Özellikle terkedilmiş binaları ve bölgeleri fotoğraflamayı seven Andreas Avraam, Lefkoşa’nın “hiç kimseye ait olmayan bölgesi” diye nitelediği ara bölgeden terkedilmiş bir sokak resmi yayımladı. Andreas Avraam Fotoğrafçılık olarak bu resimle ilgili şöyle yazdı:
“Dört yıl sonra nihayet Birleşmiş Milletler’le ziyaretimden bu fotoğrafları alabildim. Birleşmiş Milletler askeri personeliyle Lefkoşa Ara Bölgesi’nde devriye gezecekleri gün, bir gazeteci olarak buluştum. Bana eşlik eden üç tane çok deneyimli Birleşmiş Milletler askeriydi – daha önce Afganistan’da cephede ve NATO ile Britanya ordusunun başka askeri operasyonlarında görev yapmışlardı ve 2021’in yazında da benimle birlikte bir barışı koruma görevine çıktılar.
Bir kapıdan geçerek hiç kimseye ait topraklara adımımı atar atmaz, yoğun kent sokaklarının ve çevrenin sesi kesildi, neredeyse ölü bir sessizlikti bu ve çok çarpıcıydı... Sanki bir başka dünyaya adım atmıştım, neredeyse bir ormandaymışım hissi veriyordu... Lefkoşa’nın tam kalbinde onlarca yıldan beridir donmuş ve neredeyse tümüyle doğa tarafından ele geçirilmiş büyük bir terkedilmiş alanı keşfetmek inanılmazdı. Devriye güzergahında solumuzda Türk ordusunun nişangahları görülebiliyordu – bu pozisyonlar, BM denetimi dışındaki bölgede, yeşil hat üzerindeydi, sağ tarafımızda ise aynı şekilde Kıbrıslırum ordusunun pozisyonları vardı, havada gerginlik mevcuttu...
BASINDAN GÜNCEL...
“Hamas savaşı kazanıyor mu?”
Yuval Noah Harari
Savaş, siyasetin farklı araçlar ile gerçekleştirilen devamıdır. Birçok insan bu mantrayı söyler, ancak savaşın ortasında, buna yeterince dikkat etmezler. Hamas’ın İsrail’de gerçekleştirdiği katliam ve Gazze’deki sivil kayıplar arttıkça, savaşın derin mantığı, ürettiği büyük insani acılar tarafından gizlenir. Cesetler birikmeye devam ederken, bu savaşı kim kazanacak? Daha fazla insan öldüren taraf, daha fazla evi yıkan taraf ve hatta daha fazla uluslararası destek kazanan taraf değil – politik amaçlarına ulaşan taraf kazanacak.
“HAMAS’IN AMACI BARIŞI ENGELLEMEKTİ...”
Hamas, bu savaşı belirli bir politik amaçla başlattı: barışı engellemek. Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn ile barış antlaşmaları imzaladıktan sonra İsrail, Suudi Arabistan ile tarihi bir barış anlaşması imzalama eşiğindeydi. Bu anlaşma, Başbakan Benjamin Netanyahu’nun kariyerinin en büyük başarısı olacaktı. İsrail ile Arap dünyasının büyük bir kısmı arasındaki ilişkileri normalleştirecekti. Suudilerin ve Amerikalıların ısrarıyla, antlaşmanın koşullarının, işgal altındaki bölgelerdeki milyonlarca Filistinlinin acısını hemen hafifletmeyi ve İsrail-Filistin barış sürecini yeniden başlatmayı amaçlaması bekleniyordu.
Barış ve normalleşmenin olasılığı, Hamas için ölümcül bir tehditti. 1987’de kurulan bu aşırı tutucu İslam örgütü, İsrail’in var olma hakkını hiçbir zaman tanımadı ve kendisini tavizsiz bir silahlı mücadeleye adadı. 1990’ların başlarında Hamas, Oslo barış sürecini ve sonraki tüm barış çabalarını engellemek için elinden geleni yaptı.
