OKURLARIMIZ BİLDİKLERİNİ PAYLAŞMAYA DEVAM EDİYOR…
Bir okurumuz, 14 Temmuz 2012’de yazdığımız ve bu sayfalarda yayımlanmış olan bir yazımızı bize göndererek, bu yazının tekrar yayımlanmasını istedi… Lefkoşa Mezarlığı’nda bazı “meçhul” mezarların kazılması gerektiğine işaret eden okurumuz, bu konuyu yeniden gündeme getirmemizi istedi.
Okurumuzun tekrar yayımlanmasını istediği 14 Temmuz 2012 tarihli yazımız şöyle:
“Lefkoşa Mezarlığı’ndaki Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı’nın Ortaköy Şehitliği’nde 18 “meçhul” mezar bulunuyor...
Aralarında “kayıplar” da var mı?
16 yıl önce evinin önünde öldürülen gazetemiz yazarlarından Kutlu Adalı’yı anma toplantısına gidiyorum 6 Temmuz 2012 Cuma sabahı... Lefkoşa Mezarlığı’na gittiğim zaman henüz mezarlıkta kimseciklerin bulunmadığını görüp beklemeye başlıyorum...
Az sonra insanlar yavaş yavaş mezarlığa gelmeye başlıyor... Herkesin toplanmasını ve törenin başlamasını beklerken, Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı’nın Ortaköy Şehitliği dikkatimi çekiyor... İçeride askerler temizlik yapıyorlar... GKK’nın Ortaköy Şehitliği’ne ait açıklayıcı tabelada burada 202 kişinin yattığı belirtiliyor ve isimler sıralanıyor, bir de mezarların krokisi veriliyor.
“Acaba tanıdık insanlar var mıdır?” diye bakınca, bu listeye bir göz atışımla hayretler içinde kalışım bir oluyor! Burası da, tıpkı Tekke Bahçesi’nde olduğu gibi “meçhul mezarlar”la dolu! Acaba bu meçhul mezarlar kaç tane? Üşenmeyip durup saymaya başlıyorum, toplam 17 tane “meçhul” mezar bulunduğunu keşfediyorum...
GKK’nın Ortaköy Şehitliği’ne girerek bu “meçhul” mezarların fotoğraflarını çekiyorum...
Mezarlar “A”, “B”, “C” diye alfabenin “P” harfine dek harflerle ve bunlara verilen sayılarla sıralanmış. Şehitliğin girişindeki tabelada her harf ve her sayının yanında kimin yattığı yazıyor.
“Meçhul” mezarlar “D” sırasından başlıyor... D7’den D11’e kadar beş mezarda yatanların karşısında “Meçhul” yazıyor. E9 ve E11’de de “meçhul” kişiler yatıyor. E13, E14, E17 ve E20’de de “meçhul” insanlar yatıyor...
F15 sayılı mezarın karşısında ise yalnızca bir çizgi var – acaba bu, mezar boş mu demektir?
F18 de “Meçhul”, K2 ve L1 de “meçhul” insanların mezarları... Devam ediyoruz: N1, N2 ve N4 de “meçhul” mezarlar... Yani toplam 17 “meçhul” mezar sayıyorum, bir de karşısında hiçbirşey yazmayan F15 sayılı mezar var...
Bunlara bir de J1 sayılı İbrahim Latif yazılı mezarı eklemek gerekiyor... Çünkü İbrahim Latif’in burada gömülü olmadığını biliyoruz... İbrahim Latif’in eşi bir “meçhul” mezarın başında ağlarken onu gören bir asker ona acımış ve bu “meçhul” mezara “İbrahim Latif” yazdırmış. İbrahim Latif’in ailesiyle yaptığımız röportajda, aile bu mezarın açılması ve içerisinde bulunan şahsa kimlik tespiti yapılması gerektiğini belirtmişti. İbrahim Latif’in Lefkoşa’nın güneyindeki İngiliz Elçiliği yakınındaki ara bölgede gömülü olabileceği yönünde bir okurumuzun verdiği bilgi çerçevesinde bu yeri Kayıplar Komitesi yetkililerine göstermiştik – bu bölgeden tek “kayıp” Kıbrıslıtürk, İbrahim Latif’ti...
