Fayka Arseven KİŞİ
Prof. Dr. Şerife Gündüz, ikim krizinden en fazla etkilenecek ülkeler arasında yer aldığımızı ifade ederek, buna yönelik hiçbir hazırlığımızın olmadığını vurguladı.
Kıbrıs’ın güneyinin yeşil mutabakat nedeniyle Avrupa Birliği’nden kaynak aldığını belirten Gündüz, bizim de bu kaynaklardan talep ederek iklim krizine karşı hazırlıkların derhal başlaması gerektiğini belirtti.
Prof. Dr. Şerife Gündüz ile iklim krizini ve çevre sorunlarını konuştuk.
“İklim krizinden en fazla etkilenecek 5’nci ülkeyiz”
YENiDÜZEN: Gündem her gün değişiyor ancak çok ciddi çevre sorunları da aldı başını gidiyor. Nedir sizin izlenimleriniz?
Prof. Dr. GÜNDÜZ: Protokolde iklim krizinin bir güvenlik meselesi olduğuna dair cümleler var. Dünya da iklim değişikliğini kriz olarak yorumluyor.
Suyla ilgili master planı hazırlanmasına yönelik ifadeler TC-KKTC arasında imzalanan protokol de yer aldı. Tarım ve kuraklıkla ilgili başlık da var. Ama bunların altı nasıl doldurulacak, hangi politikalar ile yapacaklar bilmiyorum.
İklim krizini ele alırsak dünyada bu konu ön planda. İklim, su ve bireysel güvenlikten tutun da gıda güvenliği en önemli meseleler arasında. Bunların bir devlet politikası haline gelmesi lazım. İklim krizinin hem insani hem askeri güvenlik meselesi olduğunu kabul etmeliyiz. Bu yönde üst kurumlar oluşmalıdır.
Hükümetlerden bağımsız olarak iklim krizi bir devlet politikasına dönüşmelidir. Su, enerji ve gıda güvenliği ile ilgili devlet politikamız olacak ki iklim krizi ile biraz da olsun baş edebilelim. Çünkü iklim krizinin en fazla etki ettiği ülkeler arasındayız. Evet, büyük sanayimiz yok. Ama maalesef iklim krizinden en fazla etkilenecek 5’nci ülke biziz. İklimin de adaleti yok. Çünkü başka ülkeler emisyonlarını salıyor biz burada en fazla etkileniyoruz.
YENiDÜZEN: Hemen yanımızda güney ne yapıyor bu konuda?
Prof. Dr. GÜNDÜZ: Çevrenin sınırı ya da barikatı yok. Adanın güneyine baktığımız zaman görüyoruz ki 2019 yılında Avrupa Birliği’nden yeşil mutabakatla ilgili bir fon ayrıldı. 2050’ye kadar sera gazı emisyonlarını sıfırlayacaklar, arkada kimseyi bırakmayacakla. AB’de güneye 2.5 milyar Euro kaynak aktarılacak. Peki biz bunun neresindeyiz? Hiçbir yerinde!
YENiDÜZEN: Kıbrıs sorunundan bağımsız olarak bu konularda AB’ye girişim başlatılamaz mı? Bu kaynaklardan biz de yararlanamaz mıyız?
Prof. Dr. GÜNDÜZ: Yararlanmamız gerekiyor. Çünkü ‘arkada hiç kimseyi bırakmama’ başlığı var yeşil mutabakatta. Bu ne demek? Ben de AB toprağı mıyım? Kabul etti mi beni? Eğer ben de AB toprağı isem beni arkada bırakmamak zorundadır. Yani beni sadece sivil topluma farkındalık projeleri ile geçiştirmemelidir.
Alt yapı düzenlemeleri gerekiyor. Neden? Çünkü su hasadı da yapılması gerekir. Bundan sonra yağan yağmurlar sel şeklinde yağacağı için bu yağmurların da değerlendirilmesi gerekir. Bu su hasadı için de düzenlemeler yapılmalıdır. Alternatif tarım ürünleri kullanılmalı. Belki de yeni göletlerin oluşturulması gerekir. Göletlerin yapılarında sıkıntı varsa onların tekrardan organize edilmesi gerekir. Ama her şey para istiyor.
Solar enerjiye geçiş var. Gerekirse rüzgar enerjisi de kullanılacaktır. Ama sen bununla ilgili alt yapını yapmak durumundasın. Ama paran yok, paran yoksa da hiçbir şey yapamıyorsun. AB şimdi sivil toplumlara farkındalık projeleri için bütçe verir o kadar. Bununla biz tüm bu saydıklarımıza nasıl hazırlanacağız? İklim demek adaptasyon planlarını hazırlamak demektir. Ama ben bunun hiçbir yerinde yokum. Ne orda ne burada.
