Arka Bahçe Ekonomisi

Cenk Mutluyakalı

Ülke ekonomisini ayakta tutmak için “sürdürülemez” üç alan seçildi: Üniversiteler, İnşaat Sektörü ve İlegal Düzen.

ÜNİVERSİTELER:
Sahte diploma skandalı ile çatladı.
Eğitim kalitesi ya da nitelik değildi öncelik çünkü…
Avrupa’dan öğrenci gelmiyordu.
Afrika ülkeleri ve Türkiye’deki potansiyel hedef alındı ve bu öğrenciler için yaratılan cazibe “kolay kayıt, kolay diploma” hedefine kilitlendi.

Üniversite kurma izinleri rant odaklı bir metaya dönüştürüldü.
Eğitimciler bağırdı ama sesleri işitilmedi.
Doğu Akdeniz Üniversitesi gibi nitelikli kurumlar dahi gözden çıkartıldı böylece…

Dünyanın saygın gazetelerinden “Financial Times”da kuzey Kıbrıs ve üniversiteler üzerine yapılan haber son derece ciddidir.

Üniversitelerimizin insan kaçakçılığına açtığı kapı ve sahte diplomalarla kirlenen eğitim ortamı çok net anlatılıyor.
Avrupa Birliği ülkesine gideceksiniz” diye öğrenciler aldatılıyor.
Bu kirli oyun içinde yer alan ajansların isimleri veriliyor birer birer…

Sahte Diploma” dosyası açıldı ama hiçbir yapısal sonuç üretilmedi.
Üzeri örtülüyor yine…

İNŞAAT SEKTÖRÜ:
Kıbrıslı Rumlara ait ihtilaflı ve sorunlu mülkiyet üzerine kendine alan yaratan müteahhitlerin saltanatı uzun sürmedi.
Türkiye ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin “derin devleti” adeta ortaklaşa çalıştı.
Bir yanda tutuklamalar, diğer yanda Milli İstihbarat Teşkilatı öncülüğünde hazırlanan yasa değişikliği ile sektörün önü kesildi.

Ankara’nın hedefi kendince “adadaki mülklerin yabancıların eline geçmesinin önüne geçmek”ti. Yabancılar saf dışı edilecek, Türkiye’den gelenler daha fazla mal alacaktı.

Kıbrıs Cumhuriyeti de müzakeresiz ortamda mülkiyet kartını masaya sürdü.
Kıbrıslı Türklerin “lidersiz” kaldığı süreçte siyasi çözüme arayışları da sonlanınca beton ormanları sessizliğe büründü.
Şimdi yaprak kımıldamıyor.


“ARKA BAHÇE EKONOMİSİ.”
Sanal bahis, kumar, gece kulüpleri ve insan ticareti gibi uluslararası hukukun dışında kalan faaliyetler, ülke ekonomisinin üçüncü "sürdürülemez" alanı oldu. Bu sistem, topluma yayılmayan, yalnızca belirli grupları zengin eden bir düzen yarattı. Kamu maliyesi de bu "arka bahçe ekonomisi"ne yaslandı. Toplumun sırtına yüklenen dolaylı vergiler ve kumarhanelerden toplanan vergilerle maaş bütçesi korundu. Ancak bu sürdürülebilir değil...

NEREYE KADAR?
Hep birlikte “bilinmez”e yol alıyoruz.
Kıbrıslı Rumların güneyden piyasamıza akan ‘euro’ları da sonlanıyor artık..
Çünkü buralar Türk Lirası’na rağmen daha pahalı oluyor giderek.

Kamu maliyesi de çökecek böyle giderse…
Şimdilerde borçlanarak ayakta kalıyor.
Üretimi öncelemiyor, kaliteyi gözetmiyor, standartları yükseltmiyor yönetim...
Planlamıyor, sürükleniyor!

“Arka Bahçe Ekonomisi” çökmeye mahkûmdur.
Tek yolumuz var, bu “illegal” yapıyı yıkarak, ön bahçeye çıkmak ve dünyaya katılmak.
Bunun tek yolu da çözümdür.

Müzakere edeceğiz illaki…
Ortak zeminin Birleşmiş Milletler kararları olduğunu kabul ederek…
Bir de paylaşmasını bilerek…


“Hesap” değil bizimki, nefes!

Adıyaman’da 50 bin kişi öldü, siz 72 kişinin hesabının peşindesiniz”  demiş savunma avukatı…

Hadsiz!
Duygusuz!
Vicdansız!

Yanılıyor hem de çok yanılıyor.
72 kişi değil bir ülke öldü orada…

Bir yanılgısı daha var:
Çocuklarımız ölmedi, öldürüldü.

Deprem değil davamız, cinayet…
Hem de planlı…
Hem de göz göre göre…
İhmalle…
Sorumsuzlukla…
Doyumsuzlukla…

Tek bir çocuk ölse ne fark ederdi?
Söyler misiniz, ne fark eder?

“Türkiye’de başka çocuklar ölmesin” diye bu dava…
Bunu görebilse keşke…

Şimdi adaleti de öldürmek istiyorsunuz ya…
Siz hangi hesabın peşindesiniz bilmiyoruz ama…
İçimiz soğumaz, bu acı dinmez, katiller affedilmez, bilesiniz.

“Hesap” değil bizimki, 35 şampiyonla birlikte atan bir yürek, yarınlara dair ayakta kaldığımız bir nefes…


Türkiye siyasetinde “olağanüstü” günler

Kıbrıs'ta "yönetimsiz" günleri yaşarken, biraz da en yakınımıza, Türkiye'ye bakalım.
Siyasette yeni rüzgarlar esiyor, olağanüstü gelişmeler yaşanıyor.

Radikal milliyetçi Devlet Bahçeli, PKK doğal lideri Öcalan'ı "Meclis"e çağırdı.
"Meclis'e gelsin ve silahı bıraktığını ilan etsin" dedi.
"Tecridi kaldırılsın ve TBMM'de DEM sıralarına katılıp silah bıraktığını ilan etsin, terörün tamamen bittiğini örgütün lağvedildiğini haykırsın" gibi ifadeler kullandı.

Yeni bir "barış projesi" mi var ortada...
Yoksa iç siyasete yönelik bir strateji ya da tuzak mı?
Benin duygularım daha çok ikinci seçeneği işaret ediyor.

Yine de tüm bunlar olumlu gelişmeler...
Umarım, Türkiye'de yaratılmak istenen "ülke bölünmez, halklar kardeştir" odaklı anlayış, Kıbrıs için de geçerli olur.