Böylece “meçhul” mezar sayısı 18’e yükseliyor... Bir de birisinin gömülü olup olmadığını bilmediğimiz F15 sayılı mezar da var...
Bu konuda 1990 yılında “Kıbrıs’ta varoluş mücadelemiz, şehitliklerimiz ve anıtlarımız” başlıklı bir kitap hazırlamış olan Halil Sadrazam da, kitabında, çeşitli şehitliklerde “meçhul” mezarlar bulunduğunu yazıyor...Halil Sadrazam bize çeşitli tarihlerde, çeşitli mezarların Boğaz Şehitliği’ne nakledildiğini, Boğaz Şehitliği’nden bazı mezarların buraya nakledildiğini anlatıyor... Kitabındaki listedeki sayıyla Ortaköy Şehitliği’ndeki şimdiki mezar sayısı birbirini tutmuyor çünkü kitap yazıldıktan sonra da buraya gömülenler olmuş...
Şehitliğin girişinde burada 202 kişinin gömülü olduğu yazıyor – bunlardan 18’i, “meçhul” kişiler...
Tüm bu “meçhul” mezarlarda Kayıplar Komitesi yetkililerinin ciddi bir araştırma başlatması gerekiyor çünkü GKK Ortaköy Şehitliği’ndeki bu “meçhul” mezarlar, bazı “kayıp” Kıbrıslıtürkler’e ait olabilir...
Bu konuda Kayıplar Komitesi Kıbrıslıtürk üyesi Gülden Plümer Küçük’ü de bilgilendirmiş bulunuyoruz...”
(YENİDÜZEN – Kıbrıs: Anlatılmamış Öyküler… Sevgül Uludağ – 14.7.2012)
BASINDAN GÜNCEL…
“Kıbrıs’taki olayları NATO talimnamelerine veya özel harp psikolojik savaş yöntemlerine göre yorumlamak…”
“Özel Harp Dairesi-TMT ve Türkeş-MHP ilişkisi...” -8-
Ulus Irkad
Türkiye Kontrgerillasının 6-7 Eylül 1955 tarihlerinde de faaliyet gösterdiği ve o terör dalgasından sonra artık azınlıkta olan farklı kültürlü insanların Türkiye’yi terketmeye başladıkları bir gerçektir.Olayların kilit ismi Oktay Engin adlı şahıs devlet memuru olarak 1980 darbesine kadar görev yaptı (Kılıç,2007,89). MHP, Özel Harp Dairesi ve Kıbrıs’ta kurulan TMT ve Mücahit Ordusu arasında da direk ve indirek bağlantılar vardır. Bu konuya girerken bunları da görmek ve Özel Harp Dairesi örgütlenmesi içinde MHP’nin bayağı önemli bir yeri olduğunu vurgulamamız gerekmektedir. Aşağıdaki tarihsel kronolojik sıralama da bizleri haklı çıkaracaktır. Türkiye’de MHP’nin güçlendiği bölgelerde farklı mezhepsel grupların olduğu görülmektedir.”1980’de cezaevlerinde yapılan bir ankette, “sağ militanlar yani “Bozkurtlar” arasındaki memur oranı %14.2 idi (solcular arasında bu oran %8.8’di) ve bu oran devlete MHP’nin militan kadrolarını yerleştirmenin boyutlarını göstermesi açısından dikkate değer. Yine MHP ve Ülkücü Kuruluşlar iddianamesine göre, “Çeşitli toplumsal kesimlerin maddi yönden güçlük içinde bulunan bireyleri üzerinde cezbedici bir görünüm kazanmasına, ülkücülüğün adeta bir meslek haline gelmesine neden olmuştu”. MHP’nin hükümette bulunduğu dönemlerde elde ettiği büyük güç sayesinde yandaşlarına iş, para, eğitim olanakları sağlaması militan sayısını arttırmasında belirleyici bir unsurdur”(Parlar,2006,116).
“Paramiliter “ölüm mangaları”nın 1965’ten itibaren tırmandırdığı “terör” eylemleri ne bir “sapma” ne de “özerk” programa dayalı stratejidir, “Kapitalist sınıfın, iktisadi kaynaklarını halk kitlelerinin zararına tasarrufu mücadelesinde gerekli görüldüğünde kullanmak üzere saklı tuttuğu bir silahtır (Parlar, 2006,118). Ülkü Ocaklarının Kültür Komitesi Başkanlığının bir raporunda aşağıdaki yazı ilginçtir.