Biz en fazla etkilenecek 5’nci ülke olarak kırmızı alarmdayız. Günlük politikalar ile ‘o ona bunu’ dedi ‘öbürü ona şunu’ dediydi, küstüydük, barıştıydık, bu nasıl bir yönetim tarzı? Dünyanın sera gazını azaltma hedefi 2030 sonraki hedefi 2050’dir. Biz bunun hiçbir yerinde yokuz. Böyle giderse su, gıda bulamayacağız.
Baştakilerin de muhalefetin de görevi bunun lobisini yapıp AB’ye bu durumu anlatmak. Dünya bununla ilgili bir dönüşüm yaşayacaksa ve en fazla ben etkileneceksem benim de bu dönüşümün içerisinde olmam lazım ki 3’üncü dünya ülkelerine söz verdiler 100 milyar dolar her yıl para verecekler. Peki biz buna bakacak mıyız? 3’ncü dünya ülkesi bile olamıyoruz.
Güney tüm kaynaklara ulaşıyor, alıyor. Ama bize gelince hiçbir şey yok.
“Bu sıcakta nedir yapılan?”
Prof. Dr. GÜNDÜZ: Karpaz’dan geliyordum geçen gün dumanlar çıkar ‘ne oluyor’ diye sordum, Yenierenköy Belediyesi çöpünü oraya döküyormuş, ormanlık alan içerisine… Bu yazda, bu sıcakta nedir yapılan? En ufacık bir şeyin oradan alevlenmesi demek tüm Karpaz’ın yok olması demektir. Çok üzücü şeylerle karşılaşıyoruz. Taşocakları ayrı bir olay. Herkes gitsin dağ yolunu kullansın ve manzarayı görsün. Taş ocakları gerekli olabilir ama ne kadarı gerekli, bunun analizleri yapıldı mı? Oradan çıkan tozun ölçümü yapılıyor mu? Tozlar ağaçların üzerini örtüyor, ağaçlar fotosentez yapmayı geçti, yaşamı ile mücadele ediyor. Ormanlarımız yüzde 20 bile değil. Bir taraftan yanıyor, bir taraftan yok ediliyor.
“Dağlar ranta dönüştü. Ne vadi kaldı ne bir şey”
YENiDÜZEN: İklim krizinin yanı sıra çevreye yönelik gerekli düzenlemeler de yapılmıyor. Sizin gözlemleriniz nedir?
Prof. Dr. GÜNDÜZ: Aynen. Sadece ekonomik anlamda düşünülüyor. Ama diğer kesimler sadece kirlilikten dolayı hasta oluyor, kanser oluyor.
Halk tüm bu olanlara karşı gerekli tepkiyi de veremiyor. Bizler sinirlenir sinirlenir söyleniriz ama bir sonuç üretmeyiz. Yanlışı değiştirmeyiz. Kimse bizi dikkate almıyor. Ormanlar yanar bir şey olmaz. 4 gencimiz sel felaketinde öldü, o da iklim krizinin neden olduğu bir sonuçtu. Bundan sonra da benzer olayları yaşayacağız. Sağlığımız elimizden gidiyor. Gelecek nesillere bırakacak doğal bir çevremiz olmayacak. Ormanlarımız olmayacak. Dağlarımız olmayacak.
Çocuklarımızın sağlıklı gidebilecek yeşil alanları olmayacak, girebilecekleri denizler olmayacak. Girne’nin denizleri zaten ortada. Mağusa daha iyiydi ama orda da limit üstü değerler çıktı. O zaman elimize bir Karpaz kalır.
Yıllar öncesinden koruma altına alınması gereken kuzey dağ silsilesi dediğimiz Beşparmak Dağları bir uçtan bir uca Natura 2000 alanıdır. Yönetim planları da çalışıldı. AB bunlara kaynak aktarmıştı. Özel Çevre Koruma Bölgesi ilan edilmesi gerekir. Yok, o da yok. Senelerdir söylüyoruz yapılmıyor çünkü kimsenin işine gelmiyor. Taşocakları varmış orda. Tamam taş ocaklarını çiz üzerini koruyun bari dedik. Ona bile razı olduk. O da olmadı. Çünkü dağlar ranta dönüştü. Ne vadi kaldı ne bir şey kaldı. Hiçbir şeyimizde hayır yok. Ne havamızda ne suyumuzda…
YENiDÜZEN: Yakın zamanda bizi bekleyen en büyük tehlike nedir?