“İSRAİL HÜKÜMETİNDEN SERT POLİTİKA...”
On yılı aşkın bir süredir, Netanyahu liderliğindeki İsrail hükümetleri, daha ılımlı Filistin güçleri ile ciddi barış yapma girişimlerini terk etti, tartışmalı toprakların işgali konusunda giderek daha sert bir politika benimsedi ve hatta Yahudi üstünlüğüne dair sağcı mesihçi fikirleri benimsedi.
Bu dönemde Hamas, İsrail ile ilişkilerinde şaşırtıcı bir ölçüde itidal gösterdi ve taraflar, zorlu ama işlevsel bir şiddetli birliktelik politikası benimsediler gibi görünüyordu. Ancak 7 Ekim’de, Netanyahu hükümeti bölgesel barış için büyük bir ilerleme kaydediyormuş gibi göründüğü sırada Hamas, tüm gücüyle saldırdı.
“MAKSAT İSRAİL-SUUDİ ARABİSTAN BARIŞ ANLAŞMASINI SABOTE ETMEKTİ...”
Hamas, İsraillileri en vahşi yollarla katletti. Hamas’ın anlık amacı, İsrail-Suudi Arabistan barış anlaşmasını sabote etmekti. Uzun vadeli amaç ise, İsrail ve Müslüman dünyasının milyonlarca insanının zihinlerinde kin tohumları ekerek, nesiller boyu İsrail ile barışı önlemekti.
Hamas saldırısının İsraillileri öfkelendireceğini, acı ve öfke ile sarsılacaklarını ve İsrail’in teröristlere büyük bir güçle karşılık vereceğini ve Filistinlilere büyük acı vereceğini biliyordu. Hamas’ın operasyonuna verdiği kod adı anlamlıdır: El-Aksa Tufanı. “Tufan” kelimesi, sel demektir. Tıpkı kutsal kitaptakine benzer şekilde dünyayı günahlardan arından tufan gibi, Hamas’ın da insanlığı yok etmeyi göze alan yıkım yaratmayı amaçlayan saldırısını ifade ediyor.
Hamas, bu savaşın Filistinli sivillere verdiği acıyı umursamıyor mu? Elbette ki bireysel Hamas aktivistlerinin farklı duyguları ve tutumları vardır, ancak örgütün dünya görüşü bireylerin acısını göz ardı eder. Hamas’ın politik amaçları, dini fanteziler tarafından belirlenir.
Filistin Kurtuluş Örgütü gibi laik hareketlerin amaçları bu dünyaya aittir, ancak Hamas’ın nihai hedefleri bu dünyaya ait değildir. Hamas için İsrail tarafından öldürülen Filistinliler, cennette sonsuz mutluluğun tadını çıkaran şehitlerdir. Ne kadar çok öldürülürse, o kadar çok şehit olur.
Bu dünya için, Hamas ve diğer aşırı tutucu Müslüman grupların görüşlerine göre, dünyadaki bir insan topluluğu için tek geçerli amaç, cennetsel saflık ve adalet standartlarına koşulsuz bağlılıktır. Çünkü barış her zaman insanların adaleti olarak gördükleri şeylerde tavizler içerir, barış reddedilmeli ve her bedele rağmen mutlak adalet takip edilmelidir.
“NETANYAHU, HAMAS’A YARDIM EDİYOR GİBİ GÖRÜNÜYOR...”
Bu arada, birçok Batı demokrasisinin radikal solu içinde ve Harvard Üniversitesi gibi bazı öğrenci organizasyonlarında gözlemlenen merak uyandıran bir olgu, Be’eri, Kfar Aza ve diğer İsrailli köylerdeki vahşeti, ve Gazze’deki insani krizini, Hamas’ın sorumluluğunudan tamamen aklıyorlar. Bu organizasyonlar, suçu %100 İsrail’e yüklüyorlar.