“Toplum içinde kendini yalnız hisseden ve dayanacak bir çevre arayan kişiler ve toplum içinde horlanan, aşağılanan kişiler bir teşkilat içinde yer alıp, onun gücüne ve dayanışmasına ortak olmak isteyebilirler… Yöneticiler bu konuda hassas davranmalı ve bu tip kimseleri teşkilat bünyesinde bulunsun veya bulunmasın milletimizin menfaatleri doğrultusunda kanalize etmesini bilmelidir”(Parlar,2006,120).
“Kontrgerilla yöntemleriyle emekçilere karşı sürdürülen savaşta Özel Tim, JİTEM, Çevik Kuvvet gibi askeri örgütlenmelerin yanında yarı askeri bir örgütlenme olan MHP’nin de önemli bir görevi vardır. Her kademesinde istihbarat örgütleriyle içli dışlı olan bu parti, örgütlenme modelinden mücadele yöntemlerine kadar tamamen üzel savaşın ortaya çıkardığı bir partidir. MHP’nin değişmez lideri Alparslan Türkeş, Özel Harp Daresi’nin önceki kuruluşu olan Seferberlik Tetkik Kurulu’nun önceki ilk subaylarındandır. Yine Türkeş, Amerika ve Almanya’da özel eğitimden geçmiş bir özel harpçidir”(Hiçyılmaz,1997,111)
Özel Harp Dairesi’nin ilk illegal gizli, eylem sahası 6-7 Eylül olaylarının çıkış noktası olan Kıbrıs adasıydı. Özel Harp Dairesi olaylardan üç ay önce adada sivil unsurları örgütlemeye başlamıştı. Özel Harp Dairesi’nin subay ve astsubayları özel harp tekniklerini adada pratiğe dökmeye başlamışlardı (Kılıç,2007,92). Yani demek ki buradan çıkardığımız sonuç şudur, Özel Harp Dairesi Kıbrıs’ta EOKA’dan da önce faaliyete geçmiş durumdaydı ve emekli Albay İsmail Tansu’nun da dediği gibi “Aslında Hiç kimse uyumuyordu”.
Aynı şekilde Yunanistan Özel Harp Dairesi de adada örgütlenmeye başladı. 1955 yılında Yunan “Koyun Postu” (Gladio) mensubu Grivas’ın “Rumlardan bir yeraltı örgütü kurmak için adaya geçmesiyle başladı”. Kısa sürede adadaki Rum gençlere özel kamplarda gerilla eğitimi veren Grivas, Kıbrıslı Savaşçıların Ulusal Birliği (EOKA) örgütünü kurdu”(Kılıç, 2007,93).
“EOKA’ya karşı Özel Harp Dairesi’nde görevli subaylar da gizlice ve başka kimliklerle adaya gidiyorlardı. Özel Harp’çi subayların öncülüğünde Kıbrıslı Türkler de, bu sürede Kara Çete, 9 Eylül ve Volkan gibi örgütler kurdular”(Kılıç,2007,93).
“Gizli örgütün kurulması çalışmalarına başlayan İsmail Tansu, detaylı bir proje hazırladı. Özel Harp Dairesi’nin kuruluşunda da temel alınan Amerikan askeri yönergelerine göre hazırlanan ve Kıbrıs İstirdat Planı adı verilen projede örgütün lideri ve diğer kadroların tespiti, kurulacak gizli karargahlar ve diğer bilgiler yer aldı”(Kılıç, 2007,94).
Tansu’nun, “Aslında Hiç kimse uyumuyordu” adlı kitabında da Alparslan Türkeşle arasındaki ilişki kitapta şöyle anlatılmaktadır:
“Milli Savunma Bakanlığı’ndan isteklerimiz genel olarak silah ve mühimmat konusunda olurdu. İhtiyacımız olan silah ve mühimmat listesini Salih Coşkun Paşa’ya verdiğimiz zaman, hemen onların kayıttan düşülmesi işlemlerini tamamlatır, Bakan Ethem Menderes’e onaylattıktan sonra bize verirdi. Biz de, bu evrakla Milli Savunma Bakanlığı depolarından teslim aldığımız silah ve mühimatı güney kıyılarımızda tesis ettiğimiz gizli sevk merkezlerine gönderir depolardık.
