ARAMAKTAN  VAZ MI GEÇECEKSİNİZ?!

Mehmet Çağlar

Felsefenin, en genelde, bir "bilgelik arayışı" olduğu kabul edilir...
Amacı "aramak" ...

Amaç için de adım atmak gerekir.
Yani "yola çıkmak"...
Eğer başkaları da aynı şeyi arıyorsa, 
ya yola birlikte çıkmak, 
ya da farklı yerlerden de olsa,
aynı hedefe doğru yürümek gerek. Yani;
"Yoldaş" olmak! 

Aslında hepimiz,
Hayatlarımızı bir şeyler aramak üzerine kurarız...
Bilinçli ya da bilinçsiz, 
farkında olarak veya olmadan, 
planlı ya da plansız, 
sürekli bir şeyleri ararız...

Karpuz seçerken, karpuzun altına üstüne vurmak gibi;
-içinden tatlı ve kan kırmızı bir karpuz çıksın isteriz elbette-
Ancak altına üstüne vurmakla belki de neye baktığımızı bilmeden...!
sürekli ararız!

Kim neyi kaybederse, 
Ya da neyi ararsa,
onunla ilgili konuşur değil mi?
Mesela, Barış gibi...
İşte, neyi aradığımızı bilmek, 
arayışı anlamlandıran en önemli noktadır...

Aslında aradığımız O "şey",
oralarda bir yerlerde durmaktadır...
Ancak, yine de, aradığımız ve istediğimiz şeyi bulmakta güçlük çekiyoruz çoğu zaman..!
Belki de, 
seçimlerimizi ve arayışlarımızı, 
neyi istemediğimize göre yaparsak daha mantıklı olur !
Nasıl mı?
Mesela, Savaş istiyor muyuz?
Hayır... istemiyoruz...
Öyleyse, 
savaşı istememek bizi barışa götürmese bile, en azından savaşa götürmeyecektir...
Yani, bu yöntem bizi her zaman istediğimiz yöne götürmese bile, gidilecek bir yol kalmalı önümüzde...
Yani gidilen yolun bizi savaşa götürmediğinden eminsek, barışa götürme olasılığı hala vardır demektir...

Diyeceğim o ki her iki tarafa da;
Unutulmasın ki masada başka kültürler de vardır...
Bir ülkede, nüfus olarak bir çoğunluk, yine nüfus olarak bir azınlık karşısında nasıl zafer kazanabilir ki?
Bir taraf diğer tarafa galip gelirse,
Barış nasıl olacak?
Siz gerçekten Barış'ı mı arıyorsunuz?
Yoksa güç dengesini değiştirmeyi mi talep ediyorsunuz?
Neyi aradığınızı, neyi bulmak istediğinizi, bizler de bilelim öncelikle!

Yarım asırdır birçok kez müzakere deneyimi yaşandı bu ülkede...
'74'ten günümüze,
ve hatta '68'den başlayarak,
ve daha da geriye gidersek '50'lerden beridir,
müzakere ile çözüm ve de barış aranıyor bu ülkede...
Fakat ne yazık ve acıdır ki, 
bugüne kadar,
müzakere masası, tüm umut ve ilerlemelere rağmen, 
Hep çöktü...!

Bunun nedenine bakarsak, 
Artık rahatlıkla şu söylenebilir ki;
gelen de giden de, 
Rum'u da Türk'ü de, 
hiçbir zaman,
müzakereyi sonuna kadar götürme sorumluluğunu  üzerine alamadı,
ve gereken cesareti gösteremedi...

Ne zaman masaya oturulsa, 
Rumların da Türklerin de,
genellikle her zamanki düşüncesi,
Karşı tarafın hiçbir zaman müzakere istemediği,
aslında ülkeyi bölmeyi istediği düşüncesidir...!

Yani, biz aslında bu yöntemlerle bir çözüm bulamayız,
çünkü kimse zaten gerçekten, sorumlulukla, ve cesaretle, empatiyle, ve herkesin birlikte kazanacağı, acıları birlikte saracağı, 
İçtenlikle böyle bir çıkış aramıyor!!!

Ne yapacaksınız?
Barış'ı unutacak mısınız?
Arayışı durdurarak ne yapacaksınız?

Müzakere masasından kalkarak,
Ortadoğu'daki, Afrika'daki, ve geçmişte toplumlar arası olayların yaşandığı Kıbrıs'taki, 
binlerce kişinin hayatını kaybettiği, öldüğü-öldürüldüğü, 
acımasız katliamların gerçekleştiği, savaşlara mı yol açacaksınız?!!
Barış'ı aramaktan vazgeçerek neyi arayacaksınız?
En azından Savaş'ı aramaktan vazgeçtiğinizi duyurun ortak olarak,
ve bu olasılığı bu ülkeden defedin...!
Bu küçücük adayı bir barış adası yapmak yerine;
belirsizliklerin sürdüğü, 
nüfusu çok olan toplumun ortak devleti gasp edip, nüfusu az olan toplumu dünyadan koparmasına, 
her iki tarafın da bu ülkeyi hamasetle yönetmesine, 
her iki toplumun da güvenlik endişesi yaşamasını sürdürmelerine fırsat mı vereceksiniz?!

 

Beyazıd-i Bistami’nin:
"Aramakla aradığınız bulunmaz belki,
ancak aradıklarını bulanlar,
yalnızca onu gerçekten arayanlardır" sözü bu durumu yeterince özetliyor bence.