüme de atıfta bulunan Kaymakçı, AB üysi Kıbrıs Cumhuriyeti'nin Türkiye'nin üyelik sürecini zorlaştırdığını ve bu tip siyasi engellemelerin üyelik sürecini yavaşlattığını söyledi.
Dışişleri Bakan Yardımcısı, Doğu Akdeniz'deki hidrokarbon gerginliğine ilişkin olarak "Raporda Kıbrıs konusunda Yunan tezlerini savunan bazı iddialar var. AB'nin üçüncü ülkelerle sınır belirleme yetkisi yoktur. Türkiye bu konuda uluslararası hukuka uygun hareket etmektedir. Hem kendi haklarını, hem de KKTC'deki insanların haklarını korumak zorundadır. Hem (Federica) Mogherini, hem (Johannes) Hahn AB'nin ikili sorunları ithal etmemesi gerektiğini ifade etti. Kıbrıs sorunu çözülmeden, Güney Kıbrıs'ın AB'ye alınması büyük bir hatadır, bugün de Avrupa'da bu hata kabul edilmektedir" ifadesini kullandı.
Kaymakçı ayrıca AB'nin hukuk düzeni ile ilgili Türkiye'ye yönelik getirdiği eleştirilere de yanıt verdi. Dışişleri Bakan Yardımcısı, "Siyasi kriterler, temel hak ve özgürlüklerle ilgili bölüm, sadece belli çevrelerin fikirlerini yansıtmaktadır. AB, ülkenin karşı karşıya kaldığı tehditleri kabul etmekle birlikte bu tehditlerin boyutunu anlamaktan uzaktır" şeklinde konuştu.
© Deutsche Welle Türkçe - Yenidüzen'in resmi haber ortağıdır.