Prof. Dr. GÜNDÜZ: Açlık ve susuzluk. Sen daha protokol imzalayıp, alternatif tarım ürünü geliştireceksin… Zaten ekonomi ortada. Temel ihtiyacımız nedir? Havadır, temiz oksijendir, yemek ve sudur. Bunlar geçekten tehlike altında. Çünkü kuraklık var ve bu olacak yani. 2022’de sıcaklık ortalamaları çok fazla olacak. Bugün yaşamaya başladık. Bu yılı hade serin, yağışlı geçirdik diyelim ama hep böyle kalacak diye bir şey yoktur. Kendimizi bunlara hazırlamalıyız.
YENiDÜZEN: Geçtiğimiz hafta çıkan yangınlar ve yine gündeme gelen yangın helikopteri…
Prof. Dr. GÜNDÜZ: Dönüm dönüm yanıyoruz. İki toplumlu çevre teknik komitesinde gündeme getirmiştim ama dikkate alınmamıştı. Ara bölge diye bölgemiz var. Orada bir eski havaalanı var. Politik durumu beni ilgilendirmez. İstedikten sonra o bölgeye 2 tane helikopter konuşlandırılabilir ve pilotlarını da öder. İstese AB veya BM bunu yapabilir. Onlarda burada ve bizim topraklarımızı kullanıyorlar.
Benim KKTC olarak hiçbir şeyim yoktur. Param, pulum yok ancak memurumu öderim. Tek derdimiz memurların ödenmesidir. Ama param yoksa böyle bir şansım var. Bu konuda Cumhurbaşkanlığı’nın girişimde bulunması gerekir. Ara bölgeye koysunlar helikopterleri yangın çıkan yere müdahale etsin. Kuzeyde çıkan bir yangında onlar da tehlike altındadır. Hava sıcaklarında aşırı artış olacak, mega sıcaklıklar olduğunda en küçük tehlikede yangın çıkma riski vardır.
Kormacit yangınında 4 saat sonra helikopter geldi. Belki bildirmedik, geç kaldık, onlarda bir sorun oldu, bilemiyorum.
Orman Dairesi de en kötü dönemini yaşar çünkü personel yok. Orman Dairesi müdürü bunu söyledi. Orman Dairesi 2000’li yıllarda harıl harıl çalışırdı. Orman mühendisleri vardı, gözetleme kuleleri vardı, orman bekçileri vardı, işçileri vardı. Şimdi hiçbir şey yok.
Yangın çıkan bölgeler özel koruma bölgeleridir. Öyle bir bölgede yaşayan köylü de eğitilmeli çünkü bir yangın anında ne yapacağını bilmelidir. Ama bunun teçhizatı o köylerde olmalıdır.
Farkındalığı artırarak herkese bu bilinçler aşılanmalıdır. Eğer hata yapan da varsa cezası verilmelidir.
Sadece trafik cezalarına değil çevre cezalarına da odaklanmalıdır. Herkes çöpünü, şişesini dışarıya atar. Bufavento Kalesi’ne çıkarsınız orada şişeler… bu nasıl bir sevgisizliktir. Ülkemizi hiç sevmiyoruz.
Hatta nefret ederiz ki bu duruma getirdik doğamızı. Sadece bizim yaşam hakkımız varmış gibi diğer canlılara da yaşam alanı tanımıyoruz. Ama onların bize verdiği ekolojik hizmetleri hiçe sayıyoruz.
Oysa doğa bize toprağı, suyu, havayı veriyor. Dünyada ekonominin neredeyse yarısından fazlası ekolojik hizmetlerin karşılığıdır. İnşaatlar da neyi kullanırız? Taş ocaklarından çıkan taşı. Doğayı kullanırız. Tarımda da… yeme içme sektöründe neyi kullanırız? Yine doğayı. Doğa sana hizmet ediyor ama sen doğayı korumuyorsun, doğaya saygı duymuyorsun.
YENiDÜZEN: İskele bölgesindeki tehlikeli yapılaşma da gündemde…
Prof. Dr. GÜNDÜZ: Felaket. Alt yapı yok, kanalizasyon olayları sıkıntılı. Bir bölgeyi eğer siz yapılaşmaya açacaksanız ilk önce onun alt yapısı yapılmalıdır. Çünkü en basit atıklar nereye gidecek? Bunu çözmeden bina yapılır.