Radikal sol ile Hamas gibi aşırı tutucu örgütler arasındaki bağ, mutlak adalet inancıdır ve bu da dünyadaki gerçekliklerin karmaşıklığını kabul etmeyi reddetmeye yol açar. Adalet, asil bir amaçtır, ancak mutlak adalet talebi nihayetinde bitmeyen bir savaşa yol açar. Dünya tarihinde, uzlaşma gerektirmeyen veya mutlak adalet sağlayan hiçbir barış antlaşmasına ulaşılamamıştır.
Eğer Hamas’ın savaş amaçları gerçekten İsrail-Suudi Arabistan barış anlaşmasını sabote etmek ve normalleşme ve barış için tüm şansları yok etmekse, bu savaşı nakavtla kazanıyor. Ve İsrail, Netanyahu hükümeti bu savaşı kendi net politik hedefleri olmadan yürüttüğü için büyük ölçüde Hamas’a yardım ediyor gibi görünüyor.
İsrail, Hamas’ı silahsızlandırmak istediğini söylüyor ve vatandaşlarını korurken bu hakka sahip. Hamas’ı silahsızlandırmak, gelecekteki barış şansı için de hayati önem taşır, çünkü Hamas, silahlı kaldığı sürece bu tür çabaları engellemeye devam edecektir. Ancak İsrail Hamas’ı silahsızlandırmayı başarsa bile, bu sadece askeri bir başarıdır, politik bir plan değil. Kısa vadede, İsrail’in İsrail-Suudi Arabistan barış anlaşmasını kurtarmak için herhangi bir planı var mı? Uzun vadede, İsrail’in Filistinlilerle kapsamlı bir barış sağlamak ve Arap dünyası ile ilişkilerini normalleştirmek için herhangi bir planı var mı?
Geçtiğimiz yılda İsrail politikalarına derinlemesine katılmış biri olarak, mevcut Netanyahu hükümetinin bazı üyelerinin bile kendilerini kutsal kitap vizyonlarına ve mutlak adalet konusundaki takıntılara kaptırdığını ve barışçıl uzlaşma konusuna çok ilgi göstermemelerinden korkuyorum.
“NÜKLEER TEHLİKE MEVCUT...”
İlgili tüm tarafların Hamas tarafından serbest bırakılan tufanı durdurmaları ve İsrail’i ve Filistinlileri sular altında bırakmamaları ve aynı zamanda daha geniş bölgeyi tahrip etmemeleri gerekmektedir. Nükleer savaşın teorik olarak belki de sadece 24 saat uzakta olduğunu unutmayın – eğer Hizbullah ve diğer İran müttefikleri İsrail’e on binlerce füze ile saldırırlarsa, İsrail kendini koruma amacıyla nükleer silahlara başvurabilir. Bu nedenle, tüm taraflar kutsal kitap fantezilerini ve mutlak adalet taleplerini terk etmelidir ve acilen çatışmayı azaltmak ve barış ve uzlaşma için tohumlar ekmek için somut adımlara odaklanmalıdır.
Son iki haftanın olaylarından sonra, uzlaşma tamamen imkansız gibi görünüyor. Kendi ailem ve arkadaşlarım, Holokost dehşetlerini anımsatan sahnelerden geçti. Ancak Holokost’tan seksen yıl sonra, Almanlar ve İsrailliler şimdi iyi arkadaşlar. Yahudiler, Holokost için mutlak adalete erişemediler – nasıl erişebilirlerdi ki? Herhangi biri acılı çığlıkları boğazlara geri sokabilir, Auschwitz bacasındaki dumanı geri çevirebilir ve ölülerini krematoryumlardan geri getirebilir miydi?
“GEÇMİŞ KURTARILAMAZ, GELECEĞE ODAKLANIN...”
Bir tarihçi olarak biliyorum ki tarihin laneti, geçmişi düzeltme arzusunu tetikler. Bu umutsuz bir durumdur. Geçmiş kurtarılamaz. Geleceğe odaklanın. Eski yaraların taze yararlar oluşturmak için amaç olması yerine, iyileşmelerine izin verin.
