Kıbrıslı Türkler 2004’ten beridir tüm temaslarında AP’deki iki sandalyemiz için girişimlerde bulunuyor. Bu konuda toplumsal bir hedef birliği var ve parti farkı gözetmeksizin Brüksel’e yolu düşen her siyasi bu çerçevede Kıbrıslı Türklerin taleplerini ilgili taraflara duyuruyor.
Nitekim söz konusu iki sandalyenin Kıbrıslı Rumların işgali altında olduğu anlaşılmış ve AP yetkilileri de bir açılım yapma ihtiyacı olduğunu görmüştür. Kıbrıslı Rumlara “Kıbrıslı Türklerin temsil hakkını kısıtlayamazsınız” mesajları yüksek perdeden iletilmiştir.
Bu talebin gerek 1960 anayasası gerekse de öngörülen federal yapı ile uyumunun altını çizmek gerekiyor. Söz konusu talep ayrılıkçı değildir ve ülkenin yeniden birleştirilmesi hedefi ile çelişmemektedir.
Dahası, Kıbrıslı Türkler, sırf bu yönde birtakım hassasiyetler vardır diye de bir açılım yapmıştır:
Çözüme kadar gözlemci statüsü…
Böylelikle hem bu iki sandalye ile ilgili talepler karşısında “Kıbrıslı Türkler ayrılıkçı oldukları için bu talepte bulunuyor” diyen Kıbrıslı Rumlara hem de bir orta yol bulmaya çalışan AP yetkililerine net bir mesaj verilmiştir:
Kıbrıslı Türkler federal çözüm parametrelerinden uzaklaşmadan iki sandalye hakkını talep etmektedir…
Bu pozisyonun daha da geriletilmesi mümkün müdür?
Federal çözüm parametreleri ile uyumlu taleplerin bir adım gerisine düşmek bizim açımızdan tek bir sonuç doğurur o da federal çözüm iddiamızdan vazgeçmek ve Kıbrıslı Rumların ulusal davasına eklemlenmektir.
Nitekim Kıbrıslı Türklerin girişimleriyle AP yetkililerinin temsil hakkımızla ilgili duyarlılık sergilemesinin ardından ortaya çıkan ucube formül de bu çerçevede değerlendirilmelidir.
“Kıbrıslı Türkler AP dışında kalmamalıdır” hassasiyetinin oluşması olumlu iken bu hassasiyet sayesinde şekillenen AP Başkanlık Divanı’nın Kıbrıs Cumhuriyeti ile görüşüp konuya açıklık getirmesi yaklaşımı sadece ama sadece sorunun daha da derinleşmesine hizmet etmiş bulunmaktadır.
AP seçimleri yaklaşırken makro düzeyde sorunun derinleşmesine hizmet etmiş olsa da gelişen konjonktürde bazı Kıbrıslı Türklerin adaylığı kamuoyunun ilgisini çekmekte ve haliyle demokratik zeminde bu konjonktürün olağan karşılandığı bir durum şekillenmektedir. Özellikle barış yanlısı toplum kesimlerinin sempatisi bu anlamda bir eksen kaymasına sebebiyet vermektedir. Bir başka deyişle, çözüm diye diye çözülme ve federal çözüm parametrelerinden uzaklaşma riski ile karşı karşıya kalmaktayız.
Federal çözüme ulaşmadan Kıbrıslı Türklerin Kıbrıs Cumhuriyeti’ni temsilen AP seçimlerine katılması yani federal çözüm parametrelerinden uzaklaşılması, çok taraflı bu sorunun çözümünü de güçleştirecek ve çözümsüzlüğün yani statükonun acı gerçekleri gün geçtikçe daha fazla su yüzüne çıkacaktır. En acı gerçek Kıbrıs’ın kuzeyinde federal çözüme inancın giderek azalacak olmasıdır. Kıbrıslı Rumlar, çözüm için artan düzeyde Türkiye ile muhatap olma yolunu seçerken ve üstüne üstlük Kıbrıslı Türkleri bugünkü bölünmüşlük koşullarında AP seçimleri eliyle güneydeki yapıya eklemlenmeye davet eden tavırlar sergilerken bir gerçeğin de farkında olmalıdırlar: Bu yanlışların doğuracağı sonuç birleşme değil taksimin kalıcılaşmasıdır.
Gelinen aşamada Güney’deki seçmenlerin demografik özelliklerini ve oy verme davranışlarını az çok bilen herkes aday olan Kıbrıslı Türklerin bu yapıda yüzde 1-2’den fazla oy alamayacağının farkındadır. Statik bir partiler arası dağılımın var olduğu seçmen yapısında ve milliyetçiliğin hâlâ başat rol oynadığı bir toplumsal yapıda kaç Kıbrıslı Rum gidip de aday olan Kıbrıslı Türklere oy verecektir? Ama günün sonunda “Kıbrıs Cumhuriyeti, Kıbrıslı Türklere temsiliyet hakkını tanıdı” denilecektir. Yani iki toplumun bir arada yaşayabileceğini düşünen ve buna inan bazı Kıbrıslı Türkler diplomatik bir manevra için kullanılmış olacaktır. Hepsi bu…
Biz hâlâ aynı noktadayız: İki sandalyemizi istiyoruz çünkü federal çözüme inanıyoruz…