Bu normal olmayan işlemlerin silah depolarıyla temas ettiğimiz sırada, öne sürdüğümüz maske hikayelerine rağmen, bazı subayların dikkatini çekeceğini ve kuşku uyandırabileceğini düşünmüyor değildik. Nitekim, 27 Mayıs 1960 ihtilalini yapmaya hazırlanan subayların kulaklarına bu konu; “Adnan Menderes özel sivil militanlarını silahlandırıyor” şeklinde fısıldanmıştı.
Bu sebeple de ihtilalci subaylar başarılı oldukları takdirde, ilk planda, başta Daniş Paşa omak üzere, Özel Harp Dairesi’nin bütün subaylarını göz altına almayı önceden kararlaştırmışlardı.
Ben, 27 Mayıs İhtilalinin ilk günü bunu öğrenince, hemen Milli Birlik Komitesi’ndeki arkadaşlarımla ve bu arada o gün Başbakanlık Müsteşarlığı’nı üstlenen Komite üyesi Alpaslan Türkeş ile görüşerek, Özel Harp Dairesi’nin fonksiyonunu ve ne gibi işlerle meşgul olduğunu anlatmıştım. Komiteyi tam zamanında uyarmak suretiyle büyük bir skandalı önlemiştim”(Tansu,88-89).
1 Ağustos 1958’de oluşturulan TMT’nin en üst seviyedeki dört kişilik ilk hücresi içinde, Bozkurt kod adıyla Yarbay Rıza Vuruşkan, Ağrı kod adıyla Fazıl Küçük, Toros kod adıyla Rauf Denktaş ve Kıbrıslı Doktor Burhan Nalbantoğlu bulunmaktaydı (Kılıç, 2007,95).
Vuruşkan’ın elinde, Genelkurmay İkinci Başkanı Cevdet Sunay’ın imzası olan bir görev talimatı vardı:
“TMT lideri Vuruşkan; Kıbrıs Türk toplumunun Rumların EOKA örgütünün saldırılarına karşı can ve mal güvenliğini sağlamak ve TC Hükümeti’nin izlediği Kıbrıs politikasını desteklemek maksadıyla, Kıbrıs’ta gizli silahlı bir yeraltı örgütü kurmakla görevlidir.
-Lider (Rıza Vuruşkan) bu örgütü Türkiye’den emrine verilecek uzman muvazzaf ve yedek subaylarla kuracak, eğitecek, silahlandıracak ve yönetecektir.
-Lider, bu gibi gizli yeraltı örgütlerinin kendilerine mahsus ve nizami olmayan özel kuralları çerçevesinde, görevin gerektirdiği her türlü yetkiye sahip bulunacaktır.
-Gerek Türkiye’den gönderilen subaylar ve gerekse Kıbrıs’ta örgüte alınan kişiler liderin bütün emirlerine kayıtsız ve şartsız uyacaklardır.
-Lider Kıbrıs’ta, TMT’ye veya Türk toplumuna yönelik; hainlik, casusluk, bozgunculuk, soygunculuk, gasp veya eşkiyalık gibi girişimlere fırsat vermeyecek önlemleri önceden alacaktır.
-Bu gibi faaliyetlerin olması halinde, suçları sabit olanlar, liderin oluşturacağı özel bir kurul tarafından cezalandırılacaklardır. Ancak,ıslah edilmedikleri için ortadan kaldırılması olursa, bunun için Özel Harp Dairesi Başkanı’ndan izin alınacaktır.
Talimat açıkça örgüt lideri Vuruşkan’a istediği kişiler hakkında ölüm fermanı verme yetkisi veriyordu”(Kılıç,2007,95-96).
KAYNAKÇA
Kılıç, Ecevit (2007) Özel Harp Dairesi, Türkiye’nin Gizli Tarihi, Güncel Yayıncılık, İstanbul.
Hiçyılmaz, S. (1997) Susurluk ve Kontrgerilla Gerçeği, Evrensel Yayınları, İstanbul.
Tansu, İ - Aslında Hiç Kimse Uyumuyordu,Galeri Kültür, Lefkoşa.
(YENİÇAĞ – Ulus IRKAD – 28.4.2019)