1948’de yüz binlerce Filistinli, Filistin’deki evlerini kaybetti. Karşılık olarak, 1940’ların sonları ve 1950’lerin başlarında, yüz binlerce Yahudi Irak, Yemen ve diğer Müslüman ülkelerden sürüldü. O zamandan beri, hasar üzerine hasar eklenmiş, sadece daha fazla şiddete yol açmıştır. Bu döngüyü sonsuza dek tekrarlamak zorunda değiliz. Tabii ki, şu anki korkunç savaşın ortasında, döngüyü tamamen ve sonsuza dek durdurmayı ummamız mümkün değil. Şu anda ihtiyacımız olan şey, daha fazla yükselmenin önlenmesi ve bunun için umut dolu, somut iyi davranışlara ihtiyacımız var.
Önerilen bir girişim, Hamas’ın rehin tuttuğu tüm kadın, çocuk ve bebekleri serbest bırakmasını, karşılığında İsrail hapishanelerinde bulunan birkaç düzine Filistinli kadını ve ergeni serbest bırakmasını talep ediyor. Bu adaletli olur mu? Hayır. Adalet, Hamas’ın hemen ve koşulsuz olarak tüm rehineleri serbest bırakmasını gerektirir. Ancak bu girişim, yine de tırmanmayı önlemek için bir adım olabilir.
Başka bir girişim, Gazze Şeridi’ndeki Filistinli sivillerin başka ülkelerde güvenli bir şekilde geçmelerine izin vermektir. Gazze ile sınır paylaşan Mısır, bu konuda öncülük yapabilir ve yapmalıdır. Ancak Mısır yardım sağlamayı başaramazsa, İsrail, Gazze’den yerlerinden edilmiş Filistinli sivillere İsrail topraklarında sığınaklar sağlayabilir.
Başka bir ülkenin Filistinli sivilleri kabul etmeye ve korumaya istekli olmadığı durumda, Kızıl Haç Hamas tarafından rehin tutulan İsrailli rehinelere erişim sağladığında ve koşullarını tespit ettiğinde, İsrail Kızıl Haç’ı ve diğer uluslararası insani grupları, Gazze Şeridi’nde evlerini kaybetmiş Filistinli siviller için sınırın İsrail tarafında geçici sığınaklar kurmaya davet edebilir. Bu sığınaklar kadınlara, çocuklara ve Gazze’deki hastanelerden boşaltılanlara ev sahipliği yapabilir ve Hamas ile savaş sona erdiğinde yeri değiştirilmiş Gazzeliler, Gazze Şeridi’ne geri gönderilebilir.
Böylesi bir adım Filistinli sivillerin hayatlarını koruma konusunda İsrail’in ahlaki görevini yerine getirmenin yanı sıra, Hamas teröristlerinin savaş sırasında sivillerin savaş bölgesinde sıkışmasını azaltarak İsrail Savunma Kuvvetleri’ne de yardımcı olur.
“İSRAİL’İN AMACI, BARIŞ ŞANSINI KORUMAK OLMALIDIR...”
Bu tür girişimlerin gerçekleşme şansı var mı? Bilmiyorum. Ancak savaş, siyasetin diğer araçlarla devamıdır, Hamas’ın politik amacı barışı ve normalleşmeyi yok etmek ve İsrail’in amacı barış şansını korumak olmalıdır. Hamas’ın amacını gerçekleştirmesine yardım etmek yerine, biz bu savaşı kazanmalıyız.
(Yuval Noah Harari, “Sapiens,” “Homo Deus” ve “Unstoppable Us” kitaplarının yazarı ve Kudüs İbrani Üniversitesi’nde tarih profesörüdür.)
https://www.washingtonpost.com/opinions/2023/10/19/hamas-winning-political-goals/
(Washington Post’ta 19 Ekim 2023’te çıkan Yuval Noah Harari’nin yazısını Türkçeleştiren AVLAREMOZ).