Arka bahçenin ardında…

Çiçek Göçkün

İskele bölgesine yakın zamanda bir kez gitmiş olmanız, şimdi bahsedeceklerimi anlamlandırmaya yeter de artar bile. Zaten bu aralar pek bir gündemimizde, İskele’deki inşaat patlaması ve yabancı taşınmaz mal talipleri ve sahipleri. Genel olarak gayrimenkul piyasasında da, ekonomistlerin suni olduğuna dikkat çektiği, bir fiyat artışı söz konusu. İskele sahil şeridi ve hinterlandında kısa bir gezi ile gözünüze Kiril alfabesi ile yazılmış araç kiralama, emlak satış ilanları ve hatta mağaza ve restoran vitrinlerinde yine Kiril alfabesi ile yazılmış duyurulara rastlamak mümkün. Zaten gayrimenkul sektöründe iş yapan kişiler de talebin yoğunluklu olarak Ruslar ile eski Sovyet ülkelerinden olan kişilerden geldiğini belirtiyorlar.

Peki nedir bu yoğun ilginin sebebi? Ve neden ani ve çok büyük bir artış söz konusu? Hepimiz Rus oligarkların ve komşu eski Sovyet zenginlerinin Kıbrıs Cumhuriyeti’nde “yatırım” yaptıklarını ve altın pasaportlar satın aldıklarını biliyorduk. Limasol kentine “Akdeniz’in Moskovası” dendiğini çokça kez işitmiştik. Limasol’u arada bir ziyaret etmiş olanlarımız varsa, şu anda İskele’de yükselmekte olan binalara ve “yatırım projelerine” benzer yapıların sahil şeridini kapsadığını görmüştür. Yine Limasol Belediyesi’nin web sitesinde Rumca ve İngilizce’den sonra, Cumhuriyet’in resmi dili olan Türkçe yerine, sitenin Rusça versiyonu olduğunu da not düşmek yerinde olacaktır. Peki, Limasol küçük Moskova olma yolunda emin adımlarla ilerlerken İskele’ye bu akının sebebi neydi? Elbette ki paranın kaynağı. 2013 Yunanistan-Kıbrıs mali krizi ile parasal hareketlerin daha yakından izlendiği ve paranın izinin daha sıkı sürüldüğü bir döneme girildi.  Para hareketlerinin miktar ve sıklık yönünden kısıtlanmaya başlaması, Rus oligarklarının Kıbrıs’ta akladığı iddia edilen likit sermayesini oldukça zora soktu. Avrupa Birliği’nin Kıbrıs Cumhuriyeti’ne sunduğu “Kefalet Anlaşması” (Bailout) en başta finans sektörünün şeffaf ve temiz bir duruma kavuşmasını şart koşuyordu.

Bu durumun ardından, Rus ve Rusça konuşan zenginler sahip oldukları sermayeyi daha rahat hareket edebilecekleri yerlere aktarmak için arayışa girdiler. Ancak aynı zamanda nakit para akışı ihtiyacı içinde bir Kıbrıs Cumhuriyeti vardı. Anastasiadis boş durmadı ve altın pasaport programı ile yatırım karşılığı vatandaşlık dağıtmaya başladı. Böylece, Rus sermayesi yerelleşti. Yine de finans piyasalarının yakından denetimi ve ABD başta olmak üzere, Rusya’ya çeşitli uluslararası krizlerden ötürü mali yaptırımlar uygulanmaya başlanması, sermayenin kaçma ihtiyacını baki kıldı. Zaten altın pasaport programı 2019 yılında, uzmanların da beklentisi doğrultusunda, “patladı”. Dünyanın dört bir yanından otoriter rejim mensuplarının, İnterpol tarafından aranan kişilerin, ABD’nin hakkında suç duyurusunda bulunduğu kişilerin bu program sayesinde Kıbrıs Cumhuriyeti pasaportu aldığı ortaya çıktı.

Bu durumda, boş arazileri ve casinoları, Avrupa Birliği’nin dayattığından çok daha az hatta hemen hemen hiç denetimin olmadığı bir finans çerçevesi ve fiziksel olarak yakınlığı ile Kuzey Kıbrıs ideal bir adresti. Böylece oligark sermayesi, yavaş ama istikrarlı bir şekilde Kıbrıs adasının bir tarafından diğer tarafına aktarıldı. Bu aktarım ile, İskele ve civarı yeni Limasol oldu. Özellikle Rusya-Ukrayna savaşı Rusya ve Putin ile ilişkili sermayedarların mali yaptırım ve kısıtlamalara maruz kalmasını beraberinde getirince, tüm gözler yeniden Kıbrıs adasındaki Rus sermayesine döndü.

Bu hafta İngiltere’nin Guardian gazetesi tarafından Cyprus Confidential files (Kıbrıs Gizli belgeleri) adı altında yayınlanan belge ve analizlere göre Chelsea Futbol Takımı’nın eski sahibi Abramovich de dahil olmak üzere bir çok Rus oligark ve siyasetçisi Kıbrıs Cumhuriyeti’nde yatırım ve hukuk danışmanlığı yapan kişiler ve firmalar üzerinden kara para aklamak da başta olmak üzere sermayelerini hareket ettirip, gerek ülkelerindeki gerekse başka yerlerdeki mali yaptırımlar ile vergi yükümlülüğü gibi yasal zorunluluklardan kaçmayı başardılar. Bu danışmanlık hizmetlerini sunan firma ve kişilerin üzerine gidilmeye başlandığında ise, yine aynı belgelere dayanarak ortaya atılan iddialar Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Rum avukatların aralarında müşteri portfolyolarını paylaşarak, Kbırıs’ın güneyinden kuzeyine sermaye akışını kolaylaştırdıklarını da kapsıyor. Cyprus Confidential belgelerinin üzerine Kıbrıs Cumhuriyeti hükümeti tüm danışmanlık hizmetlerini ve bunları sağlayan kişi ve firmaları mercek altına aldı. Bu incelemelerin ucunun ne kadar uzun ve geniş menzilli bağlantı ağları ortaya çıkaracağını zaman içerisinde göreceğiz, ancak gizlenen, hareket ettirilen ve temizlenen kara paranın Kuzey Kıbrıs’ta “yatırım”a dönüştüğü gerçeği ile biz Kıbrıslı Türkler nasıl ve ne zaman yüzleşebileceğiz?

Tanınmayan devletimizin kuruluşunun 40. yılının kutlandığı bu hafta ortaya çıkan bu önemli bilgi ve belgeleri devlet olmanın gereğine paralel şekilde ciddiye ve dikkate alacak mıyız? Yoksa, arka bahçenin de ardında var olduğumuzu sanmaya devam mı edeceğiz?